Kimi kalp der, kimi yürek der, kimi sol yanım der, kimi de gönül der. Bende gönlüm diyorum. İçinde bulunduğu durum ve cümleye göre adı ve özelliği değişir. Bazen kahramanlık ifade eder bazen acı, ürkeklik ve aşkın temsilcisi hatta yükünü taşıyan cefasını çekendir. Sefasını sürdüğünü fazla gören olmamıştır. Kendisi küçücük bir yumruk kadardır. İnsan vücudunda çok az yer tutar ama görevi büyüktür. İçine dünyayı alacak kadar…
Öyle bir deryadır ki kimi zaman uçsuz bucaksız bir mezarlıktır. Sevdiklerimizi bazen de nefret ettiklerimizi gömdüğümüz. Bazen dünyadır bütün canlıları içine alan. Biz kendimize göre kinle, nefretle, sevgiyle ya da aşkla besler büyütürüz. sevgi, nefret, acı, özlem, çile ile sularız. En çok hangi duygunuzu beslediniz ise onu büyütmüş tür. Size bağlı yönlendirmek. Hani derler ya nereye çekersen oraya gider diye. Kalpte öyle.
Bazen iyi bir silahşordur aklımızla mantığımızla savaşan. Kaybettiği de olur kazandığı da. Ama gönül savaşının kaybı da kazancıda aynıdır. Her şekilde yükünü kendi taşır. Hüzünlü duygu yüklüdür.
En çok anılar mezarlığıdır. Ara sıra anıları çıkartır. İçine gömdüğü ölülerini canlandırır, külleri ateşler canını acıtır gözyaşlarıyla geri çıkarttığı yere gömer. Üstünü örter. Bir daha ki sefere anılarını çıkartana kadar. Bıkmaz usanmaz bu tekrarı yapmaktan. Oysaki her defasında daha çok canı acır, gözyaşlarında boğulur. İzin vermez ebedi gömmeye unutmaya.
Bir insan kaç defa ömründe âşık olabilir ki. Elbette bir defa. Hayatı boyunca bir defa gerçek aşkı sevgiyi tadar. Diğerleri ise sadece heves veya tutkudur. Çoğu sevdiğini zanneder. Belli zaman sonra geçer. Heves biter. Tutkuysa sönüp gider. Gelip geçici duygulardır.
Unutulmaz denilen ne çok şeyi unutmuşturuz. Ayrılamam ölürüm dediğimiz nice şeylerden ayrılmışız, bu dert beni öldürür dediğimiz nice dertlerden kurtulmuşuz, hastalıklar badireler atlatmışızdır. Belli zaman sonra da hiç yaşamamış gibi hissederiz. Sanki bizim yerimize başkaları yaşamış, başkaları çekmiş gibi gelir geçmişler, yaşanmışlıklar…
Ne özlemler büyütmüştür hayalleriyle. Umutlar tüketmiştir. Bazen de tepelere doğru kürek çekmiş tiriz. Asılıp tayfasız gemiye uğramışız kimsesiz limanlara mola vermiş tiriz. Ta ki en son limana son vapurla demir atana kadar. Belki de kaç defa yalnızlık rıhtımına bir umut bağlamış adaklar adamıştırız. Şu kısacık ömre ne kadar çok şey sığdırmıştırız. Hayat hepimizi dertlerle çarpmış, sabırla bölmüş, acılarla çıkarmış, en sonunda kendisiyle toplamıştır. Sonuç mu? Elde var sıfır.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...