Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için
Demirleyemez miyiz?
Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak,
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Devamını Oku
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
'göle bir taş attım, ay parçalandı
tiktaklar çocukluğumu çaldı'
'Tek Tek Ütüldüm Misketlerimi' şiirimden iki dizeyle şairimize eşlik etme cüretini gösterdim; af ola.
Saygılarımla.
Çok beğenerek okudum, hatta kayboldum...
Seçici kurula teşekkürler, sevgilerimle...
İnsan bir yolcudur, şu cihan durak
Kılınmış bizlere; zorunlu uğrak
Sınava tabidir, burada herkes;
Öyleyse; hoş'u al, na-hoş'u bırak!
Herkese hayırlı çalışmalar ve hayırlı hafta sonları..
Şiirden çok çeviri beni mest etti.Sözcüklerin ahengi mükemmel...Türkçe kaleme alınsaydı bu şiir, bu kadar bol bir alitarasyon doğmazdı herhalde.Velhasıl batı edebiyatı ile aramızda köprü oluşturanlar bu işin hakkını vermişler. Türk edebiyatı onlara minnet borçlu.Onları saygı ile yad ediyoruz.
evet çok güzel insanı dinlendirirken hayallere alıp götürüyor sessizce. ne ince bir nakış atmış şairin kalemi özleme hatıraya vefaya. klasik olmuş. harika!
İŞTE ŞİİR BUDUR... HAYATIMA YÖN VEREN BİR ESER... GÜNÜ ŞİİRİ DEĞİL YILIN ŞİİRİ,HATTA ASRIN ŞİİRİ SEÇMEK GEREKİR...
göl de gölmüş amma şair sanki şiir yazmamış da taş sektirmiş..
içim aktı şiire...
'körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin
geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
mehtap, iri güller ve senin en güzel aksın
velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde'
Yahya Kemal Beyatlı usta bile böyle taş sektirememişti..
aşkolsun
teşekkürler jüri
Göl saatleri...göl kenarı şairimiz ahmet haşim gölün tüm eşref saatlerini almıştı kaleme...akşamını sabahını öğlesini....göl, demek ki, her ülkede, her şairle buluşabiliyor ve şiiriçimizde gölleniyor böylece
lamartine için kim ne diyebilir ki.rüştü malum bir şair dünya edebiyatında.....şiirin çevirisi de doğrusu hoş gözüktü bana
seçici kurula şükran...
bir taş atsam
gölün tam ortasına..
aynı zamanda mı ulaşır kıyıya
oluşan ilk halka!..
sen
son halkamsın
unutma!..
:))
herkese saygılarımla..
Alphonse de Lamartine HAYATI VE ESERLERI
Alphonse de Lamartine (1790-1869)
Fransız asıllı şair ve siyaset adamıdır. 21 Ekim 1790 tarihinde Macon'da doğdu. Doğumundan bir yıl evvel gerçekleşmiş olan Fransız İhtilalinden dört yıl sonra, Milly yakınlarında bulunan bir çiftliğe taşınan ailesiyle birlikte mütevazı bir hayat yaşadı. Bir süre eğitim gördükten sonra gençlik yıllarında İtalya'ya gitti. Hıristiyanlık dininde karşılaştığı tezatlıklar dininden soğumasına, uzaklaşmasına ve felsefi bir akıma kapılmasına sebep oldu. Görünüşte kaliteli olma ve kalp temizliğini esas alan transandantalizm felsefesine bağlandı.
Lamartine, ilk şiir derlemesiyle ün kazanmasına ve genç romantik kuşak tarafından üstat ilan edilmesine rağmen, tercihini başka bir alanda kullandı. Diplomatik kariyer yapmak gayesiyle politikaya atıldı. Bunda savurgan bir hayat yaşaması ve daha çok para kazanma isteği de etkili oldu. 1820 yılındaki evliliğinden kısa bir süre sonra Napoli'deki elçilik katipliğine atandı. Burada bulunduğu sırada, 'Şairce Düşünceler' adlı eserini yayınladı. Bu eser aynı zamanda onun ilk büyük eseridir. Akabinde, 'Sokrat'ın Ölümü' ve 'Şairce Dini Ahenkler' isimli eserleri başta olmak üzere başka eserler de yayınladı.
