Gittin, hiçbir güzelliği kalmadı yaşamanın.
Gittin; göç yolunda sürüsünü kaybeden bir ceylan yavrusu gibi kalakaldım dünyanın tenhasında. Çöl sıcağında bir kum tepeceğinde yapayalnız kalmış bir menekşe, sonsuz gözüken okyanusta bir tahta parçasına tutunmuş kazazede bir çocuk gibi sonum aşikar bir halde bekliyorum ömrümün nihayetini. Giderken götürdüğün tüm yıldızları her gece gökyüzünde ararken, son nefesini vermek için çırpınan bir gladyatörün uzaktaki evini hasretle özlemesi gibi özlüyorum seni. Evini, karısını, kızını ve özgürlüğü.
Gittin; hüzünlü bir şarkıya nakarat olarak hapsedilmiş nefesimle, her söylenen ayrılık şarkısında demir taraklarla etlerim kemiklerimden sıyrılmakta. Ne kadar inlesem ne kadar feryat etsem kimse dönüp bakmıyor kalabalıklarda. Kentin tüm ıssız kaldırımlarını vatan edinsem yanımda sabahlayacak ne bir ayyaş, ne bir evsiz, ne bir tinerci var. Hepsi karanlık çöktüğünde şehre gözlerini kapatıp uykuya dalarken, benim gözkapaklarıma takılan oltanın iğnesi gözbebeğimdeki son resmini yakalayıp götürmek için bıkmadan usanmadan peşimden dolaşmakta.
Sen giderken kalbimin en derinindeki yaşam ışığının da gittiğini bilemeden yol aldığın o yollar şimdi takadı kalmamış bir adamın zindanlardan zindanlara sürüklendiği bir pusula oldu. Ne zindan dindiriyor hasretimi ne ilaç oluyor karanlık evimi aydınlatan günışığı.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta