Buna da alıştım, yokluğuna yazmak…
Sanki varmışsın gibi gözlerimi kapatıp senli düşler kurmak oldukça güzel inan bana…
Arkadan kalanlar ise sadece teselli oluyor…
Sen bende çok önemliydin ve ben hâlâ sana söyleyemediklerimle yaşıyorum… Bu da çok üzüntüm oluyor.
Bakalım daha sonraları zaman bana ne verecek daha nasıl beni yedekleyecek hayata sen varlığından uzak...
Ama bir gün mutlaka bir gün yaşamın eskimiş boyasını silip, kendi öz benliğimle bakacağım yer kabuğundaki yaşam nefeslerim ile…
Kesik nefeslerin ağırlığındaki beden, duramayasıya sen varlığının özleminde yaşarken, bir gün mutlaka vaat edilmiş yaşamlara ulaşacak...
Hiçbir şey yapamadım senin gidişinin başladığı zamana…
Her şey sararmış yaprak dökümleri gibi dağınık düştü toprağa…
Bir ses bir bakış veya sonbahar gülümsemesi gibi bir donuk gülüş bile yapışmadı yüzüme… Sadece çakıldım yere, sadece arkandan bakakaldım isminin harfleri bile yarım kaldı son kez sana seslenişimde harfler yapıştı dudaklarımın kurumuşluğuna…
Gözlerimde bir ıslaklık, nefesim tutulmuş, sağ elimin avuç içi alnımdaki donuklukla eşleşmiş, bir sessizlik, bir toprak kokusu burnumda ve şaşkın bakışlarımla yanaklarıma doğru sızlayarak sıyrılan ve beynimde bir cümle “neden gidiyorsun” sorusuna kilitlenmiş yılların donuk kareleri ile içimde bir acı sıyrığı, tüm parçalanmış düşleri arasında dizleri yere doğru çekilmiş, sadece umutsuzlukla baş edilemez şaşkınlık arasında hızlanan yüreğimin vuruşları kulak içlerimde zonklamalara dönüşmüş bir sarsıntılı bedenle, “sen de gidiyorsun ha” sorusu dilimde dolanırken, vaz geçtiğim tüm umutlar sıralandı gözlerimden…
Kopuşmuş bir düşünce yağmurundan doğan tek soru “sen de gidiyorsun ha” ile başlayan bir yaşamdı… Sanki bu günlere acıyla perçinlenmiş bir yaşam…
Ve senden kalan soluk bir resim ardına yapışmış bir yaşam…
Aslında bu güne kadar ağladıklarımın ne zamanı vardı ne de beklenen konusu.
Hepsini içinde barındıran duygu yoğunluğu vardı. Başka başka türlerle ağlamalarım vardı. Çoğu da sessiz seslerle olurdu. Ama son dönemlerde ağlamalarım da ses kazandı. Çoğu boğuk, çoğu da hayret ifadeleri ve de hak etmedim ki düşünceleri ile olurdu…
Ama günü geldi galiba artık ağlamaların da inleme sesleri yanında avazım çıktığı kadar bağırmak veya bağrınmakla dolaşan zaman çıkmazı…
Bilinen veya ansızın sırtıma yapışan haksızlıklardı beni ağlamalar bölümünde yaşatan…
Elbet pişmanlıkların da etken olduğu bir yaşam kesitim de vardı ama çoğunda hak etmedim diye hep bağrındım…
Her ağlama sonrasında kendime sorduğum bir soru vardı, ben nereye ters durdum ki durmayasıya her şey yıkıldı üstüme üstüme bana…
Şimdilerde oldukça uzaktayım artık bağrınmalara çünkü ağlayan sadece ben değildim veya benle beraber birçok insanın da ağladığını fark ettim…
Hayat bize kararmış zamanları hediye ettiği gibi az da olsa gülmeleri de hediye etti ama biz her şeye rağmen alışmıştık yıkık zamanlar yaşamaya…
Toprakta ayak izi,
avuçta toprak izi,
bir bardak,
bardakta su izi…
Ve ben,
Bendeki sen,
Sendeki ben ile sarmaş dolaş…
İz peşinde bir hayat, gözümdeki sevgili,
Özümdeki sen,
Arkamda bıraktığım bir ömür,
Yarısında senle geçen yıllar,
Yılların için deki sen varlığı…
Ve senden kalan gülüşler,
Senle koşan nefesler,
Senden sonra içimde,
Yüreğimdeki sen izi…
Ve yan yana nefes sesleri,
Nefesimdeki sen kokusu,
Ardına düşen özlem,
Ve umut,
Peşinden koştuğumuz mutluluk,
Ve
Sen
Sevginin izleri,
Diz çökmüş umutların gölgesi,
Ve yarın,
Özleme düşmüş sen sesi,
Belden iki yana düşmüş eller,
Umutsuzluk,
Ve yarınların çaresizlik korkusundaki, sevgi…
Islık çalan bir yılanın gölgesi düşlerde,
Işıkları yere düşmeyen Güneş ve orman,
Ardından bir korku,
Zorlanan bir beden hasreti,
Ve sen sevgili, sesi özlemi,
Arkada kalansa,
Çamurda yürüyen bir gölge adam çaresizliği…
Ve umuda dönüşmüş,
bir özlemin,
yarında kalacak uzun bir haykırış sesi…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 12.4.2016 15:37:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kopuşmuş bir düşünce yağmurundan doğan tek soru “sen de gidiyorsun ha” ile başlayan bir yaşamdı… Sanki bu günlere acıyla perçinlenmiş bir yaşam… Ve senden kalan soluk bir resim ardına yapışmış bir yaşam… Aslında bu güne kadar ağladıklarımın ne zamanı vardı ne de beklenen konusu. Hepsini içinde barındıran duygu yoğunluğu vardı. Başka başka türlerle ağlamalarım vardı. Çoğu da sessiz seslerle olurdu. Ama son dönemlerde ağlamalarım da ses kazandı. Çoğu boğuk, çoğu da hayret ifadeleri ve de hak etmedim ki düşünceleri ile olurdu… Ama günü geldi galiba artık ağlamaların da inleme sesleri yanında avazım çıktığı kadar bağırmak veya bağrınmakla dolaşan zaman çıkmazı… Bilinen veya ansızın sırtıma yapışan haksızlıklardı beni ağlamalar bölümünde yaşatan… Elbet pişmanlıkların da etken olduğu bir yaşam kesitim de vardı ama çoğunda hak etmedim diye hep bağrındım… Her ağlama sonrasında kendime sorduğum bir soru vardı, ben nereye ters durdum ki durmayasıya her şey yıkıldı üstüme üstüme bana… Şimdilerde oldukça uzaktayım artık bağrınmalara çünkü ağlayan sadece ben değildim veya benle beraber birçok insanın da ağladığını fark ettim… Hayat bize kararmış zamanları hediye ettiği gibi az da olsa gülmeleri de hediye etti ama biz her şeye rağmen alışmıştık yıkık zamanlar yaşamaya…
![Mustafa Yılmaz 4](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/04/12/gozlerimde-bir-islaklik-nefesim-tutulmus-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!