Gölgesi yoktu
Ve sanki kimsenin bilmediği bir dille seslendi
-Girebilirmiyim?
Oralı olmadı kimse
Yineledi
Sonunu bildiği bir öykü gibi
Yineledi
Umudun kendisiydi
Yineledi
Gölgesiz ve çıplaktı
Asla oralı olmadı kimse
Bunu hep yapardı
Cevapsızlığa sanki müptelaydı
Uzun yılların öncesiydi
Yolu buraya düşmüştü
Kendi gibileri hemen bulmuş
Onlarla çoğalmıştı
Geçmişsiz ve gölgesizdiler
Renkli öykülerin yenilmiş kahramanıydılar
Dünü unutmak bağımsızlıktı
Bu yüzden geçmişsiz kaldılar
Öyküyse adı üstündeydi
Yürüdü hep şehri aşina oldu onun sesini duydu
Kalabalıklar ıskalayıp geçtiler onu
O hep baktı giderek bakmanın kendisi oldu
Ufak işlere giderlerdi ufak paralara
Bunlarla şarap alıp büyük hayallere girerlerdi
İsimlerini karıştırıp lakaplarla seslenirlerdi
Milatları şimdiki kendileriydi
Yedi kişiydiler
Sanki ölümcül günahtılar
Hep sakınıldı onlardan
Oysa ki o onlardan öğrenmişti
Eptalafos Kahvesi'ni Maksem'i Afrika Pasajı'nı
hayalet Oğuz'u
Önceyi çok ama çok önceyi bilirlerdi
Yangın yeri gibiydiler yeniden yapılmamıştılar
İstiklal'in kurtulmayanlarıydılar
Viraneler göklerine çatıydı
Çoğu zaman oraları kahreden bir unutkanlıkla yaktılar
Kendileri gibi olan yerleri acıyla terk ettiler
Yüzyıllık bir birteliktiler
Yedi ağız ve birçok gözdüler
Aynı köke ait dallar gibi büyürlerdi kente
Hiçbir zaman görülmediler
Zaman zaman gizlice anımsanırdı geçmiş
Belki bunu hepsi yapardı da söylemezlerdi
Ürkek bir suskunluk ve tevekkülle
dalarlardı geceye
O zaman anlardı
Geçmişin sesini duyardı
Geniş bir ovaya bakan pencereyi
Bahçede içinde oyuncak gibi balıkların
yüzdüğü havuzu
Bir manzara resmi gibi güzel ama o ruhsuz yeri
Anımsardı kahreden bir korkuyla
Güçsüz bir bedende taşınan çocukluk
Sevdirememişti kendini
Büyük bir gücü elinde tutan babaya
Bir günah gibi dolaşırdı
Annesinin büyük evde kalmamasını anlamazdı
Fısıltıları dinler sessizce ağlardı
Zayıflığı ve illeti annesiyle benzerdi
Baba demek her zaman yasaktı
yasaklarla sarmalıydı
O zayıf kadın ardı kesilmeyen öksürüklerle
ölüp gitti
Ölüm acısı ona çok uzaktı
Kısa bir süre bekledi
Gözkamaştıran bir tutkuyla çiftliği yakıp gitti
Hep gezdi bir rüzgar gibiydi
Hayatı yiyerek beslendi güçlendi
Susmanın kolaylığını gördü
Başka şeylerde olduğu gibi
Susmanın da kendisi oldu
Gittiği her yerde mıknatıs gibi
birbirlerini buldular
Bazen az bazen çoktular
Gizli bir tarikata mensup gibi saklıydılar
Ama her yerde ve her zamandaydılar
Onlar hayatın kabul etmediği ayrıntılardılar
Bunu kabullenmişlerdi
Sadece baktılar ve durdular
Kendilerini unutup kendilerini
saran şeyi bildiler
Hep biriktirdiler gördüler anladılar
Giderek bilmenin ve anlamanında kendisi oldular
Hep kullanılan ama adı bilinmeyen bir eşya gibi
Buraya ait kalmıştı
Gitmemesi bağlanmakmıydı
-çünkü çok uzun zamandır burdaydı-
Bunu düşünmemişti belkide yaşlanmıştı
Süslü bir mezara benzeyen bu kent
Herhalde güzel bir finaldi
Yedi ağız ortak bir dili konuştular hep
Turna ki yok gibi ince bir boynu vardı
Papyon çok eski bir anı gibi
buruşuk bu nesneyi takardı
Kısık farkedilme korkusu onu böyle yapmıştı
Dürzi mısır püskülü bıyıklarını hep tarardı
Boncuk nazara karşı duran gözlerle bakardı
Zangoç Aya Triada'nın papazını tanırdı
Ve o Akmonas* sanki çocukluğuna bir inattı
Anlamadığı bir dille konuşabilen
Zangoç takmıştı bu adı
Lakabını sonraları adlandırabildi
sessizce sevindi
Yedi yürektiler zamanın kendisiydiler
Durmadan aktılar görülmediler
Gazete kağıtlarına sarılı ekmek peynirleri yediler
Konsolosluk kapılarında ufak paralara sıraya girdiler
