Evet sevgili yılların ardından da olsa yaşamımızın bir hesaplaşmasını yazabileceğim hiç aklıma gelmezdi… Birkaç zamandır beynimle yüreğim arasında kurulmuş bir köprüde volta atan binlerce soru ile baş başa kalmışlığımın arkasında bu güne kadar seninle bir düelloda olduğu gibi dertleşme veya hesaplaşma içinde oluşum her an yüreğimdeki köprüde gereksiz salınımlarla dolanırken, düşme korkusu veya teklik korkusunun korkusuzluğumdaydım…
Her sorunun ardı doğrularda cevapsız kalması ki her an yanlış düşüncelere uzatıyordu yaşamın en kıymetli zamanlarında beni…
Aslında bunların ardında pişmanlıklar yatıyordu belki de yakıştırılamıyordu “ben seni ölümüne sevmiştim” cümlesine veya iki düşünce arasında gidip gelen akıl oyunlarında ki kelime savaşları arasında çoğu zaman kayboluyordu ruhum dediğim bedeni ayakta tutan yaşama arzusu…
Belki de düşüncelerde bir kıyım eksikliğiydi bu kararsızlıklar, acıma duyguları ile sevme duygularının karıştığı bir var kalış mücadelesiydi, yani korktu sevgiden kaçtı dedirtmemek için kendi içinde savaş alanı kurmuştum, aslında sessizlikteki düşünce savaşıydı bunların tümüne yazgı dediğimiz…
Belki de bir ruhsal savaşın kahramanlarının varlık savaşının tekliğe dönüştürmek istenmesi haliydi, “oysa ne çok sevmiştim fırtına gözlüm seni” dememiz, belki de yalanlanması mümkün olmayan bu cümlenin isyanına boyun eğmekti, netice kelimelerin bir son tangosuydu bu sarsıntılar…
Seni tanıdıktan sonra, tüm aklımdaki her şeyi, her kesleri sen varlığından öteye savurdum.
Çoğu zaman düştüğüm hâle ve de yere bakıyorum, hangi olguda eksik kalmıştım, tüm derinliklerdeki kendime bakıyorum hâlâ diplerde uğraştayım, neler görüyorum oralarda ve neler hissediyorum yalnızlığın karanlığında, kaç zamanın pulları var elimde damgasına baktığım adresine ulaşamamış, kaç yıllık yaşamın hesapları yapılıyordu bu izbe kokulu yaşamımda…
Sebepsiz suçlamalar ve de suçlanmalar kaç yıllık uğraşla ortaya hakikatle döndü, ben kimdim sen varlığının yanında değerim sonsuz olan veya sen kimdin hayatımı senin için ortaya koyup sekerek yürüyen ben ki varlığı belli olmayan konuların tortuları ile uğraşırken, biz yani sen, yani ben, bizi kimlere emanet ediyorduk, hesabı görülmemiş yaşamın hastalıklı düşünceleri ile uğraşırken asıl değerde olan kaç yılımızı heba ettik, sen beni ben seni sevdik birbirimizi derken nerelerde hataya bulaştık, kimleri kendimize benzetmek için kendi benliğimizden neler kaybettik, sorgusuz bir yaşamın içinde mi olmak gerekliydi, hak hukuk bizde neden durmayasıya eksiliyordu, bu muydu asıl sevginin ön adımları veya tahammül sınırı, kendimizi neye feda edecektik başlamamış bir yaşamın altında ezilmişlik neye bedeldi, kahrolası bir şüphe peşinde koşarken yıllarımızı yok etmek kime yaramıştı, ben ne zaman uçurumdan düşsem dipte hep sen vardın, bense sadece şaşkınlıkla senin uçuruma düşmelerini izlerken çoğu zaman hayattan vazgeçmem neye yarardı?
Evet sevgili vazgeçilmiş her şeyin bedelini yıllar sonra çok ağır şekilde öderken artık yorgunluktan şikâyet etmenin faydası neydi, kayıp zamanların kayıplıktaki arayıcısı olmak neden bu kadar ucuzdu, sevginin tüm direkleri çatırdarken boşlukta inleme sesi aramanın ne anlamı vardı, kaç bedelle sen varlığını yok sayacaktım ve kaç bedelle sen değişecektin daha nem vardı ki uğrunda benliğimden harcayacağım, korkunç bir iz düşümü bu yaşamımın ki artık yoksullar mahallesinde altın satmanın ne anlamı vardı...
Kaybolduk birbirimizde, ne sen bana dönebilirsin ne de ben döndüğüne bakma isteğimde olabilirim peki bu yazmalardaki kelimelerin işi neydi ki sadece ruhlarımızın güneş ışığında kavrulmalarını sağlıyordu...
Evet sevgili bir yolun ucu görünüyor uzakta bu gidiş eski gidişler gibi değil, artık yükümüz hafiflemiş, birbirimize vurma ihtiyacı bitmiş, sadece kendimize acımadan bir umut ışığının peşinden koşarak Anka yolculuğuna benzer bir varış bu belki de bir yerlere...
“Üzgünüm ne yazık ki ben seni çok sevmişim,” bunun bedeli yıllarca ödenmiş olsa da bitmeyecek eminim, şimdiki yalnızlıkların körüklediği bir düşüncenin yalnız bekçiliği olmasa unutulmuş olup gidecektin hayatımda ama gene de seni unuttum artık demek çok ucuz bir söylem olur…
Her şeye rağmen çok sevilmişsin her şeye rağmen af edilemiyorsun ki, ortası bunun Araf gibi bir düşünce yeri olmalı…
Hoş kal öksüz yüreğimin öksüzü…
Hoş kal öksüzlüğümün sırdaşı…
Hoş kal geç gelmiş bir sevdamın sahibi.
Hoş kal gözlerimin ışığı, sevgi bağım hoş kal…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 13.7.2013 15:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hayat yaşanmış hikâyelerle doludur... Bazıları efsane gibi görünse de, verdikleri acılarla hatırlanır... Ve bu acılar hiç bitmez... Yıllar ve yıllar geçtikçe, sadece ince bir sızıyla hatırlanır, bedenin derinliklerinde... Ve bu göç belki de hiç bitmeyecek yaşamda... Belki de yaşama tutunabileceği bir aşk vardı gelecekte... Şimdilerde saygı ile hatırlanan bu yaşam arkasında kalan bu benlik dualarımın içindedir...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!