Sayfalar bana; ben, kalemime bakıyorum. Anlaşıyoruz ve başlıyoruz inceden inceye tıngırdatmaya:
Birazdan uyumaya çalışacağım. Sensiz bir hâlde...
Odamda sensizlik; pencereyi açtığımda, kapattığımda, lambayı yaktığımda, yatağıma uzandığımda, hem içimde ve gördüğün gibi hem de dışımda...
Üstüm, başım; içim, dışım sensizlik...
Başımı yastığa yaslayacağım; gözlerim, uyku adasına yol alıncaya kadar pusulam sen olacaksın. Bir o yana, güzel geçen günlere; bir bu yana, sensiz süren fırtınalı felakete sürükleyeceksin beni dalga misâli...
Uyku adasına vardığımda belki daha önce hiç görmediğim bir yer ile karşılaşacağım. Bunu, daha önceki yolculuklarımdan biliyorum. Ne şekilde ve ne zaman çıkarsam çıkayım, her seferinde elbet bir yerde seninle karşılaşıyoruz. Acabu bu sefer beni neler bekliyor? Sen, beklesen de, beklemesen de; ben, bu yolculuğa çıkacağım. Sana varacağım. İstesen de, istemesen de...
Bu rüyâlı yolculuk benim! Tıpkı senin gibi...
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim