Yıllar yıllar öncesi
Beş- Altı yaşlarındayım
Ankara Hamamönü semtinde oturuyoruz…
Annem dikiş dikiyor. Çok iyi bir terzi. Babam sağlık memuru.
İki kardeşim var bir de ben üç çocuk.
Muhteşem bir aile…
Cıvıl cıvıl, mutlu, umutlu sevgi dolu ….
Babamın işi gereği beyaz giysi merakı var hepimizde.
Annem, bizlere ve kendisine birbirini tamamlayan tasarımlarla çok güzel giysiler dikiyor. Bembeyaz kabarık etekler giyiyoruz. Erkek kardeşime beyaz şort hazırlanıyor babamın gömleğine pantolonuna uygun bir model.
Akşam saatlerine doğru El ele tutuşup babamın iş yerine yani hastaneye doğru yürüyoruz her gün. Babam da işten çıkarak bize doğru yürüyor… Yolda buluşuyoruz. Kucaklaşıyoruz ve o yıllarda Anakaradaki tek park olan gençlik parkına yöneliyor, çok ucuz olan giriş biletlerini alarak parka giriyoruz.
Bu bizim o dönemdeki her gece eksiksiz yaptığımız bir şey.
Şimdiki gibi değil çok bakımlı o yıllarda gençlik parkı.
Her taraf tertemiz.
Havuzlar da sular rengarenk ışıklandırılmış. Oturma yerleri, masalar…Tabelalar…
Çiçekleri koparmayınız. Çimenlere basmayınız..
Çocuğuz. Aklımız çiçekte ve çimende ama kurallar kesin. Basmayız da koparmayız da
Ve elbette ki o muhteşem göl gazinosu…
Göl gazinosuna girmek epey mesele. Biliyoruz ki çok pahalı ve biz giremeyiz.
Ben deli gibi Zeki Müren hastası olmuşum.
Babam biliyor bu durumu.
Göl gazinosuna yakın oturma yerlerinden birisine kadar yürütüyor bizi. Sonra oturuyoruz ve ısmarladığımız bir semaver çayıyla evden annemin hazırladığı yiyecekleri açıp soframızı donatıyor akşam yemeğimizi yiyoruz.
Bu arada gazinoda müzik başlıyor. Bu müzik parkın ağaçlarına takılmış hoparlörlerle tüm parka yayılırken biz çocuk bahçelerinin salıncaklarında tahtırevanlarında salınıyoruz dans eder gibi…
Zeki Müren muhteşem sesiyle okuyor
Onlarca şarkı
Hepsi birbirinden güzel de benim aklımda kalan nedense her zaman aynı şarkı oluyor.
“Uzun yıllar ötesinden
hatırını sorayım mı?
Sana gönül bahçesinden
bir demet gül sunayım mı
……………………….
………………………
Sevgilim, diye her gece
Karanlığı sarayım mı?
Karanlığı deleyim mi””
ve eve dönüş saati.
Kapanmış mağazaların vitrinlerine baka baka eve kadar yürüyüşümüz, yol boyu sohbetlerimiz.
Derken yatma saatimiz. Ve herkes yatakta…
Ben de yataktayım. Kendimle baş başayım.
O çocuk yaşımda keşfetmeye başlıyorum yalnız kalabilmenin muhteşem güzelliğini…
Yorganı başıma tamamen çekerek ağlamaya başlıyorum için için.
Şaşırdınız değil mi
Bunca güzellik içerisinde ağlanacak ne var..
Ağlanacak bir şey yok gibi ama arayınca buluyor insan ağlanacak şeyi.
Ben “uzun yıllar ötesi” için ağlıyorum.
“Babam” diyorum.
“Babam bizi neden her gece gençlik parkına götürüyor da gönül bahçesine götürmüyor? .”
“Gençlik parkında çiçek koparmak yasak.
Çimenlere basmak yasak.
Gönül bahçesinde yasak değil.
Orada insanlar bir demet gül toplayabiliyorlar.
Biz de gönül bahçesine gitsek.
Ben de bir demet gül toplasam…
Hatta 2 demet… Belki 3 demet….””
Sessiz sessiz ağlamaya devam ederken babamın bizi ne kadar çok sevdiğini düşünerek hemen savunmaya geçiyorum.
“Benim babam bizi çok sever.
O bizi her yere götürür.
Gönül bahçesine de götürür.
Ama oraya gidebilmek için çok karanlık bir yoldan geçmek gerekli. Babam bizim korkmamamız için bizi oraya götürmüyordur diye kendimi teselli ederken uykuya dalıyorum..
Çok kısa bir süre sonunda bizim Anakara’dan doğunun dağlarına doğru uzadı yolumuz…
Ankara’yı, gençlik parkını arkamızda bıraktık
Radyomuzun içine Zeki Müren’i sakladık ve yanımıza alıp uzaklaştık…
Aradan yıllar geçti
Küçücük bir kasabadayız
Lise birinci sınıftayım
Oyalanacak hiçbir şey yok
Sadece dersler ve başucumda hiç kapanmayan radyom.
Birden bir name yükseliyor gene o muhteşem sesten..
“Uzunyıllar ötesinden…..””
Benim beynimin içinde sanki bir neon lambası yanıyor
GÖNÜL BAHÇESİ? GÖNÜL BAHÇESİ? GÖNÜL BAHÇESİ?
Böyle bir bahçe yok.
Bu bir mecaz…
Ve benim gözlerimden akan yaşlar mecaz değil gerçek
İnsanın gönül bahçesi diye bir bahçe olmadığını keşfetmesi ne acı….
Kayıt Tarihi : 19.2.2010 21:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Merhum babanız, ailesini o çok bariz sevgi ve ilgisiyle bir arada tutarak, gezdirip tozdurarak ve mutlu ederek her birinizin gönül tahtında solmayan nice nakışlı çiçekler yeşertmiş ki; asıl odur her birinizin yüreğinde yeşererek bugüne değin taptaze kalan gönül bahçesi. Siz o çocuk aklıyla ararken göğsünüzün orta yerinde açmış olan gönül bahçesini; harikulade bahçenin o tanımsız görkemini de kavrayarak gelmiş oluyorsunuz bugüne.
Aslında o gün için aradığınız, kendi özünüzde çıktığınız içsel bir yolculuğun başlangıcı imiş ve olgun bir başak misali besleyerek, geliştirerek, dönüştürerek bugünkü derinliğe gelmenizi sağlayan değerler silsilesine dönüşmüş GÖNÜ BAHÇESİ…
Merhum babanız, sevgisiyle açtığı o kapıdan, düşüncenin gücü ve erdemin masum adaletiyle kendi ummanınızda kendi iradeniz ve yürek gücünüzle yeşerttiğiniz Gönül Bahçesinin yeşermesine dayanak olmuş.
Ne mutlu size ki, böyle bir mutlu geçmişin içinde yitip kaybolmadan, kaybolmaması gereken değerleri idrak ederek yüklenmiş gelmişsiniz bugünlere; bu derinlikle konumlandırılmış görkemli resmi, ayrıca evlatlarınıza ve yetiştirdiğiniz öğrencilerinize de yansıtarak, sorumlu ve farkındalıklı kimliğinizle İNSANLIK bilincine katkıda bulunmuşsunuz! Sizlerin önünde nasıl saygıyla eğilmeyelim ki güzel can! Hele ki, eğilmeyi hak etmeyen onca eğik ve sûreti bozuk resimlerin savurduğu ve savrulduğu günümüz dünyasında…
Siz herhangi bir şair ya da yazar değilsiniz ki! Gerçeği kendi renkleriyle gergefe işleme çabasında olan bir yalın İNSAN; insan olduğunun farkındalıklı bilinciyle dolu, anaç olduğu kadar yiğit de…
Saygı ve dostluk selamlarımla…
Bahçe benim için çok özel bir kelime rumuzum bile 'Bahçe'.Arka bahçe şiirim ise çok şeyler anlatır,gönül bahçesi,arka bahçe huzur ,mutluluk duyulan yerdir.
Güzel duyguların hatırlanmasına vesile olan yazınız için teşekkür ve tebrikler.
Bazen şiirin okuru sürükler, alır götürür olması vardır. İşte bunu yaşadım.
Ne yazzık ki belirtiğiniz gibi gönül bahçesinin kuralları ile yaşam bahçesinin kuralları farklı deviniyor.
Gönül bahçenizde: hiç bir katkınlığınız olmayanı; yaşam bahçenizdekiler gibi emek verirli oluşun değeri kıymetince sunuşunuzun çelişmesi vardır.
Emek verilmeyenin, herkesin zannı gönlünce erişip sunabileceği bir şeyin kıymeti harbiyesi olur mu?
Elbette gönül bahçesinde olur: işte eseri güzel kılanda bu. Yaman çelişkinin, ulaşılamayanın ulaşılır olanla müsademe kırılmalarındaki duygulanımların serencamı.
Erdemle...
PAYLAŞIMIN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM CANIM YÜREĞİN VE KALEMİN VAR OLSUN
TÜM YORUMLAR (7)