Adamlık sınavı bir sırrın ucunda saklıdır.
Yürürsün, düşersin
Sonra boş verirsin, ne varsa.
-senin büyülü gömleğin onlara bir şey ifade etmez çünkü-
1
Ağlarım,
dağların ince öğütlerinden akan sızıntılar gibi.
Bilirim, her hıçkırık sızı değildir.
Bazen bir dişin utancı,
perde olur budalalığa doğru.
Ne zaman seraba kandım Rabbi unuttum
İşte bir gün derinliği kavradım Allah'ı buldum
Davud'un sesi gök kubbeyi inletir
Yaşmaklardan akan nağmeler
sazlar zılgıt yükünü
Bir kumaş dokurum sana som altından
bu söz sahradan iner kartal göğsüdür.
Sana bir kadeh yakıştıramam,
Anı yaşamak gerek,
bu sahte olağan işlerin
acılarla dolu yüzsüzlüğünde.
Anı bilmek , gereksiz kaygıları atmaktır bir şal gibi,
nasıl eski hınç dikiş tutmazsa,
Aşk nedir?
Hangi arzuya yalvarır
Duvarların pütürlü yokuşlarından yalvararak
Sızlanıp durduğum anıların
Çoban bilgeliğinden esinlenip
Yazgıdığım ruh közlerinden dumanladığım.
Bataklıktan nasıl bir gül çıkarırsın?
Elleri kendi yüreğine değmediyse eğer.
Yapraklara neden çiy düşüremezsin?
Tuttuğun damlalar sendeyse aman.
Bir sabah namazında anımsarım,
Sebepsizce hıçkırıklarım yazın küllerine yalınmış
kalkmıştı uykusundan
Sedemin kumlarında tutamadığım yaşamın sırrı
çözülürken çörtenlerden.
Bir sabah namazı hislerim dağdağasını soyarken
minarelerin hüznü,
benim eşsiz soyutluğumun namus işçiliğiydi,
Kıblem içre yürümüş
Korkularım sıyrılmıştı gezindiği teninden,
Kaygılarım utanmış
Boğazda bir şimşek çakar,
İstanbul sabahtan üşür, öksürür.
Yaldızlı elbiseler ne hoş görünür
simsarların gözbebeklerine eğilen.
Yapraklar dallarında puslanırken, yokuşlar
maviden paslanır.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!