Ey ömrüme sığmayan dağ kekiği kokan çocuk!
Ben sana bu kara üzüm gözlerinde yanıp sönen
Apaydınlık fenerin ışığı mutlak görülecek demiştim....
Sen usulca gülmüştün kara kirpiklerini indirerek...
-Demiştin ki: Bak bu fenerin ışığı sensin!
Ey hasretin kıyısında yüreği dalga yalazı çocuk!
Ben sana düş vurgunu yüreğinde dipten gelen
Gök mavisi dalgaların coşkusu mutlak bilinecek demiştim...
Sen usulca tutmuştun elimi deniz kokunu savurarak...
-Demiştin ki: Bak bu dalganın mavisi sensin!
Ey yaşamın kanaviçesine karanfil dokuyan çocuk!
Ben sana karanfil kızıllığının dibinde büyüyüp duran
Çakır dikenlerinin sarısı ellerini mutlak dağlayacak demiştim...
Sen usulca saklamıştın yaralarını karanfil kokuları dağıtarak...
-Demiştin ki: Bak göğe karanfil açtıran sensin!
Ey gökkuşağının denizinde kızıl güller büyüten çocuk!
Ben sana kızıl güller gibi genç ömrüne serilip gelen
Düşlerin gül dikenleri gibi yüreğine mutlaka batacak demiştim...
Sen usulca bakmıştın elinde kızıl bir gülle gökkuşağına uzanarak...
-Demiştin ki: Bak gökkuşağına gül taşıyan sensin!
Ey genç ömrünü güllerle bir biçen fırtına ıslığı çocuk!
Ben sana henüz tomurcukken usul rüzgarlarla esen
Meltemli rüyaların apansız fırtınalarla mutlaka tanışacak demiştim...
Sen usulca öpmüştün rüzgarını fırtınalarla boy ölçüşerek...
-Demiştin ki: Bak meltem rüzgarı olup esen sensin!
Ey onulmaz yaralarını fesleğen kokularıyla saran çocuk!
Ben sana bu yaraların gül değil çoğalıp yaprak veren
Yaraların dingin limanlarda sarılmalı mutlaka büyüyecek demiştim...
Sen usulca dokunmuştun yaralarıma yaralarını gizleyerek...
-Demiştin ki: Bak yaralarıma gül açtıran sensin!
Ey gökyüzünü sana dar edenlere ağız dolusu gülen çocuk!
Ben sana özgürlüğün göğünü duvarlar ve tel örgülerle çeviren
İnsanların gözlerini senin aydınlığın mutlaka alacak demiştim...
Sen usulca dağıtmıştın karanlığını duvarların gülüşlerle bezenerek...
-Demiştin ki: Bak özgürlük kokusunu taşıyan sensin!
Ey bedeninde yangınlar büyüten ateş alası çocuk!
Ben sana bedenini alev alev saran ve gökyüzüne kızıllığı vuran
Yangının sıcaklığı bedenini bir gün mutlaka tutuşturacak demiştim...
Sen usulca bükmüştün gül dudağını yangınını göğe saçarak...
-Demiştin ki: Bak bedenimin yangını sadece sensin!
Ey buluttan kuşlarla uçurtmalar uçuran kardelen gülüşlü çocuk!
Ben sana, ah ben sana taktığın kanatların beyazlığına aldanan
Üzüm karası gözlerin mutlaka buluttan kuşlarla bir uçacak demiştim...
Sen gözünü alamamıştın gökten buluttan kuşlarla kanat çırparak...
-Demiştin ki: Bak kanat takıp uçtuğum sevda sensin!
Ah!
Bulut kuş...
Dönüşü olmayan bir göğe uçtun...
Oysa ben daha bunların hiçbirini diyememiştim sana!
Daha uçma!
Daha gitme!
Daha kal bile diyememiştim!
Ömrümüz daha bahar diyecektim oysa
Benim göğümden uçup gitme diyecektim oysa
Bakakaldım ardından bir kış günü kanat seslerinin
Bakakaldım yaşamak ağrısıyla
Baharı uğurladım ardınsıra...
Oysa sen demiştin hepsini
Usulca gülerek kirpiklerinle
Usulca tutarak deniz kokulu ellerinle
Usulca saklayarak yaralarını
Usulca bakarak kızıl güllerle
Usulca öperek rüzgarlı gözlerinle
Usulca bükerek gül dudağını
Gözünü alamadan buluttan kuşlardan
Oysa sen demiştin hepsini...
Ey gece gözlerine baharlar yüklenip de giden çocuk!
Ben sana, ah ben sana yürüdüğün yollar hep günlük güneşlik olsun
Gözlerinin ışığı ve içinin sevdasından kederler hep uzak olsun diyorum...
Sen bir fener gibi apaydınlık bakıyorsun uzak gökleri yakın ederek...
-Diyorsun ki: Bak sadece kalanlar değil gidenler de türkü söyler!
-Diyorsun ki: Kalanlar gidenlerin de yaşamın da türküsünü söyler!
Kayıt Tarihi : 24.9.2004 20:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Usulca gülerek kirpiklerinle
Usulca tutarak deniz kokulu ellerinle
Usulca saklayarak yaralarını
Usulca bakarak kızıl güllerle
Usulca öperek rüzgarlı gözlerinle
Usulca bükerek gül dudağını
Gözünü alamadan buluttan kuşlardan
Oysa sen demiştin hepsini...
Gerçek sevenler konuşmadan konuşmayı bilenler, birbirine yüreğiyle gülenlerdir. Kutlarım. Mehmet Nacar
Saygılarımla İ.Yıldızkan
TÜM YORUMLAR (3)