Aşk nedir diye sorma bana,
Demlendim aşk içinde de bir dem yol almadım yürüdüğüm bunca yol içinde.
Ben aşk için doğdum..! ta ezeldendir Habibi arayışım.
Bir cemal yüz için aşmadığım yol kalmadı, ondandır yanışım.
Aşk nedir diye sorma bana.
Bir ömür sildim ben aşk için, canı canlara feda ettim ona.
Bir maziyi yok ettim bir geleceği heba ettim aşka.
Her defasında girdim zannettim ben aşk-ı ummana.
Ama dedim ya demlendim de bir dem yol alamadım ben aşkta.
Kendimde ne varlık bıraktım,
Ne de bir nefs-i ala..
Her şeyimi aşk adına adadım,
Bilmem ne ala.
Kalmadı mecalim,
Kalmadı bir neşem aşk yolunda..
Yine de aşkın getirdiği sorumluluklardan vaz geçmedim.
Verdikçe istemeler arttı. Verdikçe verdim.
Ki kendimi aşk için o kadar çok ezdim,
Gözlerimde ne yaş kaldı ne de mecalim…
Bende bir ben vardı ki o ben de yok olup gitti sonunda.
Geriye kalan bu maceradan aşkın sorumlulukları bana,
Ne olur bana aşk ne demek diye sorma….
Yalnız bir şey keşfettim ki, aşk bir ateş tir bulaşanı yakar.
Bu yakış nedendir niyedir.
Allah alemi aşk üzerine yaratmamdı mı neden aşk sonuç vermez.
Bir sürü cevapsız soru benim aklımı aldı cevap verilmez.
Neden…? Aşk neden huzur vermez.
Buna engel olan unsur nedir.
Kim göz eder aşka…?
İstersen tüm alemden uzak kal.
İstersen yerin dibinde yaşa..
Yine de huzur bulamazsın suret-i Aşkının sonunda.
Sana kalan bu badereden sadece acı bir hatıra
Yanık kalpler kalır hep sağında solunda.
Kim sevmiş ki bir başka gönülü de mutlu olmuş, söyle bana.
Aşkı kitaplara destan olmuş insanlar bile acı ile sonuç bulmuşlar aşktan.
Neden.... neden canlar yanar böyle aşktan?
Evet anladım ki devranın tersi yüzü imiş ol gerçek aşk.
Aşk bir kesrete ise, aşkı yaratan onu yakar.
Aşkı var eden Allah onu sadece kendisine kullanmanı istiyor..
Başka bir kula değil.
Aşkı kıskanan büyük bir güç var bu alemde.
O da aşkı yaradanın ta kendisidir.
Aşk’ı icad eden ve aşk için alemleri yaradan.
Ve aşkını sevgisinde yok edip, Habibim…! diyen. O en külli varlık…
Öyle bir aşk ki denizler mürekkep olsa ağaçlar kalem,
yinede anlatılamaz bir sevda...
O, “Habibim” dediğini anlatmış, Habibi ise O’nun anlattığı ile kendisini bilmiş.
yine de “ben seni hakkı ilse bilemedim” demiş kendinden kendine.
Kimi hakkı ile bilememiş..?
Elbet ki “kendisini”..
“Ey Habibim senin derdine gücü yetmese de, halini ancak Halilim anlar be Habibim. “
Kapında bekledim seni e gönül…!
Aç kapını dermanıma derman ol.
Kurtar beni şu “Hal”imden
Ey şaşkın Harabe.. ey sen sen cahil kul..!
Sen kim oluyorsun da böyle bir aşk varken bu cihanda,
Birde aşk yaşadığını böbürlene böbürlene anlatıyorsun.? ?
Senin aşkının ateşi var mı acaba.
Senin ne kadar büyük kalbin var ki.
Sen aşkın için alemleri var eder veya alemleri yok edebilir misin.
Senin aşkın yanar da kül olur o aşkın yanında...
Evet.. Aşk’ı Halk eden o varlık, tek bir aşk görmek ister bu alemde.
O da kendi aşkıdır.
Veya kendi aşkına aşık olanı görmek ister.
O aşka paralel ve onun yanında başka bir aşk kabul etmez.
O yaradan ki aşk konusunda çok kıskançtır.
Aşkı ateş eylemiş, sevgiyi ise bir merhamet.
Bencildir aşk.
Sevgi; merhameti doğurur. Ama aşk acımasızdır.