Lamartine, kral tahtına Louis Philippe'in geçmesinden sonra diplomatik görevlerinden istifa etti. Napoli'den ailesiyle birlikte ayrılarak Doğu seyahatine çıktı. Sırasıyla Marsilya üzerinden Malta, Yunanistan'ın başkenti Nauplion ve Atina'ya uğradıktan sonra Beyrut'a gitti, Suriye ve Lübnan'ı dolaştı, Filistin'i gezdi. Bu gezi sırasında milletvekili seçildiğini öğrenince tekrar İstanbul üzerinden Fransa'ya dönmeye karar verdi. 20 Mayıs 1833 tarihinde İstanbul'a geldi. Bu sırada tahtta bulunan Osmanlı padişahı Abdülmecid tarafından iyi karşılandı. Kendisine Aydın'dan bir çiftlik hediye edildi.
Lamartine, İstanbul'un bir çok yerini gezdi. Beyoğlu'nda kaldığı süre zarfında sık sık binaların çatısına çıkarak İstanbul'u seyretti. Padişah sarayını gezme ve görme imkanını da buldu. Bir süre Fransız elçiliğinin Tarabya'daki yazlığında kaldı. 23 Temmuz 1833 tarihinde karayoluyla İstanbul'dan ayrıldı. Edirne, Sofya, Niş, Belgrat ve oradan da Viyana'ya geçti. Yapmış olduğu seyahat ile ilgili hatıralarını 4 cilt halinde 1835 yılında bastırdı.
Bilinen Bazı Yapıtları:
Confidences (Sırdaşlıklar)
Nouvelies Meditations Poetiques (Yeni Şairce Düşünceler)
La Mort De Socrate (Sokrat'ın Ölümü)
Le Dernier Chant Du Pelerinage D'harold (Harold'un Haccının Son Şarkısı)
Les Harmonies Poetiques Et Religieuses (Şairce Ve Dini Ahenkler)
La Chute D'un Ange (Bir Meleğin Düşüşü)
Recueillements Poetiques (Şairce İçe Kapanışlar)
L'historie Des Girondins (Jinondenler Tarihi)
Les Nouvelles Confidences (Yeni Sırdaşlıklar)
Genevieve, Histoire D'une Servante ( Genevieve, Bir Hizmetçi Kızın Hikayesi)
Le Tailleur De Pierres de saint-point ( saint point'daki taş heykeltraşı)
Lamartine, alphonse de
Doğum ve Ölüm Tarihi 1790- 1869
Fransız şair, romancı ve devlet adamıdır. Macon kasabasında doğdu, ilk öğrenimini köy okulunda yaptı. Koleje verildi, iyi bir öğrenciydi. Şiir yeteneği gelişmeye başlamıştı. Yirmi bir yaşlarında İtalya’ya yaptığı bir yolculuk sonunda, orada bir balıkçı kızına aşık oldu.
Bu aşk, ona kırk yıl sonra “Graziella” adlı romanını yazdırmıştır, ikinci aşkı da “Rafael”e konu olmuştur. İlk şiir kitabı Şairane Düşünceler’de, sat şiirin en güzel örneklerini verdi. Siyasete atıldı. 1833 yılında çıktığı uzun Doğu yolculuğunun öyküsünü, 4 ciltlik eserinde anlattı. Siyaset hayatı sona erince, geçimini eserleriyle sağlaması gerektiğini anladı ve art arda eser vermeye başladı.
Lamartine, 19. yüzyılın Türk dostları arasındadır. O dönemin Türk büyükleri, şairin başı sıkıştığı ve Türkiye’ye yerleşmek istediği için Türk’e özgü bir cömertlikle, kendisine Aydın yöresinde bir çiftlik hediye ettiler. Şiirlerinde ince bir duygululuk, derin bir heyecan görülür.
Başlıca eserleri
Şiirsel Düşünceler, Şiirsel ve Dinsel Uyum, Rafael, Graziella, Türkiye Tarihi, Rusya Tarihi, Genevieve, Antoniella
Göl
Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?
Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doymadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğüm şu taşa, bak
Oturdum tek başıma!
Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
Gene böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
O güzel ayaklara.
Ey göl, hatırında mı? bir gece sükut derin,
Çıt yoktu su üstünde, gök altında uzakta,
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka.
Birden şu yeryüzünün bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıile inledi.
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses
Şu sözleri söyledi:
“Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler siz,
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık!
“Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün,
Hep onlar için akın;
Günleriile birlikte dertlerini götürün,
Mesutları bırakın.
“Nafile, isteyişim geçen saniyeleri;
Akıp gidiyor zaman;
Geceye: “daha yavaş” deyişim boş; tan yeri
Ağaracak birazdan.
Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
Kadrini bilmeliyiz!
İnsan için liman yok; sahil yok zaman için,
O geçer, biz göçeriz!”
Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar?
Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
Nasıl olur her şey büsbütün silinerek?
