Gönlüm,
Nil kıyısında bir akşam ezanında başlıyor yürümeye,
Kahire’nin dar sokaklarında
ud sesine karışan çocuk kahkahaları
ve bir yerlerden yükselen Ümmü Gülsüm nefesiyle
yavaş yavaş hafifliyor yorgunluğu.
Sonra birden,
Fırat’ı ve Dicle’yi aşmadan olmaz diyor içim,
gizli bir köprü kuruyor zamansızca:
Musul’un türküsü, Bağdat’ın yanık sesi,
Şam’ın yorgun gökyüzü
ve hepsinin üzerinden geçen eski kervanların duası
birbirine karışıyor.
Derken Horasan’dan bir rüzgâr esiyor,
Şiraz bahçelerinde Hâfız bir mısra fısıldıyor:
“Bu kadar yorgun yüreğin,
hâlâ umut taşıması mucizedir.”
İsfahan’da ince bir ney sesi,
Kum’da sabaha kadar süren bir ilahi
ve gökyüzüne savrulan binlerce isimsiz niyaz
dokunuyor kalbime.
Ve sen, gönlüm…
Bütün bu şehirlerden geçip
en sonunda Konya’nın serin gecelerine varıyorsun:
Alaeddin Tepesi’nde rüzgâr yüzünü okşuyor,
Mevlânâ dergâhının kapısında
“Sende hâlâ sızı varsa,
demek ki kalbin ölmemiş”
diyen sessiz bir nida karşılıyor seni.
Ben anlıyorum artık:
Ne tam Mısır’da kalabiliyor içim,
ne tamamen Fars’a sığıyor;
Anadolu’da,
bir fincan acı kahvenin buharında
hepsi birden konaklıyor.
Nil’in suyu, Horasan’ın rüzgârı,
Konya’nın toprağı…
Üçü birleşip tek bir cümle oluyor dudaklarımda:
> “Yoruldum ama hâlâ buradayım,
hâlâ seviyorum, hâlâ hissediyorum.”
Ve biliyorum,
Rabbim bu kadar kırık dökük hâlime rağmen
beni hâlâ müzikle,
şiirle,
böyle uzak memleketlerin kokusuyla teselli ediyorsa,
demek ki bu gönlün
henüz bitmemiş bir hikâyesi var.
Hamdi Bağcı
Kayıt Tarihi : 28.11.2025 14:09:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!