-Özel Arabul için-
Paslı bir hançerin ucu yüreğimde
döner durur kendi çevresinde
Ak saçlı çocukluklarımız ki
hala büyümediklerini sanrlar
para para ışığa kesmiş
dingin bir sabah denizinin
acır kanat uçları uçamaz martı yavrusu
dalgalar köpük köpük ağlar gözlerinde
ben bu sevda zehirler seni demiştim
o ateş gecesinin kızıl oklu şafağında
Bir alacalı çocuk gülüşü mü
Yoksa bir kırgın bakışı mı
Bilemediğimiz
Çağlar boyu alıp
Vermeyi düşünmediğimiz
Bir taşlı okul yolu mu
Dağlı bir Kalebent’im
Bu kentte
Suçum büyük müebbetten
Yalnız dağlıların bildiği
Döğmeler taşırım bedenimde
Görenleri ürküten.
Kendinden başka bekleyeni olmayan bir yolcuyum
Karanlık bir sokağa bakıyorum tedirgin gözlerle
Trenim rotarlı bu yüzden vaktinde gelemiyorum
Yolcusu ve bekleyeni olmayan katar gara girdiğinde
Uyuyordum
Son yolculuklarımı artık tek başıma yapıyorum
-Çiğdem’e-
Sen ne kaç tuğlu paşanın kızı
Ne de acem sarayına gelin
Işıklı alnında ak yazın
Güneşi tutan ellerde serinlik
Bir bulutla sana selam yolladım
Gitti karşı dağa takıldı kaldı
Düş müsün gerçek misin bilemediğim
Adaklım
Yolda, belde, köyde, kentte vazgeçemediğim
Senin yüzündendir
Ben o yıkılan kent'ten geliyorum
o son taşına kadar yıktığım lanetli kent'ten
gözlerimde tekinsiz karanlıkların kurşun sesini
yüreğimde nefret dolu bir akrebin ağusunu taşıyorum
yıkık bir kervansarayın kuyusunda kendimi gördüğümde
ben mi ağlıyordum yağmur mu yağıyordu bilmiyorum
Güneşi çocuklardan öğrenin
Ağzı, burnu, kaşı, gözü
Güler hep dağ doruklarında
Kuşları çocuklardan sorun
Her biri güneşten daha kocaman
Her insan acısıyla birlikte büyür
Ben acılarımı avutmak için beşiğimde salladım
En büyüğünün benden de umarsız olduğunu bildiğimden
İlk umutsuz aşkımı ona bağışladım
Acım ve ben hep aynı sularda yıkandık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!