Göl Yerinde Elbet Sular Bulunur

Hüseyin Kotan
171

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Göl Yerinde Elbet Sular Bulunur

Hiçbir şey yokken BİR varmış
BİR binlerce alem yaratmış
Bu alemlerin birinde, en güzelinde
Sevenlerin beldesinde
Name ile iman etmiş
Baltacılar şehri varmış…
Mekkei Mükerreme meridyeninde
Bir tek bu belde, O yer ekseninde
Her karış toprağında, şehitler yatıyor
Bu beldede abdestsiz gezenlere yazık oluyor
Minarelerinde selâtü-selâmlar okunan
Üzerine binlerce ağıtlar yakılan
BİNBİR HATİMLERLE Beslenen
Naz’lı kulların dua’sıyla süslenen
Bu beldeyi mubareke’ye
Birçok insan gelmiş, gitmiş
Kimi derin izler bırakmış
Kimi silinmiş, yitmiş
Avamı,havası, âlimi, ülemâsı
Şehre hakim tepede yatar SAHABESİ
İbrahim Hakkılar, Haşiizâde'ler…
Ruhul beyan aşığı, Solakzâde'ler
Eskimeyen Muhammed Lütfü Efe’ler…
Kimi talebe yetiştirmiş, kimide derviş
Kimi Marifetnâme, kimi divân hediye etmiş
Kiminin sözü kalmış, kiminin izi
Kiminin ağlayan bendesi
Var mıdır demişler, gülüp geçmişler
Araya, araya O kapıyı seçmişler
Yürekler güm…güm… vuruyor
Deli rüzgâr gibi esip savruluyor…
Gidiyoruz…nereye?
Allah dostu görmeye
Çok yaşlı, hasta dediler
Hanesini tarif ettiler.
Üveysi’ler durur mu…arzu ile vardık
Hanesinin zilini iki defa çaldık
İzin varsa ziyaret edeceğiz
Asırlık insan güzelini göreceğiz…
Bir yatak, birde divân
Merakımızın arttığı an…
Yatıyor…
Yorgun,solgun gözlerle bize bakıyor
Selâm verdik, selâm aldı
Eller yorganın üzerinde, bırazcık kımıldadı
O bizi tanıdı, biz onu tanıdık
Karlar, buzlar eridi, bir anda anlaştık…
Ziyaretler sıklaştı, sohbet koyulaştı
Arayanlar buldu, gönüller anlaştı
….
Esselâmu âleyküm baba…
VE âleykümüs selâm…
Mevla’mın dağına, taşına bakanlar
Otuna, toprağına kuşuna bakanlar
Siz hoş geldiniz…
Baş üstüne, göz üstüne geldiniz
Beni ihyâ ettiniz
Baba ne yapıyorsun?
Ne yapayım evlat…”Ölüler gelir ölirem
Diriler gelir dirilirem”
Ben ne edim?
Bu yatağa bağlandım…
Şikayetim yok, Rabbimden geldi anladım…
Diyirem ki Rabbi can
Ahan bunları gönderirsen
Gönüllerinden neler geçir, bilirsen
Eee… ne istilerse ver…
Hazinende yok, yok ki…Ben nasıl edim?
Galkıp sizlere bir şeyler getirim…
Ürperiyoruz…
Okumadığımız, bilmediğimiz şeyler duyuyoruz
RABBİCAN?
Allah’ım bu nasıl hitap, bu nasıl lisan?
Sevin diyor…
Rabbin dağını, taşını sevin…
İnsanını, guşu’ni sevin…
Sevmek yetmez, verin
İnfâk edin…
Az mı? Az verin…
Çok mu? Çok verin…
Vermeden olmaz…Sevmeden olmaz…
Can vermeden, canan bulunmaz.
He gardaş…
Bene mücahit dediler
Üçler, yediler, kırklar tebrike geldiler…
Berat verdiler…
Bu oda bele, doldi…
Altın harflerle yazdılar
Gözlerinden inci gibi yaşlar dökülüyor
Mahcup, mahcup bizlere gülüyor
İnsan... pırıl pırıl nur yumağı
Hiç karışmamış, bilir gibi dimağı
Eski günleri anlatıyor
Hem anlatıyor, hemde ağlıyor
Hasangalasından Erzurum’ a gelirem
İkindide İbrahim Paşa’da hatim dinlirem
Abdurrahman efendi son hizibi okir
Benim gözlerimden çeşme gibi yaşlar akir
Kur’an okumayı bilmirem…
Satırları, barmağımla sürirem
Efendi hazletleri bu halimi görmüş
Solakzâde hazretlerimi baba…
He yaaa…
Bu halime üzülmüş
Bayramda ziyaretine gittim
Tepsiyi hızmetliden aldı
Ağzıma helve gibi bir şeyler verdi
Ağzımda dağıldı, az galdım boğulim.
Daha yiyemirem efendi hazretleri, gurban olim.
Oradan Hasangalasına geldim
Kur’anı bülbül gibi okudum, ezberledim…
He ya…
O efendi hazretlerini gördüm
Bambaşka bir insandı, çok sevdim
Anlattıkca hatıralarını yaşıyor
Sayha atıyor, neşeleniyor,coşuyor
“Derdim seni derdim seni
Ehlin bulsam, derdim seni”
Baba bu söz kimin?
Tebessümle baktı, kimin olacak efemin…
Efem derken titriyor
Yıllarca hizmet etmiş, çok seviyor
Korku nedir bilmemiş
Sahibine teslim olmuş, O’nu sevmiş
Hapislere atılmış
Dayak yemiş, horlanmış…
Türkçe ezanı bir türlü okuyamamış
Hep Kur’an’a bağlı kalmış
Bulduğunu, kazandığını dağıtmış
Mevlâ’sına infâk ile yaklaşmış
Vereceksin, yedireceksin, içireceksin…
Arayacaksın, bulacaksın, soracaksın…
Sünneti bembeyaz, akmı ak…
Riyâ, benlik şahsından çok uzak
Aman, sakın öyle demeyin
Rabbim yaratmıştır, hikmeti vardır deyin…
O asla abes iş işlemez
O hikmetsiz hiçbir şey yaratmaz
Baba…Geylâni hazretleri!
Söz ağzımızdan çıktı, attı sayhayı
Heyyy
Oda doldu, oda taştı
Attığı sayha gönüllere ulaştı
O benim efendim…
O’nu çok severim
VEYSEL benim gardaşım
Anasına dedimki,o benimde anam
Heee…
Ben size gurban olim
Ayağızın altını öpim
Tevâzu’da son safhada
Belliki hem sevdâ’da hem naz’da
Gene gelin, ayrılık yok bilin
Baba…bizlere ümmeti Muhammed’e dua edin
Ellerini açtı, tavana doğru baktı.
RABBİCAN…
Bu sahneye canmı dayanır,inan
Elif'in hatırı için
Ya Rabbican…
Ba’nın hatırı için
Ya Rabbican
Mim’in hatırı için
Ya Rabbican
Cim’in hatırı için
Ya Rabbican
Ortalık karıştı, fırtınalar esiyor
Ravzâ’yami gidiyor…
Ravzâ’danmı geliyor…