Umutların bekçisi gibi
Sabahı beklediler
Sokak köpekleri tinerci çocuklar kediler
Yani şehrin gerçek sahipleri
Yanlarından geçtiler
Geçenlere kutsanmış bir acı gibi baktılar
Yürüdüler yürüdüler sızıyı büyüttüler
Adımlarının altında ezdiler kenti
Eteklerinde bırakmadılar öfkeyi hep döktüler
Hiçbirşeye kızmadan
Talepsiz kinsiz saptadılar hayatı
Birgün indi Gümüşsuyu'ndan aşağı geçti sarayı
Eski bir şair gibi ağzında ıslık yürüdü
Beşiktaş Ortaköy Bebek
Bunca isim yanında duydu isimsizliğini Akmonas
Sahi kaç zamandır duymamıştı adını
Birşeydi öylesi bir nesneydi
Adını ve rengini bildiği herşey beraberindeydi
Kimse ona ismiyle seslenmemişti
Adlandırılmamanın ortasındaydı
Bileğine takılı bir pranga gibi sorularla
Arşınladı sahili
Ve fareleri gördü
Sevilmemeye inat vardılar
Hatta güzeldiler bir misyonerdiler
Geçti onları paranın kalbi gibi olan
yatları geçti
Hiçbir kıskançlık duymadı
Sağını ve solunu ayırdı
Gördü solunda akarken kent
Sağında akmaktaydı yaşam
Ben buradayım diye bağırdı sessizce
Ben buradayım
Korkunç bir farkındalıksızlıkla sürdü herşey
Hangi yana aitti bilemedi
Bu soruyu yanına alıp döndü viranesine
Dostlara soracaktı
Birer birer geldiler herzamankilikleriyle
Sordu bin yıllık gizem gibi olan soruyu
-Nereye aitiz?
Kısık ismi gibi fısıldadı
-Buradayız
Turna incecik bir hüzünle söyledi
-Her yerdeyiz
Dürzi dedi ki
-Tanrının çocuklarıyız
Zangoç güldü
-Öylesiyiz taraf bilmeyiz
Papyon daldı
-Kendimiz gibiyiz
Boncuk sustu
-Susmanın kendisiyiz yanıt bulmayız
Akmonas dedi ki
-Benim yanım yok ben her taraftayım
şimdi ve sonrayım
süslü bir paket almış gibi
kandırmaktayım kendimi
Sonuçsuz gece geçiverdi kendiliğince
Sabaha ve sonrasına taşınmadı bu mesele
Oysa ki o hep yanında taşıdı bunu
Artık sormadı fakat düşündü hep
Ne tarafa ait olmuşluğunu
Bununla başladı herşey
Aidiyetini adlandırmaya çalışmak
korkunç tehlikeliydi
Öylesi vardı sadece bakmıştı durmuştu
sorgulamamıştı
Gene birgün bir afişe baktı
Bunu hep yapardı afişleri severdi
Hayatın heplerinde kendi gibi kalırdı
Sadece yazılıydılar öyküleri muammaydı
Solmaya eskimeye mahkumdular
Görülmesi gereken öyküleri vardı
Ama hiç görülmediler
Çünkü her gişe onu kovardı
O da afişlerin kendi öyküsünü yazardı
Bir afiş gibi kalırdı
Yedi kovboy vardı afişte
Uzak bir diyarın resmiydi parlaktı
Adamlar güçlüydü gülmüyor düşünmüyorlardı
Kendilerinden emindiler
Yaşamın adını koymuş gibiydiler
Biz dedi onlara benzemiyoruz
Ama onların ta kendisiyiz
Bu şehri biryerden biryere götürmekteyiz
Hergün baktı ona sabahları ve sıklıkla geceleri
Işıkda daha güzel görünürdü adamlar
Sonra birgün afişi kaldırdılar
Ama o bakmayı sürdürdü
Modern zaman kovboyları sürdürdüler
aidiyetsizliklerini
Ölüm onları yavaş yavaş ayırmaya başlayınca
Hayata karşı daha bir şaşkınlaştılar
Önce Papyon gitti bir anıymışcasına sessizce
Ardından Turna Boncuk
Hergün biraz daha azalır gibiydiler
Bedenleri ortada fazla kalmazdı
Yaşarken onları kabul etmeyen kent
Sonrasında daha adil davrandı
Hatta defterlere bile kaydetmek istediler
Ama isimlerinden öylesi uzak düşmüşlerdi ki
Bu mümkün olmadı
Son kovboyunda gidişi üzerinden uzun zaman geçti
Hala boğaz yolunda akmakta kent ve yaşam
Bu her yerde sürmekte
O afişte çoktan solup gitti
Gölgesizlerden geriye
Pek değil hiçbirşey kalmadı
*Akmonas:Yunanca 'örs'
Yılmaz TüzünKayıt Tarihi : 7.4.2007 07:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Oğuz Atay'a saygı duruşu gibi denebilir bir İstanbul 'Tutunamayanlar' requemi
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!