Bencilliği ve acımasızlığının farkında bile olmadan, sevgiye hasrettir aşk.
Sevginin sadece kendisine ait olmasını ister o aşk..
Sevgi ise, evrenseldir ve merhametlidir, gönlü açıktır...
Bu nedenle sevgi yaradanın fıtratıdır, aşk ise, yaratılmışın...
Eğer aşkı yaratılmışa isnad edersen seni ynmalar bekler ey gönül.
Onunla sevip aşık olamıyorsan hüsranlardasın ey gönül..
Yaradan, neden aşkım değil di de sevgilim dedi habibine...
Aşkı terk edebilen kişi sevginin hasını bulur o gönülde.
Bu hazineyi keşfeden yaratılmış varlık, asla aşk acısı çekmez...
Sevgi evrenseldir, aşk ise kişisel...
Sevgi kainatı içine kaplar,
aşk ise kainatı kıskanır ve kainata duyulan sevgiye hasrettir...
Aşk yok edicidir. Sevgi ise yaratıcı...
Aşk insana aittir, sevgi ise Allaha...
Kaybetme riskini aşk yaşar, sevginin öyle riski yoktur..
Aşk sevilmemeyi hazmedemez.. Ama sevgi hazmeder.
Sevginin en büyün riski, aşk ile karıştırılıp bilinmemektir..
Çünkü O bilinmeklik için sevgi ile yaratmadı mı?
El vedud ismi mazharınca sevdiğine habibim demedi mi?
O, Sevgilim dedi. Aşkım demedi.
İnsanlar hep aşk yaşadılar da onu sevgi zannettiler.
Sevgide aldatılsan bile seversin..
Ama aşkta aldatıldın mı ya terk edersin, eder ya da katledersin..
Çünkü aşkta benlik vardır paylaşmaz...
Oysa sevgi de asla benlik olamaz. O evrenseldir...
İnsan her şey sevgi ile yapar, ama insana aşık olur..
Peki aşk nasıl ortaya çıkar;
Aşk iki insanın varlığı ile oluşur.
İkisi de karşısındakinin sevgisine aşıktır, aşklarına değil..
Çünkü aşk sadece sevgiye aşık olur aşka değil..
Aşka aşık olunamaz
O, kısıtlar, engeller, kıskanır, kızar, bozar, izin vermez, paylaşmaz, esir eder...
Ancak sevgiye aşık olunur, ama ortada aşk vardır sevgi değil.
iki aşık da birbirlerinin sevgilerine aşıktır hep o sevgiyi görmek ister aşk...
Ah aşk sen sevgiyi katledersin de, birde kendine sevgi dersin...
Sen bir katilsin adını sevgi ile değiştirensin...
Seni kim tanısın benden başka…!
Kim seni görür ki benden başka,
yakalanamazsın yeni körpe aşıklara...
Ah aşk sen ne menem şeysin...
İnsanlığa bürünmüş ben, “enel hakk” dersin...
En güzel yoldaşın şeytanındır senin.
Aşk yolunda kulları yakan şeytan.
Şeytan demedi mi “dosdoğru yolları üzewrinde bekleyeceğim” diye.
Ey aşk yolu…! Mizan olmasa bir cehennem yolu.
Ey aşk, sen benim aşkımı çok seversin ama ben senin ciğerini bilirim.
Elbet bir daha bulamazsın bahr-ı harabe edecek bir kulu.
Sen, Aşkı atmadan “BEN” diyemezsin...
Aşk nedir diye sorma bana...!
Ey sevdalım, aşkım, gönüldaşım… Kardeşim..!
Şimdi asıl bundan sonra dinle bu Sine-i Zebil’i
Şimdi asıl bundan sonra duy bu Sadr-ı Viraneyi..
Asıl bundan sonra dinle bu Bahr-ı Harabe’yi
Bulacaksın kalbinde seni esir eden aşkın has manasını
Tabi ol bir cevhere, artık avare avare gezme.
Eski bilinçlerin sana yabancı oldu. Artık gel kendine..
Onları Allah’a olan aşkın ateşinde yak.
Yak ki aşkın Asl’ı çıksın ortaya.
Cehalet, zikir ve fikir ile yansın gerçek aşk’a,
İşte o zaman seni sureti sevmen hakk olur ey gönül,
Hakk’tan ayrı olma hastalığın geçsin.
Daima devam et zikrullahı ki aşkın uzakları yakın etsin.
