Hani her sabah vapur düdüklerini işittiğinde
Bir telaşe düşüyor içine
Hani uykulu gözlerinle aydınlık geleceğin için
Koyuluyorsun ya yollara birşeyler oluyor yüreğime
Ayağımın tırnağından saçlarımın teline
Annelik doluyor benliğime
hep tüm yorgunlukların çok yorulduğu saat başlarında
çalar ya bu kilisenin çanı
bütün putlar elele tutuşup
İsa*yı yalnız bırakırlar ya çarmıhta
neden bilmem aklıma sen gelirsin
başucumda İsa*dan beter yalnızlıklar
Merhaba gülüm,
Son mektubunda bana İstanbul’u anlat
Çok özledim diyorsun
Bu şehir yazılası değil
Yaşanası bir yerdir biliyorsun
Sen gideli her şey değişti,
İçimdeki fırtına yine dinmek bilmiyor
Anılar sararmış fotoğraflar gibi masun kederli
Valizimde telaşlı çaresiz yarınlar
Gün geceye güneş aya yaprak dala dargın
Bende sana
geceydi uyanıktım mevsimsiz yağmurlara gebe
bulutlarla söyleşiyordum rüzgardan gizli
ortalık toprak kokuyordu üşüyordum
kederlerimin kıyıya vurduğu yüreğimde
fırtınalar kopuyordu
gözlerim açık rüya görüyordum
Bir gün gelecek
Benimde yüzümü kara topraklar örtecek
Yatarken bir musalla taşında
Belkide hiç bekleyenim olmayacak tabutumun başında
Ben yinede
Orada olduğunu varsayarak
bir mezar düşünürüm hep
yalın gösterişsiz
baş ucunda bir taş ve üstünde iki satır
öldü kimsesiz
gecelerin en koyu karanlığında çekerim ben bu sancıları
kimse duymaz
mehtabın ağlayan fısıltılarını
denize anlattığı yerde
yanıp sönen bir yakamozun ışığında
bir başıma beklerken
saatler kör kuyulara düşerken ağır ağır
yüreğimde öylesine bir fırtına eser ki
tükenilmişliğin prangalarını söker ayak bileklerimden
yine de elimden hiç bir şey gelmez
adı günah olan küfürler geçer dilimin süzgecinden
utanırım
Saat gece yarısını çoktan geçti
İçimde dünün özlemi bu günün hüznü yarının tasası
Anılar yüreğimde katran karası
Yol arkadaşım yıldızlarla söyleşiyorum gece yarısı
Uzaklarda ağustos böceklerinin hiç dinmeyen sesi
Çitlerin ötesindeki otlarda yağmur neşesi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!