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek?
Loş uçurumlar: mazi, boşluklar, sonrasızlık,
Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
Vermez misiniz geri?
Ey göl! dilsiz kayalar! mağralar! kuytu orman!
Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
Ne olur, ey tabiat, o günleri saklasan
Bari hatırasını!
Sakin demlerde olsun, deli rüzgarda olsun,
Güzel göl, etrafını süsleyen oyalarda,
O kapkara çamlarda, sularına upuzun
Dökülen kayalarda!
İster meltemlerinde, bir ürperişle esen,
Seslerde, ister uzak ister yakın olsun,
Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
Ay ışığında olsun!
Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
Ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
Desin ki: “Seviştiler!”
Çeviren: Yaşar Nabi
Alphonse De Lamartine
Eski Ev
İlk günden hatırlarım etrafını saçağın,
Bir asma kuşatırdı körpe filizleriyle.
Kokularla cezbedip küçük, çapkın kuşları,
Buğulu taneleri uzardı pencereye.
O baldan salkımları bize yaklaştırırdı
Uzatarak annemiz bembeyaz ellerini,
Biz ,onun çocukları geri verirdik tekrar
Kuşlara üzümleri, emilmiş dallarını.
Seneler aktı gitti, artık ne kuş, ne anne
Biçare yaşlı asma sarardı ve çürüdü.
Kapıyı, duvarları vahşi otlar bürüdü,
Ve ben, ben ağlıyorum, o günlerin peşinde.
Ceviren -Yezdan T Vemer
Alphonso de Lamartine
Felsefe
Kamışlarda rüzgârın iniltilerini dinliyorum,
Tembel tembel yatmışım pınarın kenarında,
Meşe kütüğünün çevresinde dönen gölgeyim,
Ya anlamsız bir isim kazırım ağaç kabuklarına,
Sesime yanıt veren yankıya seslenirim,
Ya da bomboş göklerde bulutları izlerken
Onlar gibi âvare uçuşur hayallerim.
Gece düşer, ve zaman, o ürkmüş parmağıyla
Bir gün daha geçtiğini işaret eder bana.
Sadece arada bir, rûhum sıkıldığında
Düşüncemin âhenkle coştuğunu duyarım,
Çöl akşamlarının büyülü melteminde
Halâ şiirler söyler ayrı kaldığım sazım.
Daha olgun bir özsudan beslenen bu meyvaların
Rüzgârla silkelenen yaban ürünler gibi,
Biz onları devşirmeden, tabiatın keyfince
Sararmış çimenlere düştüğünü hissederim;
Dalın terk ettiği bu meyvalar
Onları üreten ağaçların eteğinde ölürler.
Daha dolu yaşadığım çok günler oldu belki,
Şöhretle parlatılmış, aşkla güzelleştirilmiş,
Hızlı kanatlarıyla kaçıp gittiler benden,
Geçmişin gecesine çabuk düşmeyen günler.
Aklımın belli belirsiz, şüpheli ışığında,
Göklerde Platon'un yalunu izleyerek
Yolumu şaşırmıştım, öğrenmek istiyordum:
Kil içinde kapalı bu tanrısal ışıltı
Ölümle sönmeli mi, yoksa canlanmalı mı tekrar?
Bin yıl sonra dünyada dirilmesi mi gerek?
Ya da yedi kez yazgı, alan değiştirerek
Yıldızdan yıldıza, kutsal özüne doğru
Hep kaçan bir hedefe mi yaklaşmalı durmadan?
Anılar yaşar mı haˆla bu değişimler içinde?
İşlerimiz, aşklarımız, erdemlerimiz izler mi bizi?
Cehennem kapısında bizi bir yargıç mı bekler
Doğruları sapkınlardan ebediyen ayıran?
Fani saltanatların yıllarını uzatan,
Gökten doğan kutsal yasalar mı var?
Bu yasalar ki direnen insanları engeller,
Hakkaniyet kralların korumasına kalır!
Ya da, kör bir uyuşukluğu uyuyan bir tanrı
Terazisinin sarsılmasını yazgıya teslim eder,
Ve gözlerini başka yana çevirip
Doğayı talihe, dünyayı zorbaya mı bırakır?
Ancak, kartalın göklerden avsız dönmesi gibi,
Gözümün eriştiği engin yüksekliklerde
Hiçbir şey bulamadım, kuşkudan, boşluktan başka,
Sonsuz kırlarda başıboş dolaşmaktan usanmış,
Bir kıyıda tek başına yaşayıp gidiyorken,
..//..
Türkçesi: Kenan Sarılioğlu
Alphonse De Lamartine
Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta