Tutup attın beni sarı sellere,
Yetmedi taştan taşa çaldın gönül.
Aşkı azık edip gurbet ellere,
Diyardan diyarlara saldın gönül.
Kaşa göze bakıp da huri dedin,
Sarraf mısın her taşa inci dedin,
Ummanlara küçücük dere dedin,
Okyanuslara daim daldın gönül.
Tufan oldun ateşi söndürmeye,
And içtin Azrail’i öldürmeye,
Takvimleri tersine döndürmeye,
Uğraşma sen geride kaldın gönül.
Tez tiksindin çilesinden dünyanın,
İnsafı yok parayı bol sayanın,
Ben piştim siz aşk ateşinde yanın,
Sevdanın közünde bunaldın gönül.
Toz pembe eyledin hayatı bana,
Dedin riyakâr ol kar gelsin şana,
Acı gerçeği bir kez sorsam sana,
Yalanların içinde baldın gönül.
Kırk çiçekten bile bal yapamadın,
Batsan kurtulurdum bir batamadın,
Bunca yıldır bir aşkı satamadın,
Yetmedi başkasından çaldın gönül.
Abdal gönül, can gönül, deli gönül,
Âlem nergisi sever sen de sümbül,
Yaksalar nemrut ateşi olsan kül,
Musa denizi yaran hâldın gönül.
Çık git canımdan kurtulayım senden,
Daha bela açma uzak dur tenden,
Kovsam da, küssem de, ayrılmaz benden,
Yalnız garip Metin’e maldın gönül.
Kayıt Tarihi : 1.3.2007 18:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Kapamışken gözümü tatsız uykularımla
Koyu karanlıklarla bin halle sessizleşir
Bitmeyen gecelerim bakir rüyalarımla
''Sabah ne zaman'' diye zamanla debeleşir.
Derin gök zindan kadar boşlukları karanlık
Bu boşluk alanında hayalim dolaşıyor
Hiç hareket olmuyor, tabiatta sessizlik
Gece sessizliğiyle üzerime çöküyor.
Fecri özleyen dudak soğuğuyla donacak
Zaman durmuş, gitmiyor, hali vehim ve tatsız
Olduğu yerde şimdi hasretiyle kalacak
Mazi denildiği an unutulacak adsız...
Koynunda gölgelerin serinliği yok artık
Günler rabıtasını o an ki bıraksada
Renklerin ıtırını emen sonsuz karanlık
Gözlerim yaşaracak ateşiyle yaksa da.
Ilık bayğın gecenin kolunun gevşekliği
Gibi beni sarıyor akşam basan uykular
Sessizlik hep sessizlik çöken durgunluk gibi
Ömrümü bir sahrayla çevreleyen hülyalar...
Gaziantep - 29.12.1960
İsmailoğlu Mustafa Yılmaz
TÜM YORUMLAR (2)