Bir perde idi eski aşkların sana has aşktan..
Aşk’ı aradın tarikat ve şeri,at yollarında ama nafile..
Hatta Hakk’tan daha uzaklaştın bu gaflet ile.
Ve çareyi ibadette aradın ama yine nafile ey gönül..
Yine nafile..!
Cennet bekleyisin sana oldu bir perde.
Ve gel ey aşk..
Boynunu büküp elini bağlayarak teslimim sana.
Dünya geçici, ahiret ise kalıcı, söyle kime aşık olayım ey gönül…
Zahire mi?
Evet zahire…
Şuıurunun derinlerine, Ahadiyyetin sunduğu perdeye,
Ama Hakk ile.
Dünyada a’ma olan ahirette de a’madır.
Dünya ahiretin tarlasıdır ey gönül.
Tarlaya hangi tohumu ektin de bitmedi,
Ne zaman yeşermedi meyve vermedi?
Eski çorak toprak gibi olan halin nerede şimdi,
“Ahirette fayda bulurum” diye umutlanma sakın..
Bir başka gaflete düşme bu vuslatta.
Bırak ince hesabı, gönlündür cennet mekanın.
Ey gönül…!
Sağdan soldan gelecek o sesler,
Sen kulak asma.
Bu bir miraç yoludur şaşma şaşırma.
Has gönlünün Efendisini dinle ey gönül..
Ol Mi’raca çıkarken sağdan ve soldan ne çok sesler duydu.
İşte o sultan şimdi seninde kılavuzdur gönlüne.
Sakın Hakk’ı uzaklarda arama.
İşte bu bir sırdır ki Aşık-ı Sadık olana has.
Ey aşık..!
Tam bir teslimiyetle Rabbinin celal’ine aç sadr-ını,
Genişlet ol sinei bahr-nı, gögüs ger.
Zikir ve fikir ve tefekkür daim ola ki,
Rabbinin celali cemale dönsün ey gönül…!
İşte dem bu demdir, has aşkın ateşinde olanlardır.
Güven sadr-ndaki aşkına ki o seni sevdaya uçursun.
İbrahim gibi cehennemin içi sana cennet olsun.
Nemrud’un, ateşini kırk gün yak ey gönül..!
Sonra dal içine bak kendinsin orada seninle sende.
Eğr yanarsa bu defa, gel bu bahr-ın sadr-ına tükür.
Hangi ateş yakar ki İbrahim’in güvenini.
Hangi vicdan o güvene yüz çevirir ki.
“Ey ateş, İbrahim’e serin ve selamet ol…! ”
Ol…Sen de bir İbrahim ol.
Aşk Tevhid’nin babası ol..
Ol ki, yakmasın seni aşk’ın ateşi..
Aşk ateşinde var olmuştu sevginin hası.
Küllenmesini bekle ki sensin ol külün sevdası.
Kül ol, sevgi ol ki ancak ateşi tut oyna dilediğince.
Bir tek kül tutar ol cevher-i ateşi..
Kül ol da tut ol aşk-ı sineyi…
Giyindin sen şimdi ol melamet hırkasını,
Tevhîd gömleğidir ki, Cebrailin seninledir.
Geçtin ikilikteki fanîlikten ey gönül…!
Geldin has aşkın ile bekanın Vahdaniyyetine.
Bak çevrene, kaldı mı ki yanacak bir varlığın..?
Kalmaz gönül kalmaz..!
Çünkü ateş sen oldun seni ateş bulsa da yakamaz.
İşte budur “aşk ateşi” olmanın sırr-u mücellası ey gönül..
Sen Mevlana’nın Şemsi oldun gör kendini
Sen Şems’in ateşi oldun yak çehreni
Has Aşktan geldin oldun gönül cevheri.
“Oku” şimdi alem sensin.. Bağdat adını zikrediyor.
Akıl, insanlarda dünyanın, aşk ise ahiretin malıdır.
Onun için aşksız Hakk’a varılmaz.
Hakk’a giden tek yol vardır ki, yol da “Has Aşk”tır.
Şimdi, dem bu demdir ki ey gönül…!
Eyle hatt-ı istiva..
Gönlündeki Burak ile, geldin Sidre-i Mümteha’ya
Ref ref ile sıyrıldın Aşk’tan, varlıktan,
Uçtun GÖNÜL SEMALARI’na….
Kayıt Tarihi : 23.11.2011 12:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)