Ardahanlı Şerif efendi 125 yaşında
Amma dinç, aklı başında
Siyeri Nebi okunuyor
Kimileri halleniyor, kimileri ağlıyor
Cemaat dağıldı, üç beş kişi birde binbaşı kaldı
İnsanları görmüş, hayrete düşmüş
Neden icap etmişse, Şerif efendiye sormuş
Babacığım… Köroğlu hazretleri nebi’midir? ,Veli’midir?
Şerif efendi derin bir nefes aldı,
Ardından şu cümleleri sıraladı
“Ede beg efendi… O ne Nebi’dir, nede velidir
Senin gibi itoğlitin biridir…”
Baba bunu anlatırken çok keyifl enir
Tekrar tekrar söylenir
İt oğli tin biridir…
He yaaa…
Ben ne edim?
Galkıp size bir şeyler getirim…
Ayakları dizlere kadar şişmiş, zor kımıldıyor
O haliyle gelenlere hızmet etmek istiyor

Hoş geldiz, sefâ geldiz
Baş üstüne, göz üstüne geldiz
Beni sevindirdiz
Elini vermiyor
Amannn ben size gurban olim diyor
Mevlâ’mın aşıkları Heyyy…
Hele oturun, altıza minder alın
Boş olmaz, sizi buraya gönderen ne der…
Gatiyen rızam yoktur, rahat edin sevenler
Baba… postu ver oturalım
Durdu yüzüme baktı
Hele bene bak… anlattı
Postum yok, olsa vallahi verecem…
Dostum ALLAH bak ne diyecem…
Diyiremki Rabbican
Ahan bele… bele edirsen,
Mengeneyi, bele bükir bükir sıkırsen
Ey ne annirsen…
Azıcık gevşetsen…Sabrimizimi ölçirsen?
Tüylerimiz ürperiyor,savruluyoruz…
Allah’ım bu ne hal, neler duyuyoruz…
Çilesiz olmaz…
Çile çekmeden, yok canım…bulunmaz…
Dayak mı? Yiyeceksin…
Açlık mı? Dayanacaksın…
Horlanmak mı? Sabredeceksin…
“İçin dışın murdar iken
Dost neylesin ki seni”
Ele yokkk, nerdennnn…
Rahatlık, müslümana yakışmaz
Bir eymek’mi vereceksin
Yoksulmu, düşkünmü, sevindireceksin…
Varı herkes sever, nedim…
Ula uşak durun size bir şey diyim…
Rabbican sizi çok Sevir, bilin…
Bele sizi rahmetiyle kuşatmış
Ambele…gubbenin içine almış
Heyyy…
Gözleri pırıl, pırıl, yanakları kızarmış
Belikli bize bir şeyler hazırlamış
Sofra geldi… sarı yumurtadan gaygana
Zeytin, peynir,ekmek dizilmişler yan yana
Hele buyurun, yiyin
Size gurban olim, gardaşlarım, üveyslerim…
Bu muhabbet sofrası, olmazsa olmaz
Dost lokması lezzeti, başka yerde bulunmaz
Bizler yedikce, o sevindi neşelendi
Ohh…Ohh…Onide, bunide yiyin dedi
Baba coşmuş anlatıyor
Bu Süleyman varya,O Süleyman değil diyor
Ruh canlı tevhide boyanmış…
Yaradanı bilmiş, bulmuş, anlamış…
Kâside dokülüyor, kurumuş dudaklarından
Yaşlar süzülüyor, gözlerinden, yanaklarından
Derdi derinuma şerbeti şifâ
Ezelden verdiler badeyi Hüdâ
Nuri irfân doldu dideler memnun
Böyle ihsan etti. Zâtı teâlâ

Zümreyi muvahhid livadar ile
Mevcudu, mesrurum ol didar ile
Hamd olsun peyverim gar-u gâr ile
Gülbeyi gönülde nuri tecellâ

Her iki âlemde tevhid yarimdir
Muhabbeti Mevla yarı garimdir
Ravza’yı cennet her dem darımdır
Bu hurşidi vahdet başımda hâlâ

Pâre, pâre olsa eger benim vücudum
Her bir pâre eder hakka sücudum
Derunî dilimde tevhiddir cudum
Yakındır bu devlet ikrâmı Hüdâ

Beni halkeylemiş ketmi ademden
Hidayet eylemiş ilmi kıdemden
Ne noksanın olur bahri keremden
Bir yeşilliktir bize cenneti âlâ

Nice Tayyar’ları abad eylemiş
Cümle müminleri dil şâd eylemiş
İslâm’ları Kur’an irşâd eylemiş
Münevver eylemiş mihri müellâ

Bilenler, bilmeyenler
Görenler, dinleyenler
Çekememişler…
O’nun muhabbetini,Onun sevdâsına
Girememişler…
İstememişler…
Kıskanmışlar, dışlamışlar
Koşmuşlar,ulaşamamamışlar
Almışlar…Çalmışlar…
Hakkını vermemişler
Gönlüne girememişler…
Postlarını sevmişler,
Santanata kul olmuşlar
Hakkını gasp etmişler
O şimdi saadetli
O şimdi her zamankinden daha heybetli
Uçmuyor… sinek değil
Koşmuyor…binek değil
Kerâmeti, muhabbeti
Yitiğini bulmuş Üveysi Kâdirilerle olmuş
Boşu bekleyeni biliyor
Garip Kitapcıyı seviyor
İşaret edip, tatlı talı gülüyor
Rabbicandan diliyor…
Kandilini birazcık aydınlat diyor
Var… beldemizde var
Mevlâ’ya Rabbican diyen var
O’nun yarattığı her şeyi seven var
Kapısı açık
Kalbi diri, Rabbine aşık
Kim? Kim? demeyin
Arayın, sorun. Ziyaret edin…
Kim bu pîr’i fâni, kim bu koca
Kim olacak…
Fakir, garip, unutulmuş
RABBİCAN DOSTU
Hasangala’lı hacı Tayyar Baba…

Hüseyin Kotan
Kayıt Tarihi : 2.9.2008 18:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hüseyin Kotan