küpünde dinlenen şarap; yaz göğü
fazla bir şey istemiyoruz, yaşamaktan başka
anlamak istiyoruz, ters dönmüş böceği
dinlemek istiyoruz, taştaki yosunun türküsünü.
geceyle mühürlenmiş mektuplardır, yaşlılar
eski ölülerden haber veren, eski şeylerden
bakarlar, açık bırakılmış kapınızdan
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
küpünde dinlenen şarap acaba dinleniyor mu yoksa hiç durmaksızın harıl harıl tadını bulmaya mı çalışıyor? ustasının elinde tadını bulamamış şarabın damaktaki tadı nasıl olurdu ?şikayetli olurdu elbette.
yaşlılık herkes için mukadder .hızlı yaşayıp genç ölmediyse:)
salt olarak yaşlı nedir ne değildir sorusuna takılmak yerine şiirdeki yaşlılara atfedilenlere bir de şöyle bakalım.
dünün kapasitesiyle dolu bir bünye, diyelim ki bir marangoz, bugünün gelişkin araç ve gereçlerini kullanmayan ve hâlen de bir testere bir çekiçle sanatını icra etmeye çalışan yaşlı bir marangozu gözümüzün önüne getirelim . günümüz şartlarında gelişip büyüme gücü var mıdır acaba ? hele ki mücadelesi? Hz. Mevlana gelip de ne derdi ona?.’ dün geçti cancağızım gün bugün dem bu dem’ demez miydi?
insanın kendini ve evreni tanıyıp bilme aşkı hiçbir varlıkta yok.. şiirdeki bu isteğe teşekkür.. insanın kendini ve evreni tanıma noktasında önünü kesen engeller nedir?. dahası yaşama sevincini elinden alan engeller? ha işte onlara da gönderme var şiirde onları kendince hatırlattığı için de yine teşekkür.
dün olduğu gibi yerinde dursun (tukaka demenin kolaycılığına saplanmadan )ibretlikleriyle efsaneleriyle. kalıntıları günümüze ve geleceğe ışık tutması adına araştırılıp incelensin. bilgi mekanizma ve metotlarının günümüzde de uygulanabilir olanları uygulanmaya devam etsin amenna ! ama gün bugün dem bu dem, sorumlu olduğumuz ve sorumlu tutulacağımız da bugünün göğü unutulmasın!..
şu bir gerçek ki soruların cevapları insanı hücresine atomuna kaynağına dokundurup mest edemiyorsa işte o noktada tatmin olmamış baş dönüp dolaşmaya devam edecektir..
şu da bir bilimsel gerçek ki şu alemde insanın bildiği milyonda beşi!. on sekiz bin alem var daha!..Hüdâ! Hüdââ! ne büyüksün sen Hüdâ!, titreye titreye demeyeyim mi şimdi bir daha?:)
saygılar…
Neymiş efendim? Böceğin ters dönmesi neymiş? Böcek ne zaman ters dönermiş? Bazıları bunu ters döndükten sonra (Öldükten sonra)anlayacaklar! :)
Şair gökyüzünü mü anlatıyormuş? Alakasız şeylerden mi bahsediyormuş? Böyle düşünenler de haklılar. Beyinleri ters takılmış olabilir. Anlayış seviyeleri o!
Geç anlayanlar için bir söz vardır. 'Oh! nihayet anladı!' demezler de aynı anlama gelen bir şey söylerler: 'Oh! Semer ağacı kırıldı!..'
Bazıları, etraflıca anlatılsa da anlamazlar. Onlarda o kabiliyet yoktur. Sadece itiraz, temyiz... Her şeye muhalif... Kendince arif... :)
Biliyorsan yaz da ilim alalım; bilmiyorsan sus da arif sanalım!
Sevgiler...
Onur BİLGE
Gök
küpünde dinlenen şarap; yaz göğü
fazla bir şey istemiyoruz, yaşamaktan başka
anlamak istiyoruz, ters dönmüş böceği
dinlemek istiyoruz, taştaki yosunun türküsünü.
geceyle mühürlenmiş mektuplardır, yaşlılar
eski ölülerden haber veren, eski şeylerden
bakarlar, açık bırakılmış kapınızdan
bir at yapmak için ne gerekiyorsa, örneğin
kişneme, yele, sağrı, nal - binicisi bilinmez -
öyle bakarlar, fazla bir şey istemeden.
hep bu saatlerde bir gök geçer üstümüzden
nar ağacı nasıl çiçek açar, onu düşünür kadınlar
kedi nasıl gerinir, kundağı çözülen bebek nasıl, onu
derinliğinde ağustos'un, kımıldar kozasında uyku
alınıp götürülmüş oğullarımızın son yüzleri gibi
ve kayıp kızlarımızın, belleğimizden silinmeyen
bir gök: demire ve geceye bölünmüş.
