gökyüzü hüzünlenince
beni rüzgarlara koyun dörtnala sürün bulutların peşinden
sonbaharda ki hercai yapraklar gibi
savrulup gidiyorum uçurumlara
saatler buçuğu gösterirken
gömleği yırtılıyor gecelerimin
gülüşümde zeytin kokusu
barış uzak mı anne
ardıç kuşlarının kursağından geçip
üşüyen yollarda sürükleniyorum
düşüyorum başka zamanlara
sana uzatıyorum ellerimi
kasım yağmurlarına bedel ödüyorum
madem gitmek fiiline çekimlendi ömrüm
gönlümü göçmen kuşlar götürsün
derdimi katar katar vagonlar
şimdi havada kömür kokusu
üşümüş bir kasımpatı akşamı
kıvrım kıvrım uzayan yolları gönlüme çiziyorum
bir vagon geçiyor içimden raylara gölgesi vuran bir çınarın yapraklarına sürte sürte
alıç sarısı bir hüzün döküldükçe susaklardan
sokaklarım demleniyor
sonra ben
bir köy ilkokulunun göç vermiş sıralarına oturup
dudaklarıma bir acı iliştirilip
kirpiklerimi bir ağıta batırıp ağlıyorum
kalbimde istemsiz ağrıyı dağlarken güneş
yorgun bir bağ evinin
sedirine yayılıyorum ince bir örtü gibi
belki kıyısız türküler nakışımdan tanır beni
kararmış bir kızartma tavası gibi kalayım üşürken içimden
haydi şimdi
hüküm giydirin üstüme
oysa bir bilseniz nasıl öpmüştüm
Belkıs’tan geçerken
bir demet hüzün sunan mevsimleri ilk goncasından
Eylül/2014- Antalya
Sıtkı Özkaya
Kayıt Tarihi : 10.6.2019 18:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!