Gönderilmemiş Mektuplarım-3-

Dilara Yıldırım
92

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Gönderilmemiş Mektuplarım-3-

resimlerinle donatıp heryeri
bir sigara yaktım.
baktım bu acı çok kuru
önce biraz ateş, sonrada bolca yüreğimi kattım.
baktım ateş sönme niyetlisi,
bir kibrit daha çaktım.
bir yudum kahve içtim.
kahve uykuyu kaçırır derler ya
aklıma sen geldin.
ismini heceledim.
düşündümde,
ben kimseyi bu kadar düşünüp
ne sabahladım
ne de geceledim.
zaten ikiside birbirine girdi artık.
inan ki bilmiyorum
ne güneşi ne ayı
kaçgün oldu görmedim.
evimin bütün perdeleri çekik.
ne arayan var ne de kapımı çalan...
gerekli gereksiz
herşeyi ve herkesi silkeledim.
YALNIZLIK BİLE OLSA
OLDUMU ADAM AKILLI OLMALI!
hele sensizlikse tohumu,
külliyen yalansız olmalı.
hakikaten yalnızım diyorsa insan,
yalnızlığın hakkını vermek lazım.
misal,
balığımın ölümünde suçum yok.
onun da yalnızlığı, üç dakikalık hafızasına sığmadı.
ama menekşemin kuruması kastidir.
ne su verdim ne de konuştum eskisi gibi.
onun faili bizzat kendimdir.
ama dert değil.
vebali boynuma yüklenenlerden
menekşem ne son nede ilkdir.
şimdi sana garip geliyordur bu hallerim.
hafızanda ki o eski serseri saklanmıştır bir yerlere,
çıkacağı zamanı bekliyordur.
o hain,acımasız,gaddar,
o yüreğini unutmuş,canını ihanet kurşunuyla vurmuş pis serseri
bir köşede sinsi sinsi sırıtıyordur...
yok yok,
o hiç olmadı aslında...
korkularından kendine kaçmış bir manyaktı aslında senin tanıdığın.
sahi,
sende böyle gecelerce, günlerce,
kendinle başbaşa,
umutsuzluğundan şikayet etmeye dahi hakkın olmadan
birbaşına kaldınmı?
ve tüm bunlardan dolayı
yalnız kendini suçladın mı?
yaşamışsındır bilirim.
zaten yaşadıklarınla sen hep bi kaç adım öndeydin ya.
hiçte şikayet etmedim.
ama sonrasını merak ediyorum.
ben şimdi kendimi affedebileceğim kuytu bir delik arıyorum.
kaçtığımda birtek sana haber vereceğim.
ben şurdayım ve kendimi affettim.
heeeey
ben kendimi affettim şimdi sıra sende,
affette geri döneyim.
diye çığlık çığlık bir liman.
sen bulabildin mi?
bulmuşsundur ya.
sığınıp güçlenmişsindir.
sonra gülmüşsündür yeniden.
çiçekleri sevmişsindir
bahar yeniden buram buram kokmuştur belki.
sahi
sen benim kadar
benim kendimi affedemediğim kadar büyük bir yanlışa düştün mü?
canım hiçtir yanında deyip
canını yoluna serdiğin birine karşı
benim kadar ezilip büzüldün mü?
olmaz ya.
sen bunları yaşamamışsındır.
insansın elbet ama
sen ben kadar aptal olmamışsındır.
''ben emsali olmayan bir salağım'' diye bağırasım geliyor ara ara
ama okadar uzun zaman oldu ki kendi sesimi duymayalı
korkuyorum duyacaklarımdan.
insanın kendine acımasından,
sonrada o haline bakıp bundan acı duymasından bahsetmiştim sana.
ne acı demiştin sadece
ne acı...
''ama neden'' demiştin sonra
ve ben sadece susmayı becerebilmiştim.
oysa o an dönüp yüzüne
''belki bu gece mahfolacak ama yeter artık.seni seviyorum
ve pişmanım seni kırdığım her andan.
düşündükçe her saniye ölüyorum.
affet melek yüzlüm,affette omuzunda uyuduğum hayali geceleri geri ver
ver de uyku görsün gözlerim.
sensizlik yaşanır gibi değil,
ellerimle ittiğim 'sen' i bana geri ver.
ben yüzyılın aptalıyım
ama inan bu aptal seni herşeyden çok sevdi.
ve seni sevmeyi vazgeçemeyeceği kadar çok sindirdi içine.
şimdi aldığı nefes zehir,içtiği su haram
yaşadığı hayatsa sensiz koskoca bir yalan...
affet ne olur,aşığım ölürcesine
affet...seviyorum...''
demek isterdim.
cesaretsizliğimden değil
arsızlık olacak diye susturdum dilimi.
gözlerin hadi dök içini diyordu oysa.
biliyorum.
ama duymak istediklerin neydi?
bunları söylesem
karşılığında
''ne yüzle hala seviyorum diyebiliyorsun,sen sevgi nedir biliyormusun da o kelimeyi ağzına alıyorsun? ''
deseydin
ölürdüm...
korkum ölmekten yana da değil.
ölürsem
seni bir daha nasıl görürdüm...
sustum işte.
yanındaydım ve gözlerine bakabiliyordum,
o an bir caminin yanındaydık.
ezan okunuyordu ve ben Tanrı'ya şükrediyordum.
belki bir daha tekrarı olmayacak bir geceydi o.
ilk ve sondu.
o anları hayatıma kazıyordum.
şimdi hayatın heryerinde o anlardan izler aradığım için,
arayıp da
o anki heyecanı bulmayı ümit bile edemediğim için,
çünkü seninle olmanın verdiği mutluluğu birdaha asla bulamayacağımı bildiğim için
kapanıyorum içime.
eskiden olsa
koca bi şişe şarap alır,
hem içer
hemde eşekler gibi zırlardım.
ama içmiyorum.
bu acıyı uyuşmuş bir beyin ve vücutla değil
diri diri yaşamayı hakettim çünkü.
huzurluymuşum.
ufacık mutlulukların süslüyormuş hayatımın her köşesini ve mutluymuşum.
en önemlisi buymuş.
umutluymuşum.
aslında yanıtsız hiçbir soru da yokmuş.
herşeyi fazla büyütüyormuşum.
oysa büyütmemi hakeden tek şey sevginmiş.
ve sana duyduğum sevgi.
şimdi sorabilsem sana
cevabına dayanabilecek yüreğim olsa
''benide o idam sehpasına çıkardın mı? yada o sehpaya çıkaracak kadar değerli kıldın mı?
ya da sevdinmi zannettiğim kadar allah aşkına? ''
diye sorardım.
bilmediğimden değil
senden duymak istediğim için sorardım.
sonrasınıda hiç hesaba katmazdım.
kendime kaçarken, seni incittiğimi anlamayacak kadar çaresizmişim.
elim kolum bağlıymış meğer.
bende kendimi güçlü bilirdim.
yaptıklarım da zaten
''bak güçlüyüm,ayakta duruyorum ve seni umursamıyorum''
diyebilmek adınaydı.
oysa sen yokken, bütün gücümü attığım her adımda toprak emip aldı sanki ayaklarımdan.
yıkıldım.
hal böyleyken ayakta durmamda imkansızdı.
ve sen
hayatımın en değerli mucizelerinden biriyken
seni umursamamak
yaşayabileceğim en büyük yalandı.
sen ki gecelerimi bölüştüğüm
gündüzlerimin koşuşturmacası,
sen ki sevda sularında en vahim yara,
sen ki içimi aydınlatan huzur ışığıydın.
kaç mevsim daha böyle geçer bilmiyorum.
inan umursamıyorum da.
ne yeni bir başlangıç
ne de umut
hiçbirşeyi hesaba katmadan yaşıyorum artık.
zorunlu molalar veriyorum hayata,
ihtiyaç adı altında
saklanacak ne kadar yer varsa keşfe çıkıyorum.
durmadan kendimle çelişip,
içime ördüğüm zırhı yırtmaya çalışıyorum.
tırnak aralarımdan sızan her damla kanla
yeniden anlıyorum ki
sensizlikte ben hiçbirşeye yetemiyorum.
bu bir yarım kalmışlığın öyküsüdür aslında.
bütüne varmak adına atılmış adımlarda,
tökezleyip yarım kalmışlık.
koskoca bir pişmanlık,
herşey bir yana,
kimseye duyulmamış ve kimsenin kimseye duymadığı bir sevdanın öyküsüdür.
bilirim,
böyle yaşanmış kaç sevda varsa tarihte
hepsinin sonu önce hüzün sonra ölümdür.
ne hüzün kalsın sana ne de ölüm.
ben hepsini kendi içimde, kendime binlerce kez pay edip zaten bölüştüm.
çektim ellerimi,
dokunmamak üzere hayattan.
yeminlerim var aldığım nefes üzerine ant içilmiş.
tersine dönecek olursa birşeyler
bilicemki,
kapım açılmış yeniden
ve canımın yarısı geri gelmiş.
ama o zamana dek,
rolüm gereği yaşayacağım sunulanları
ve üzerimde sadece senin farkedebileceğin yalandan bir mutluluk yeleği.
şikayetsiz,haykırışsız
son nefeste dahi adını anarak...
şimdi belkide aklından geçiyordur
nasıl bukadar sevebildi acaba bu ahmak.
hadi sevdi
neden döndü arkasını
hadi döndü
bu geriye dönüş nedendir...
ahmak olduğum belki gerçektir.
ama bu seni bu kadar sevmemden değil incitmişliğimdendir.
arkamı dönmemse aptal bir oyundan ibarettir.
sonu hesaba katılmadan içine düşülmüş,
sonrasında kurulan tuzağa kendi kendine düşülmüş aptal bir oyun.
yani hiç arkamı dönmediğimden bir geriye dönüşte olmamıştır.
anlatılması zor,
yaşanılması ölüm.
dayanılması ise hayatın verdiği yada benim yaşadığım en büyük zulüm...
gecelerin böyle nefes kesen bir yanı olduğunu bilmezdim eskiden.
ya da deniz kenarı sadece huzur katar bana diye düşünürdüm.
dalga dalga seni vuracakmış kıyılarına meğer.
hatırlarsın bilirim,
sana sevdiğimi söylemek bana nasıl korku vermişti.
yaprak gibi titriyordum o an ama sen bunu bilmedin.
yinede bilir gibi huzur vericiydin.
oysa sadece bu değil
daha neler neler...
ben senin sesini ilk duyduğumda da içim ürpermişti.
yüreğimin başına geleceklerin habercisi gibiydi o gece.
herneyse.
şimdi tek beklentim hayattan
seni mutlu görebilmek.
ve o çerçevede yerim olurmu bilmeden bunu beklemek.
ilk andan itibaren hiçbir beklentim olmadı senden
ki hala da yok.
gel duygularıma karşılık ver diyemem sana
önümde mahkum olduğum bir kaç sene varken
gelde bu zincire sende kendini bağla
söz
çözüldüğümüzde beraber çözüleceğiz diyemem.
istesen her sözü, her yemini veririm ama
böyle bir bencilliği üstlenemem.
ama sensizliktede seni bekliyor olacağım.
ve içimdeki sana verilmiş sözlerim var,
ona
asla bırakmayacak,asla aldatmayacak
ve asla incitilmesine izin vermeyecek bir hayat sundum.
haberin olsa güleceksin belki.
geçer,bu fırtına diner diyeceksin.
ama bilmediğin
yada görmezden geldiğin gerçekleri silemeyeceksin.
ben fırtınaları dindirmekte senin kadar başarılı olamadım.
adını söylemeye çekindiğim anlarım oldu bazen kendi kendime bile.
ama seninle aç kaldım,yağmurda ıslandım,kilometrelerce yollar yürüdüm
üşüdüm,sana sarıldım...
aklından deli olduğum geçiyor belki
yada bir hasta...
ama kendini bilir insan.
herşeyi kabullenmiş yüreğim,
sadece, seninle dinecek bir yasta.
ne her işten anlayacak kadar yetişkinim
nede ne hissettiğini bilmeyecek kadar çocuk.
orta karar bir ağacım senin ormanında.
diğerlerinden farkım
açan çiçeklerimde,
solan yapraklarımda,
toprağı delip fışkıran sevda köklerimde
sadece sana.
şimdi sen tüm bunları,ister anla ister anlama.
ister ağla,
ister fırlat at kenara.
herşeyin cevabı zaman da saklıdır.
ama bil,
yüreğimin yarısı,sevdamın adresi,gözyaşımın tuzu
birtanem,
bilinmeyen bir muamma vardır ki
o da sunulan zamandan kime ne kadar kaldığıdır.
ölmeden sarılabilmek mesela
çok şey değil beklentiler hayattan,
huzurlu bir ev,sıcak bir yuva seninle...
yada yalnız gözlerinde tutulup kalmak geceye
her neyse
seninle olabilmek yani son nefeste.
ve kaybetmekten korkmadan
gözlerine bakarak,
yüreğine dokunarak,
canının titremesini canımda yaşayarak,
SENİ SEVİYORUM diyebilmek sana...
çok şey mi allah aşkına!
ama tüm bunlar bende kalsa,
en iyisi galiba...

Dilara Yıldırım
Kayıt Tarihi : 11.8.2009 22:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Dilara Yıldırım