Gönle gelen İhtâr Şiiri - Mustafa Benkli

Mustafa Benkli
120

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Gönle gelen İhtâr

Derviş diyor ki sırren:

Nedir bu mâhir ellere ayak
Nedir bu mahfî dillere dudak
Şu âlem ki bize seyrân-gâhdır
Gözünü aç bir şu âleme bak.

İhtâr edildi hemen:

Ustanın yanında elini tut
Alîmin yanında dilini tut
Ki elin gönlün yaralanmasın
Veli huzurunda kalbini tut.

Pendik; 08.09.06

Mustafa Benkli
Kayıt Tarihi : 9.9.2006 00:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bu sözlerin gerçek bir hikâyesi var: Bir tarihte Erzurum'dan Ankara'ya hususi arabayla karadan bir yolculukta öğle vaktiydi Sivas'a uğradık... Sivas'ın meşhur tandır kebabının lezzetini o zaman tatmıştım... Yemekten ve biraz eyleştiken sonra, yola çıkmadan; daha evvel bir kaç kere niyet etmiştim, bu zamanda nasip olacakmış; kezâ, yine Sivas'a has meşhurlardan bir *Sivas Bıçağı*! Hazır, gelmişken, vakit de var, bir sorayım dedim; hem de tam adamına sormuşum, bana bir zat tarif etti, evvelâ meslekî benzerlerinden farklı, zâtına has olan hususiyetlerinden bahsetti, sonra da *mutlak ondan al* diye tembih ederek adresini de iyice belletti, ki, çok da kolaymış... Biraz ilerdeydi Sanayi. Orda girişte *Erzincan'lı Hafız*'ı sordum, hemen yanı başta diye gösterdiler... Dükânına girdim, kapıdan girerken beyaz göğerçinlerin kanat çırpışlarıyla karşılaştım; kuşlara meftunmuş ve kuşlarla doğrudan konuştuğuna ben de şahit oldum... Girdiğimde karşısında bir zat vardı, biraz şaşkınca, oturduğu yerden Hafız'ın yüzüne hayranlıkla, şaşkınlık arasında bakar vaziyette; iki üç kuş da pür dikkat dinler halde, Hafız'ın O'na bir ihtârı ilk kulağıma gelen lâf olarak dikkatimi çekti: *Destursuz girer, destursuz oturur, ustanın işine başınla karışırsan başın gider* diye... Neticede adamın işini gördü, istediğini verdi ve kuşlarıyla uğurladılar adamı... Geri döndüğünde, bana yöneldi ki, o ana kadar, hiç kıpırdamadan girdiğim ilk andaki gibi yerime çakılı onu bekliyordum; herhalde ne istediğimi soracaktı ki, ben artık ağzımı açarak, evvelâ bir selâm verdim, selâmımı aldı ve otursana ne ayakta bekliyorsun deyince, cevâbı hazırlamıştım, zâten hakkında da bilgi almıştım: *Estağfirullah üstâdım; destursuz otumak ne haddim* dememe âriflere mahss bir teslimiyet hâliyle tebessüm etti ve bana bir iskemle vererek oturttu. Bir *Sivas Bıçağı* alacağımı söyledim, parmağıyla, kapı girişinin karşısındaki bir yazıyı işaret etti: *Burada hazırı yok satar, sipariş alırız*. Önceden bıçak yapıp, hazırlayıp, bıçak satma kat'îyen prensibi dışında.... Verilen siparişe göreyse, bıçağın mükemmeline sahip olma şansı var her bıçak alanın... Siparişime göre not aldı ve bu bıçak, yine parmağıyla gösterdiği, şurada asılı kalacak, almak için gelen zata teslim edilecektir dedi... Daha hiç bir şey sormadan parasını ödedim, Allahaısmarladık ederken, yine o ilk konuşurkenki yüzünün sürûrlu haliyle kolumdan tuttu, girerken rastladığım hali hikmetâmiz ifadelerle anlattı. İş esnasındayken, adam elini uzatarak bir şeye karışmak, müdâhâle etmek istemiş, az daha eli gidecekmiş... Bunun üzerine de şu yukarıki ikinci kıtadaki dile getirmek istediğim *üç hâlde kendini tutma* teyâkkuzunu hikmetleriyle idrâkime yerleştirdi.... Bir iki sene sonra idi, Erzurum Atatürk Üniversitesinden bir kadîm dostum, Prof.Dr. Selçuk ÜNLÜ (o zaman doçentti) arabasıyla o güzergâhtan Ankara'ya gidiyorken tevâfuk oldu rastlaştık, usulen, bir isteğin var mı diye sorulur ya, o kabilden sorunca, unutmuştum aslında, birden hatrıma geldi; var ya, Selçuk Bey; uğrayabilirsen çok memnun olurum deyip, durumu anlatınca, o da, daha da çok istekle, kendisini de bir merak sardığından, özellikle uğrayacağını söyledi... Döndüğünde, bıçak elinde, gülerek odama girişiyle ilk anlattığı şu oldu: Senin tarif ettiğin gibi gittim Sanayi'de sorar sormaz gösterdiler, içeri girişimle, adamın, hiç bir şey sormadan, bana hitabına karşı hâlâ hayret içindeyim; daha yüzüme bakar bakmaz demesin mi: *Sen şu emanet bıçağın emânetçisi misin? * Benim Elimle bir şeride yazdığım ismim bıçağa yapışık olarak bana geldi. Yukardaki birinci kıt'adaki sözler de, bu sabah Cuma'dan evvel bir sohbetteki irfan ehli zatlardan toparlayabildiğim kadarıyla kaptığım ifadelerden dilime düşenler...Mustafa Benkli.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ümran Tokmak
    Ümran Tokmak

    Saygı değer hocam,
    Şiirinizin hikayesinde geçen, ilham ve sezgi hoşluğuna, sizin algılayış biçiminize, duyduğunuz heyecana hayran kaldım.

    Şiiriniz se 'ölçü'yü dirhem, dirhem zerk ediyor ölçüsüzlüğün kalbine.

    Saygıyla ellerinizden öpüyorum hocam, ağabeyim.

    Ümran Tokmak

    Cevap Yaz
  • Mustafa Doğan
    Mustafa Doğan

    bende şiir üstadının yanında dilimi tutup yorum yazmaktat haya edecegim

    Cevap Yaz
  • İrfan Yılmaz
    İrfan Yılmaz



    Sevgili Ağabeyim Değerli üstadım Sayın : Mustafa Benkli Şiirin hikayesi çok güzel ve etkileyiciydi. Anadolu'nun Bağrındaki bitmez tükenmez hazinelerden biriydi. İnşaAllah böyle hazinelerin herkes farkına varır. Şiire ( Sadece şiir değil Veciz şiir diyelim) gelince;

    İçten gelen gelen duyguların mısralara duygulu ve etkili bir şekilde aktarılması ile beğenerek ve saygı duyarak okuduğum Çok Güzel Bir şiir olmuş.

    Üstadımın sayfasına Başarılarının devamı dileği ile; Sevgi ve hürmetlerimi getirdim. Lütfen kabul buyurunuz.

    Şiirdeki ustalığınıza takdirlerimi; Tekirdağdan Tam Puan göndererek iletiyorum.

    Şiir ve hayat yolunuzun açık ve engelsiz olmasını diliyorum.

    Sevgi ve saygılarımla.

    Dr. İrfan Yılmaz. - TEKİRDAĞ.



    Cevap Yaz
  • Turhan Toy
    Turhan Toy

    'şiirin hikayesi şiir kadar güzel ve ibreti alem öyle ki gözleri açık olanlara tekrardan gözünü açta seyret demek bir Ayeti kerimeyi aklıma getirdi ki mealen şöyleydi Ey İman edenler iman edin... üstad eline yüreğine sağlık ikinci kıtadaki gibi herkes yerini bilse pişmeden yanmaya çalışmasa ve bu sebeple yanayım derken ütülmese selam ve dua ile Turhan Toy

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Mustafa Benkli