Boşlukta uçuşan kemiklerin kanattığı karanlık: Sürekli,
geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca
çalınan sabah: Esrik tin. Sehpada unuttum başımı, us yitik. Di-
vansızların bembeyaz ayetleri gibi peşin hüküm giydik. Gözlerim
deniziğnesi.
Kırıl benliğimin benli gözenekleri
içinde, sürgünlerin gizli sessizliği.
Alnıma dayarım güz görümlük ömrümü, seherin cılız eliyle. Uzakta-
ki vahşi güle hüzün kokarım. Ve ölüm ardıma leke düşer,
gözlerimden çekilen sıcaklık korkuluk yüzümde
soğur soğur, iki kaş arasında yenilir kendine uzun yol.
Çiçek tüter düşler karanlığı kısıp pencerede,
gök uçurtma çeker yıldız çölüne.
Bir ışık örtüsü açılacak göğe, acılaşan gecede; suya ateş
düşüp kirpiklerime gömülecek, yüzüme sıkışmış erguvan
ölüleri. Dilenci kızlara serpinti yağmurun kırık sesi.
Ay batışı gözlere iki ezgi gibi hüzün çökerim, tetikte
yalnız kalan gölgemle. Sıkıntımın yıldız sefası, n’olur
kapatma kollarını, sakalıma basma sabah. Denk cepheli çatışmalar
ederi kadar başlık paramız, asmayın bizi.
Güvercin uçuşu, alabildiğine rüzgâr;
gez arpacık göz tetikte.
Ölüm açmazda bekleyen kuş seslerine sağanak: Bakire
umutlar. Görünmez viranlığım. Çiy damlacıkları…
Soluğunda sevişen fesleğenleri, üç kulaç kurşuni sudan gözlerini
saran kokusu: sendeleyen hoş bir yaşam,
inanç yüklü gülüşlerde. Gecenin sararmış mühründe billurlaşan
sessizliğe dolunay doğarım.
Düş artık yakamdan
güneş kırıklarına dadanan sevda.
Kayıt Tarihi : 14.1.2002 14:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

sessizliğe dolunay doğarım.
Düş artık yakamdan
güneş kırıklarına dadanan sevda.
Özgün ve duygu yüklü; zevkle okunacak şiir; tebrikler... 10 puan +ant. Nice güzel şiirleri okuyabilmek üzere...
Başlıkta bile gizlilik, esrarengizlik ve hatta gölgeli bir tuhaflık var gibime geldi.
Bir metin-ki metin sayılırsa- yazacaksınız, satırları rastgele yerlerinden ve hatta satır sonuna sığmayan kelimeleri bile hecelerinden ayırıp alt satıra geçeceksiniz ve adına da şiir diyeceksiniz?
Merak ettim ve bu, şiir mi, metin mi diye word’e kopyaladım. Değişen hiçbir şey olmadı. Şimdi yazının ilk kısmına şöyle bir bakalım.
Hepsini nesir haline getirelim. Yani satır yapalım.
“Boşlukta uçuşan kemiklerin kanattığı karanlık: Sürekli, geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca çalınan sabah: Esrik tin. Sehpada unuttum başımı, us yitik. Di-vansızların bembeyaz ayetleri gibi peşin hüküm giydik. Gözlerim deniziğnesi.”
Ne çıktı ortaya?
Şiir mi, nesir mi?
Ne anlattı?
Bir duygu? Yok bence…
Bir düşünce? Nerede?.. O da yok bence…
Akıcılık mı? Akan satırlar da yok…
İçtenlik mi? Duygu ve düşüncenin olmadığı yerde ne akabilir, nasıl içtenlik olabilir?..
Boşlukta kimin kemikleri uçuşuyor ve hangi karanlığı kanatıyor?
Zorlamayla şöyle mi anlamalıyız?
Mevtayı rahatsız etmeyin, ruhu şad olsun (mu)?
Saatleri kaybetmiş bir sarhoşun, sabaha uyanmasına engel olan sarhoş ruhunun sehpadaki unutulmuşluğu mu, aklını yitirmişliği mi konu ediliyor?
Divansızlık nedir?
Keyf ehliler mi kastediliyor?
Bembeyaz ayetler?
Ayetler’de peşin hükümlülük de neyin nesi?
Kesin hükümlülük denilse haydi neyse deriz de?
Esrik ruhun (sarhoş bir başın) ayetle yan yana olması tövbekârlığa mı işaret?
Yok canım, böyle bir şey anlatıldığını da kim diyor?
Şiirse ki değil, nesirse belki… “iz(siz), giz(siz), giz(li-siz)”
Gözleri deniziğnesi olmuş. Denizatları cinsinden yılanbalığı gibi uzun bir canlıymış, deniziğnesi…
Denizin derinliklerinde canlandığını düşünen bakışlar. Sarhoşluğun mest-güzarlığı…
Yazdıklarım, benim şiir – yazı hakkındaki görüşüm ve yorumumdur.
Sadece beni ilgilendirir.
Herkes kendince dilediği gibi düşünebilir.
Günü şiiri olarak yerini bulduğunu söyleyemem.
Hikmet Çiftçi
17 Haziran 2014
“GERÇEK DOSTLA BİRLİĞİ”
TÜM YORUMLAR (12)