Bir sabah uyandığınızda, iliklerinize kadar sessizliği duyarsınız.
Leylekler kışı avucunuza terk ederken; kararlı bakışları, hareketsiz kanatları, dimdik boyunlarıyla gök kubbeyi azimle yarıp önderlerinin ardı sıra güneşe uçmaktadırlar; gölgelerini hüzünlü gözlerinize bırakarak. Karaltıları usulca süzülüp odanızın yaz güneşinden yorgun düşmüş perdelerine siner.
Bu hazin şölenin ardından huşu içinde bakakalırsınız. Kocamış ağaçların çıplaklığa hazırlanan dalları bu suskun zamanın sesine kanıp salınmayı bırakır. Rüzgâr bile durup çevreyi dinlemeye koyulur; gidenleri hüzünle uğurlarcasına...
Aylardır görmeye alıştığınız o parlak güneşin yerini solgun, kısık, belki de nereyi ne zaman aydınlatacağını, nasıl ısıtacağını bilemeyen, şaşkın ve ürkek ışıkların aldığını fark edersiniz.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.