Gönül
Dilcilere göre başka bir dilde bu kelimenin karşılığı yokmuş. Oysa bizim edebiyatımızın neredeyse yarısını kapsar. Medeniyetimizin bir 'gönül medeniyeti' olduğu söylenir. Peki kelime (ki Türkçe'dir) ne mânaya gelmektedir.
Bana sorarsanız gönlü tarif etmek muhaldir. Tıpkı aşk gibi, şiir gibi. Ama biz yine de lügatlere bir bakalım. 'Kalp' kelimesinin karşılığı olarak kullanıldığı söyleniyor. İnsanın manevi varlığının ifadesi. İman, sevgi ve nefretin, iyi ve kötü bütün duyguların kaynağı. Tasavvufta aşkın kaynağı. İstek, arzu, heves, niyet. Kibir, gurur. Tabiat, huy. Rıza, muvafakat. Hatır.
Görüyorsunuz lügatler nasıl zorlanıyor. Ne çok mâna yüklüyorlar kelimeye. Kelime böyle bir zenginlik taşıyınca yüzlerce deyimin kaynağı olmuş. Hissiyatımızı ifade için tek bir kelimenin yüklendiği ağırlığa bakın. Musikimiz dahi bu kelimeye bina edilen güftelerin kanatları üzerinde yükselir.
Sûfiler imanın kalpte yer bulduğu sebebi ile kelimeyi çok kullanır. Bunlara ehl-i dil (gönül ehli) denir. Yunus Emre:
Girdin miskinler gönlüne
Edindin durak Çalabım
diyor. Rahman ism-i şerifinin ihtiva ettiği anlam ile gönül arasında sıkı bir irtibat bulunmaktadır. Rahman, kalb yufkalığıdır. Gönül de basit mânada rahmettir, yumuşaklıktır. Demek ki gönülde Rahman ism-i şerifinin tecellisi vardır. Nasıl ki göz, Basîr ism-i şerifine aynadır; gönül de Rahman ismine aynadır.
İman ile küfrün merkezi kalbdir. Eğer kalb iman ile dolu ise o gönüldür, inkâr ve küfür ile dolu ise o nefistir. Gönül ulviyete, nefis süfliyete meyyaldir.
Gönül ukbâ, beden ise dünyadır. Gönül aşkın dostu, nefis bedenin yoldaşıdır. Nefis düşman, gönül bir kaledir.
Tasavvuf düşüncesine göre aklın sınırlarını aşacak bilgiler ancak gönül ile elde edilebilir. Akıl ilmin, gönül irfanın kaynağıdır.
Duruş, kazan, ye, yedir, bir gönül ele getir;
Yüz Kâbeden yeğrekdür bir gönül ziyareti.
Kâbe'de putların bulunduğu zaman nasıl müminler ona yönelmekten kaçınmışlarsa, gönülde de Allah'tan gayrı şey bulunursa –yani dünyaya ait bazı arzu ve hevesler varsa– henüz kemâl derecesine varılmamış demektir. Nefis diri oldukça gönül uykuda, gaflettedir. Nefis öldükçe gönül ebedî hayat bulmaya başlar. Tasavvuf erbabı gönüle bu kadar kıymet verince onun incinmemesini, kırılmamasını sağlamak için hürmet, hizmet ve merhamet esasına dayanan bir ahlâk anlayışı ile insana yönelmeyi gaye edinmiştir. Yunus bu hususu şöyle belirtiyor:
Gönül çalabın tahtı
Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkarise
Dinî-tasavvufî edebiyat verimlerinde gönlün Divan edebiyatında olduğu gibi pek çok şeye teşbih edildiği görülür. Ancak bunlar içinde tasavvuf düşüncesinin sembolik ifadesinde yer alan ayna unsuru çok kullanılır.
Ayna nasıl ışığı aksettirirse, gönül de tevhid sırrını, iman nurunu yansıtır. Ayna vahdetin, toz ise kesretin remzidir. Ayna tozlandığı zaman nasıl bakanı göstermezse, gönül de tozlandığı yani hakkı, hakikati unutup bu fâni âleme daldığı zaman ilâhî tecelliye mazhar olamaz. Gönül aynasını temizlemek, cilâlamak gece gündüz Allah'ı zikir ile gerçekleşir. Böyle parlak gönüllere aşk dolar. Aşkla dolu gönül her an diridir.
Gönül bahsi uzundur, oysa bizim yerimiz dar. Zaten gönül ehli olanlara da fazla söz gerekmez.
Mustafa Kutlu
Unutamıyorum işte unutamıyorum,
Birşey var şuramda beni kahreden,
Şuramda tam yüreğimin üstünde,
Çakılı duran birşey var,
Elimde değil söküp atamıyorum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!