“Hastaydım bugün… “Havalar işte” dediler… Belli ki ağır geliyor artık mevsim… Yokluğuna alışıyorken tam da, işte seni yine özledim... Senin ki kadar ısıtmadı içimi kendi kendime yaptığım çorba… Sahi, ne katardın içine sıcacık olsun diye? ”
Sorsalardı bana; mümkün değildi seni kaybetmek… Mümkün değildi adıma adadığın ömrünü, ömrümden ayırıp gidişini seyretmek… Oysa yanılmışlığın beni senden götürürken, çığlık çığlığa, anlamsızca haykırdı beynimdeki mümkünler… Mümkünmüş meğer senin de ihanetin… Bu kadar kolay olabilirmiş bir yalana teslimiyetin… Ama gidişinden çok, alıp götürdüğün inançlarım uğruna bunca isyan edişim… Acıların en acımasızı oldu belki de seni yitirişim… Gittin… Bittin…
Gözlerimin renginde… Saçımın her telinde… Bakışımda… Gülüşümde… Hüznümde… Aldığım her nefeste sen vardın… Doğarken kestikleri bağa inatla, yürekten düğümlüydük birbirimize… Sen; güvendin… Emektin… Sevgiydin… Vefaydın… Sabahları taze ekmekle kahvaltı, öğle yemeğinin ardından gelen demli çay, sıcacık akşam sofrasıydın… Sen her günümün günaydını, uyku öncesi iyi geceler nakaratımdın… Gecede sen vardın, gündüzde de… Artık kâbusların ortasında sayıklıyorum adını yalnızca… Gittin… Bittin…
Önce suskunluğum oldu gidişin… Sonraları haykırışım… Ve daha sonraları bir daha çıkarmasın karşıma seni diye Tanrı’ya yakarışım… Çeyrek asırda dokuduğun yüreğimden, çeyrek saatte silindin… Bir bir yok oluyor artık hayat izlerin… Sensizlik bir veba gibi sardı benliğimi… Üstüne bir de umarsızlığını yüklendim… Adın zehir oldu dilimde… Varlığında yokluğunu kabullendim... Gittin… Bittin…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta