Su Eda Gümüş - Gittiğin Yerde Kal Şiiri ...

Su Eda Gümüş
66

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Bazen böyle oluyor. Tüm duygular düşünceler kelimeleri alıp saklıyor. Bin bir düşünce duygu denizine dalıyor, suların en derin yalnızlığındaki sessizliği misafir ediyor. Beraberinde ıslak nemli deniz kokan anıları peşine takıp dönüyor. Yine bin bir kare en gerçek haliyle gözlerimin önündeki hayal perdesinde. Akıp geçişini izliyorum. İzlerken ruhum o kadar yetim o kadar öksüz bir kenara sinmiş hiç günahı olmadığı halde suçlanıp cezalandırılmış dışlanmış bir çocuk gibi. Senden sonra o kadar yalnız kaldım ki. Her şey gibi ruhumda beni terk etti. Sabahlar yaza inat en solgun ışığı açıyor üzerimde, rüzgar soğuk esiyor, nerde yazın o tatlı esintileri. Yıldızlar artık takılmıyor kirpiklerimin uçlarına, hüküm giymiş gibiler bulutların ardında yaşamaya. Gözlerindeki o pırıltılar geceleri yanan ateş böceklerimdi, onlarda artık uçuşmuyorlar. Sen giderken ne varsa peşinden gittiğin yere sürüklendi. Bir ben kaldım bana. O da sağır ve dilsiz; küsmüş gibi bakıyor gözleri. Günlerdir bugün bir karabasan gibi yokluyordu düşlerimi. Sen o uzun yolculuğundan dönecektin ve yıllar sonra bu şehirde seninle karşılaşmak ihtimali vardı. Keşke valizindeki beni gittiğin yerde bir kayaya sarıp denize atsaydın, beni o gittiğin yerde bıraksaydın. Bana ait her şey o derinlerde çürüyüp yok olmak üzere terk edilseydi, o kadar sıyrılsaydın ki benim izlerimden buralarda beni hatırlatacak bir şey bulamasaydın. Sen her şeyimi giderken yanına almıştın. O yüzden döndüğünde benden bir şey bulamazdın. Ben alışıyor gibiydim böyle suskun böyle kör böyle soluksuz yaşamaya. ve sen bir gölge oyunuydun artık gerçekle hiçbir bağı kalmayan. Beni gömseydin o soğuk suların en karanlık en vahşi kollarına şimdi gözlerin benim ayak izlerimi aramazdı, benim kokumu bulmak için dolaşmazdı ruhun. Bir bekliyi fısıldamazdı umudun. Her sabah günaydın derdin kendine gülümseyerek, böyle utandırmazdı seni, aynadaki gururun. Belki yeni bir sayfa açardın, yeni bir günle yeni bir başlangıç yapar, tüm yenileri yaşamına çağırırdın. Bir; pişmanlığın olmalıydı yanında, hani derler ya benden en son hatıra. O koruyucu melek misali hep aklının bir köşesinde seninle gezmeliydi, bir onun nefesine izin vermeliydin, seni benim yaşattığım gibi yaşatması için. Senin yeni bir yol haritan olmalıydı farklı insanlar farklı kokular farklı topraklarla tanışman için. Yeni bir coğrafyada can bulmalıydı hayallerin. Ben o kadar tükenmiş o kadar bitkinim ki kan çekilmiş damarlarımdan. Hiçbir umuda su verecek güçte değilim. Beraberinde götürdüğün beni gittiğin o yerde bırakmalıydın. Dönüşünü böyle beklemiyordum. Dönüşünle fırtınaları getirdin ruhuma, dönüşünle bitmiş bir hikayenin tortularını saçtın yüreğime, dönüşünle bitti dediğim cümleleri yeniden ektin aklıma. Oysa böyle olmamalıydı sensiz kurduğum bu dünya renksiz ve sessiz kalmalıydı. Şimdi bana doğru attığın her ürkek gururunun arkasına saklanmış yalancı adım, sana karşı kolsuz kanatsız zayıf beni, daha da dirençsiz yapıyor. Sensiz yaşamaya alışmaya çalışıyordum, direniyor aklımdan ruhumdan kovuyordum hatıraları, her gün her gece son sesimle kavga ediyordum kendimle ta ki yorgun düşüp bir kabusla uyanana değin. Kısır bir döngü içinde birbirine benzer günler yaşıyordum. Hepsine senle uyanıp senle kapatıyordum ama senin sevdandı hatıra kalan, sen değildin. Sen gitmiştin ve ben seni o gittiğin topraklara emanet etmiştim. Demir almıştık biz artık bu limandan ve meçhulde kalandı bizden artanlar. Oysa şimdi Geldin. Yılları ayları ardında bırakıp geldin. Gelirken ne getirdin yanında, benim dışımda. Benim sende bıraktığım mutluluk ve coşku dolu anların izi dışında. Gittiğin o yerlerde bulabildin mi yüreğini, hayallerini. Ayırt edebildin mi gerçekle hayal arasındaki o keskin çizgiyi. Gidişin benim kaybımken senin kazancın olabildi mi. Bunca zamanın ardından sesleniyorum sana, bana güvercin kanadına takılı küçük zeytin dallarını uzatırken, sevdam ve ayrılıklar ne kazandırdı sana. İki yabancı gibi yaşadığımız dünyada kalabalık aşk hikayemizden ne kaldı ruhunda. Eğer bir damla sevgi olsaydı yüreğinden ben diye damıtabildiğin şimdi gözlerimin içine doğru akıyor olurdu. Daha bir parça sevda taşımıyorken sadece ruhunun sevilmenin çocuksu sevinçine, gururunun ellerimin pamuksu dokunuşlarına duyduğu özleme yenilip gelmişken bu şehre, tekrar kurmaya çalıştığım düzenimi altüst etme. Dost sohbetlerinizde yad edin beni, özlemleriniz depreştiğinde. Böyle beklemiyordum seni. O son satırları yazarken sana ayrılmalıyız böyle devam edemiyorum diye, iki şans saklamıştım satırların gözyaşlarının içinde. Biri bizim içindi diğeri benim için. Anlıyorum ki sen hala o satırları görememişsin. Gözlerin ıslansaydı gönlünün pınarları bir zehir gibi o satırlara aksaydı o zaman sanırım buraya gelmene ve bir perde daha açıp güvercinler uçurmana gerek kalmazdı. Yüreklerimiz bu kadar uzakken ortak bir sevda masalında yaşamaya sen de benim için yaşıyor olamazsın. Keşke böyle olmasaydı dönüşün. Gittiğin o uzaklarda benden ve benim sana bıraktıklarımdan sıyrılıp beni unutsaydın.

Tamamını Oku