Salih Bolat
SONSUZLUK, YANİ ÖLÜM
Şarap yapım esnasında mayalanır, köpürür. Sonra dinlenmeye bırakılır. İnsan da gençlik yıllarında hayatın akışına göre hareketlidir. Yaşlılığı, küpünde dinlenen şaraba benzer.
Bir zamanlar bulutlanan, şimşek çakan, gürleyen, yağan hali kalmamıştır. Artık ortalığı ala fıcırık boz duman edecek hali de buna niyeti de yoktur.
Çok fazla bir beklentisi kalmamıştır dünyadan. Sadece sağlığını muhafaza etmeye çalışarak yaşamak… Sükûnet ve huzur… O kadar… Bir de ölümü anlamaya çalışmak…
Ölüm sırrıyla hitama eren, Allah’tan gelen, tekrar O’na dönen mektuplar gibidirler. Eski arkadaşlarından bahsederler. Üçü beşi kalmıştır, belki de hiç kalmamıştır. Askerlik yıllarından, sevdalarından… Kaset başa sarmıştır. Hep eskilerden söz ederler. Yakın geçmiş hızla silinmekte ve geri gelmemekte, hayatın başı projektörle aydınlanmaktadır. Atlardan, arabalardan söz ederler. Eski köy yaşantılarından… Ölümden bahsetmektedirler. Kabirden, tabuttan, saldan… Son nefesten… Tabut yaparlar. Ölüm için ne gerekiyorsa vardır. Sal, hep ortadadır, hazırdır, beklemede... Fakat binicisi bilinmez. Sıra kimde? Sönük ve perde inmiş gözleriyle öylece bakarlar. Sadece imanla gitmektir en önemli dilekleri.
Hep bu saatlerde, akşama doğru bir sonsuzluk duygusuna kapılırlar. Ölüm ürpertisi gibi bir şeydir, hissettikleri. Oysa güzel şeyler de vardır dünyada. Hayat devan etmektedir. Çevrede güzel şeyler de olup bitmektedir. Dallar çiçeklenmekte, bebekler doğup büyümektedir. Hayvanlar da vardır, kendi hallerinde ömür süren. Onların hiç de umurlarında değildir ölüm. Yaşlılar kadar derinden hissedemez diğerleri ölümü. Oysa uyku… Oysa ölüm… Ne kadar da yakınındadır onların! Kimler alıp başlarını gitmiştir, kimler! Kimler veda etmiştir sessizce bu dünyaya! Oğullar, kızlar… Kaç ölü yüzü görmüştür onlar! Belleklerinden silinmez, son görüntüleri. Ölüm… Belleklerinden silinmeyen sonsuzluk…
Gökyüzü… Sonsuz boşluk… Ölüm… Hepimiz esiriz bu dünyada. Tutuklu… Yaşamaya mahkûm… Dünya, hapishane… Gece, günün bitimi… Yani gençliğin… Yani o süratle akıp giden, hızla tükenen hayatın… Gözleri hayata kapama gibi bir şey, yaşlılık. Yani batması güneşin… Yani gece… Yaşlılıkta dünyadan ölüme bakış… Yani parmaklıklar ardından… Ölüm, demire ve geceye bölünmüş.
Dünyevi ve Uhrevi Mutluluklar…
Onur BİLGE
Okur şiiri ve şairini eleştirmekte alabildiğine özgür hissediyor, öyle de olmalıdır.
Adil bir okurun, bir yapıtı yorumlarken sorması gereken; kullandığı bu geniş özgürlüğe karşın,acaba kendisinin ne derece yetkin olduğu.... olmamalı mıdır?
Bırakınız şairi, bağımsızca şiirin yeterliliğe sahip okur aramak hakkı yok mudur?
Bu nedenle bir şiiri olumlar ya da olumsuzlarken nezaketin yanısıra sağlam gerekçe gösterebilmek isterim. Sağlam sandığım gerekçe boş bulunursa hiç değilse nezaketim kurtarır diye umuyorum.
Bu şiirde,bu tür 'hareketli şiir'lerde örneğin, dikkati noksan bir okur nasıl da utanabilir sonradan.
Hareketli şiir dememin nedeni, hareketli resimlere benzetmekliğim. Dizeler belli bir anlama ( manzaraya ) sabitlenmiş değildir, imgeler öncekiyle sonrakiyle ve kendi içlerinde sürekli bir bağlaşma ayrışma etkinliği içinde ve yarışma halindedir.
küpünde dinlenen şarap; yaz göğü
yaz göğü fazla bir şey istemiyoruz
fazla bir şey istemiyoruz, yaşamaktan başka
yaşamaktan başka anlamak istiyoruz
anlamak istiyoruz ters dönmüş böceği
ters dönmüş böceği dinlemek istiyoruz
dinlemek istiyoruz taştaki yosunun türküsünü
Bu düzende okumaya devam ettiğimizde geceyle mühürlenmiş mektupların, başlı başına çok güzel bir betimleme olmakla birlikte, ihtiyarlık ölüm bağlamıyla yetinmediğini seziyoruz.
.........
Ve bunun gibi. Daha nice nice.
..yeniye eskiye farketmiyor usta'ya amatöre iç döküm yeri günün şiiri'nin köşesi düşmüş sayısı gerçi buralara gelmeyeli genişledi alanlar çoğaldı şiir siteleri ki her yazı her öykü her şiir mısralardan virgülüne güzeldir sahibine..tabii ki yorum yazmak eleştirilar yapıcı olmalıdır empati kavramının gerçekliğine göre şöyle ki iğneyi başkasına çuvaldızı kendine...
güzel bir şiir okudum,üstadı kutluyorum.eyvallah
birgun olur isem canima kiyar
sebebim bil ki sen ey at suratli yar
diyari gurbete dusme nedenim
sen oldun dogduguma pisman edenim
beni anlamak mi hadi be sen de..
senden yakin idi. kamuran akkor umit besen de
en derin sevgi dolu hislerim
benim olsan seni elim ile beslerim
ustum de gokyuzu maviye keser
sevgilim gok ve sen suphe yok eser..
ikinize hetgun bakmak isterim
diner melankolik kriz histerim
musluktan akarca yagmur duslarim
olurdu ve gokte ucan kuslarim
sarkilar soyleyip beni mest eder
gokyuzu altin da barinmaz keder
yildizlar kayarken ayin halesi
altin da yapardik dansi balesi
kesinlikle gok de istikbal vardir
gokyuzu olmasin bu dunya dardir..
tur.. turev.. sozcukler ile.. gok dantel gibi islenmeli..
gezegenleri ve goktaslari ile astroidleri..
yanisira.. gunes patlamalari ve ozon tabakasi ile ucan daireleri konu edilmeli uzaylilara yer verilmeliydi..
bu vesile ile de.. bir yemek kotu kokarsa iki kasik alir fazla yiyemezsiniz.. tum kendine ziyafet cekenleri dahi kutlar.. basarilarini alkislarim..
aksi hal bu guzel isabet secki ile muserref olunamazdi.. saygilar..
Ustaca betimlenmiş, dilimizin yetenekli yalın kullanımında başarıya ulaşan güzel dizeler. Şairi sevgiyle kutluyorum. Ben yaşlı birisiyim; mühürlü zarflar gibi duruyorum...
edebiyatin bugun ayaklar altin da cignenmesine sebebiyet verir..
tedavi edilmesi gerekir iken..
kimseye zarari yok ya.. gibi gerekcelerle..
hem bu sekil de tedavi oluyorlar gibi bahanelerle.. kalem kullanmasina goz yumulan..
dun ornegini haber bultenlerin de okuduk.. rusya da kibritten uzak tutulmasi gereken akil hastasi.. koskoca hastaneyi yakti..
bu tur sairlerimiz de ic yakar iken..
elli lira yevmiye versinler.. iki dizesinden fazlasini okuyamiyacagim..
uzerinde kiyazinin.. kagidin.. beyaz kagit degerini dusurmesinden baska..
hurda kagit degeri disinda degeri olmuyan yaziyi..
bizler adina.. azimle.. sabirla.. ozveri ile.. okuma zahmetine katlanir..
normal bir kimse okusa.. tiksinti ile kusabilecegi.. tekduzelik.. banallik..
ayni nakarat ayni karin agrisi..
ustuste topla binbesyuzle carp on kurus etmedik.. yazilari..
buyuk bir hosgoru.. metanet ile.. gune getiren.. seckisel kurul.. ile..
bu kurulun seckiyi tadip onay verir.. cesnici basisini.. avuclarim patliyana dek alkisliyorum.. buyuksunuz yucesiniz..
en derin hurmet ve saygilarimla kutluyorum..
Bu şiir ile ilgili 9 tane yorum bulunmakta