Hoş kal yüreğimin siyah yaması…
Hoş kal yüreğimin siyah noktası…
Seni tanıdıktan sonra, tüm aklımdaki her şeyi, her kesleri sen varlığından öteye savurdum.
Tüm geçmişimi tek yalnızlığıma gömerken, sen kalabalıklığın her şeyiyle doldurdu ruhumu, yalnızlıkların boşluğunda yaşarken, sen kalabalıklığı, ruh doluluğuma ulaşınca, hayatımın var oluşuna seni sebep koşarken, geçmiş ömrümün tüm çalılıklarını yakarken, senli bir bahara koşmak istemiştim…
Bu bir utku değildi, bu bir zafer değildi, bu bir kazanmışlık değildi, var oluşumun sebebi de değildi ama var olmaya devamımı sağlıyordu, aşk üstü, sevgi üstü bir bağdı sen varlığın, hiçbir yeri çizilmemiş bir kiristal küreydi avucumda hırpalamadan tutmak istediğim sen varlığı…
Ve düşündüm, çabuk solladın beni sevgili, değersiz yaşamdan, çok çabuk buruşturulmuş atılmış oldu sana yazdığım aşk üstü cümleler…
Ve tükendi değer verdiğim ömrümden çok zamanlar, bir günahkâr gibi bağladım kendimi bir kanyonun karanlık bir kuytusuna…
Düşlüyorum seni, oralarda, düşlüyorum seni hayatımdan silme çarelerimden, sırdaşım, yoldaşım, aslında belki de yürekdaşımdın, sen oysa şimdilerde, tüm köklerini kurutmaya çalışıyorum yüreğimin kuytularından, yakında körüne bir yolculukla kaybedebileceğim seni, senin nefesinin gömülebileceği bir yerlerde olup, seninle tekrar baş etmeye çalışacağım belki de kuytulara saklayacağım sen varlığını ki artık umarım el sallayamayacak bana…
Ve biz, akış yönünü bilmediğimiz, özgür, bir nehrin üstündeki, dermansız yolcularıydık hayatın…
Hoş kal yüreğimin siyah yaması…
Hoş kal yüreğimin siyah noktası…
Sevdamın karasıydın, yüreğime yapışan,
sevdanın umutsuzuydun, aklıma çakılan,
sevdanın yoksula çevrilişi
ve
sevdanın gökyüzünün yıldızına taşınmış yolcusuydun sen sevgili,
çabuk solladın beni, değer verdiklerine bakıyorum da,
garipsercesine gülümsüyorum, değer miydi değmeyenlere verdiğin değerler...
Herkesin kalbi ağrı yapmaz ki, mutsuzum derken, aşkta mutluluk var mıdır diye aslında hep merak ederim hepsi kör karanlık sevdalarda mıydı aşk bende de var diyenlerin?
Şimdi soruyorum kendi kendime, serçelerin kanat çırpışlarından çıkan ses nasıldır diye, ya benim yüreğimden çıkan sesleri sana nasıl tarif edeyim sevgili, yıllarım göç yollarında geçerken, hangi dala hangi kuş kondu, görmediğimi mi sanıyorsun, hangi dalda hangi kuş ağıta durdu duymadığımı mı sanıyorsun sevgili, sahi sen hiç benim sesimi duydun mu, yüreğimin gürültüsünden hiç rahatsız oldun mu, yıllarımı kaldırım taşlarında bırakırken bana sen ne haldesin dedin mi, ar ve namusu yüreğimle perçinlerken sen uzaklardan bakarken halime hiç acınası gülüşünü attın mı, kurda kuşa başı başına bıraktığın bir bana hiç gülümsemeni aklına getirdin mi, yılların ardında bıraktığın sahipsiz bedenimin parçalara bölünmemesi için uğraşlarımı ki hiç duyumsadın mı, şimdilerde merak sardığın varlığımın yıllar önce umrunda mıydı, kışın ayazının omuzlarımda buz kestiğini hiç aklına getire bildin mi ki?
Şimdilerde sevda ağıtlarına dönüşmüş seslerinle mutlu olabileceğimi mi sandın, ya sevgili yüreğimin kara yaması dedim sana hiç aklamak için uğraş verdin mi ki bu yakarışlarımı hiç duydun mu ki o uzakların acısını bana yamarken sahipsiz yüreğimdeki atışları hiç duyabilir misin ki, boş ver be yar, hayatın tüm girdaplarında dolaşırken bir ben yalnız vardı, bundan sonra kalabalıkların olsa ne değişecek hayatımdan?
Sahi sen kimsesizler mezarlıklarına hiç gittin mi, oradaki mezar taşlarının çoğunda yalnızlıkları ile vefat etmiş insanların şiirleri yazar, sahi sen benim için mermer üstüne yazılacak hiç şiir yazabildin mi hadi ya boşver o yazıların çoğundaki hayatları biz bilmiyoruz ama sen benim hayatımı en iyi bilensin ki senden artık hiçbir isteğim kalmadı düşündüm de sensiz de yaşamışım bu günlere bundan sonrası mı, arlı bir yaşam bekler durur beni velhasıl sana hoş kal yüreğimin kara yaması dedim ki çok fazla bir şey de dememiş olurum bu kadar geçmişi silecek…
Bir yol uzar... Güneş doğuşuyla batışı arasında uzar gider... Yollar bitmeyesiye düşler götürür... Güneş doğduğu yerden kucaklar düşleri...
Ses basar sabah serinliğinde... Yorgun yüzün gözleri aralıktır... Bir bakış bu güneşe... Gözler kasılır... Yürek gümbürder... Ve davulları çalar uzaktan... Durmayasıya özlemin... Ve yollar bitmeyesiye uzar durur kesik çizgilerle...
Hoş kal gülüşü hoş sevdiceğim...
Hoş kal yüreğimdeki kör noktalım...
Hoş kal yüreğimdeki kara yamanın altındaki yaramın sahibi, bitmeyesiye bir yola düşeceğimiz belliydi, bundan sonrası artık zamanın kör tarafına işler, o da benim yüreğimin sırtı demekti,
hoş kal yarası güzelim, hoşça kal sevdası yarım hayatım...
Bu kitap benden ziyade seni eksik yazdı ki hayat yolu uzayacaksa hâlâ sen yazılacaksın ağlayışı güzel yârim...
Uzak bir kentin rüzgârında şimdi sesim…
Hoş kal yüreğimin siyah noktası…
Hoşça kal sevgine demet demet çiçek diktiğim…
Çocuklarımın yüreğindeki heyecanıyla hoşça kal yüreğimin siyah yaması…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 7.7.2013 19:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hayat yaşanmış hikâyelerle doludur... Bazıları efsane gibi görünse de, verdikleri acılarla hatırlanır... Ve bu acılar hiç bitmez... Yıllar ve yıllar geçtikçe, sadece ince bir sızıyla hatırlanır, bedenin derinliklerinde... Ve bu göç belki de hiç bitmeyecek yaşamda... Belki de yaşama tutunabileceği bir aşk vardı gelecekte... Şimdilerde saygı ile hatırlanan bu yaşam arkasında kalan bu benlik dualarımın içindedir...
TÜM YORUMLAR (1)