Sanki bir ağırlıktır şu fani omuzlarıma konan;
Bir bakan
Bir yazan
Bir de sorgulayan...
Vazgeçilmez bir sevda ateşiydi bu
Yürekleri sızlatan
Okyanusları kızdıran
Güneşi avuç içine almaya çalışan
Ayın yalnızlığına dost olan
Buz gibi bir ateş!
Mercan incisi
Güzel, parlak ve nuranimsi
Tıpkı sen gibi
Yüreğimi aydınlattığın gibi
Kalbimin en ücra köşesi
Karanlıkta boğulur gibi
vaktin birinde
günlerin en güzelliğinde
bir adam
bin adama karşı savaşmış
bin adamdaki ilim
bir adamdakine yetişememiş
Söndüremez ateşini artık
Yaktığı ocağa vermişse yüreğini
Sonradan kurtarmak isteyecektir elbet
Kor haline girmemişse masum yüreği
Söndüremez ateşini
Nefesimin, diğer nefeslerle boğuştuğu bir esnada
Topuk seslerinin vicdanın çığlıklarını kestiği anda
Toplum içinde için için yalnızlık çekilen bir hengamda
Ben, karşılaşmak istemediğim destansı gözlerine denk geldim
Sonsuz bir uçurum vardı o anda gözlerinde
Bahçelerde uçan bir bal arısıyım
Güzel bir bukle kokusu aldım
Katre katre içime sindirdim
Yanına yaklaşmaya çalıştım
Ama çok kalabalıktı etrafın
Benim gibi onlarcası toplaşmıştı kokuna
Küskün gelir oldun artık hülyalarıma
Nedir bu halet ey can-ı can?
Gülmez mi o gözler rüyada bile bana
Yağmaz oldu yağmur sen sustuğun an
Yaklaşamıyorum, ateş saçıyorsun her yana
Yağmurun yere düşen damlası
Gecenin karanlıklı yıldızı
Gönlümün susmaz lambası
Ben geldim
Sefa geldim, hoşgeldim
Havanın kararması gibiydi halim
Düşüncelerim karanlık içinde
Hiç umut yok, tam bir yeis içindeyim
Ruhum kalbimden firar etmek üzere
Gökkuşağı çarşısı buldum az ötede
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!