Uzakta kalan bir köyü düşünüyorum. Havası, suyu temiz, pırıl pırıl bir dağ köyünü… Çocukluğum orada benim, köklerim oraya bağlıyor kalbimi… Anladım ki, nerede yaşarsa yaşasın insan eninde-sonunda kökünü arar, kökünün peşine düşer… Şimdi hayatta olmayan bi-sürü tanıdık yüz geliyor hatırıma. Ama en geç bu yaz uğrayacağım köyüme, çocukluğumun izlerini arayacağım dağlarda, bayırlarda, pınar başlarında çakıyla taşlara, ağaclara kazıdığım desenleri, isimleri arayacağım.
En cok yaşlı ceviz ağacının kovuğuna sakladığım düşlerim geliyor aklıma… Ölüp gidenlerin eksilttiği, bir suyun kenarında sevdigim yüzleri arıyorum… Gidip de dönmeyen bir gurbetçinin omuzuna aldığı tahta bavulunda kalıyor hayallerim…Anlıyorum ki, başını alıp uzak yolculuklara çıkan bir gurbetçinin soluğundadır hüzün… Anlıyorum ki, herkesin bir sılasi var içinde, bir de gurbeti… Anlıyorum ki, herkesin hasreti kendisine, acısı kendisine yazılmıştır..
…..
Yıl 1971 Hollanda’dayim. Erzincan’da bizim köylülerin uğrağı bir kahvehaneyi telefonla arıyorum. Köyü soruyorum, hala kar var diyorlar, havalar soğuk. Nine’min ağır hasta olduğunu ögreniyorum, içim daralıyor, adlandıramadığım bir hüzün gelip çöküyor yüreğimin üstüne. Çocukluğumu anımsıyorum. Nine’min hep elimden tuttuğu, düşmemem için. Ama ben kolundan tutamıyorum düşmesin diye…
Resimlerine bakıp oğlunun hasretini kalbinde büyütürdü Perihan Ninem, uzaklara dalan gözleriyle büyütürdü acısını. Gözlerinde durmadan bir pınar kanardı… En çok kadınlar kanardı biliyorum bizim oralarda, en çok onlar bakardı gidenlerin ardından, gece gibiydiler gozleri! …
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış