“Acıyordu!
Bırakıp giderken, değdiğin yer mi yoksa gözlerim miydi canımı yakan seçemiyordum. Acıyordum işte ve bu senin umurunda değildi. Yoksa…
Yoksa gitmezdin değil mi? ” Dedi adam.
Aklında hep o gece vardı. Yaşlı gözleriyle yalvarıyordu kadın ona.
-“Artık anla beni. Gidiyorum bak! ”
“Anlamadan gittin sevgilim, yetişemedim son damla gözyaşına…”
Bu sefer de geç kalınmış bir “sevmek” kalakaldı avuçlarında. Yetimdi aşk, yetimdi gözlerindeki fotoğraflar, yetimdi yüreğindeki nefes aldırmayan yalnızlık ve yetimdi elleri.
Gitse miydi? Bulsa mıydı onu?
Ya gidip de bulursa…
Bulduğunda, başka bir aşk…
İlk kez korktu. İlk kez kaybetmek acıtıyordu onu. Anlamalıydı. Her bakışında, sessizliğinde “sev beni! ” diye haykırıyordu sevgili.
“Sev, gör, anla, tut sana uzatılan elleri. Yüreğimin ucundan damlama sevgili azar azar. Yitiyorum sen aktıkça.”
Kadın, giderken ölmüştü. Aslında, öldürmüştü içindeki şeyi. Azalmıştı o şehirde. Mutlu olduğu her anın, intikamını almıştı sanki geceler ondan. Karanlığın sokaklarla birlik olup, onu kaybolana kadar tüketmeye çalıştığını düşünüyordu. Kaybolmuştu.
İçi boşaltılmıştı sanki. Biri, bir şeyler eksikti. Elleri üşüyordu. Gözlerinde anlamsız bir merak, sesinde endişe ve neye karşı olduğunu bilmediği bir özlem vardı. Farklıydı, çünkü özlemezdi o hiç.
Yani, O’ndan öncesine kadar özlemezdi…
Hatırladı. Gitmişti, terk etmeyi sevmezdi ama yapmıştı.
“Bir başına bıraktım onu! ”
İçindeki öfkeyi bastırmak için, en sevdiği şarkıyı dinlemeye başladı. En sevdiği, enikonu sevgiliyi hatırlatan o şarkıyı. Ne satırlar yazılmış, ne cümleler kurulmuştu eşliğinde…
“Bir bilse, bir anlasa! ” diye geçirdi içinden.
“Anlasaydın, gitmezdim. İzin vermezdin zaten. Öyle aşkla bakardın yine bana. Yüreğine doldururdun yine beni, sarıp sarmalardın seni özlerken üşümeyeyim diye.”
O geceyi hatırladı, gözyaşlarını, ona yalvarışını. Yanağında elini hissetti birden.
“Ama bak! Çok üşüyorum şimdi, sensizlikten hem de. Sen de üşü! Yetim bıraktın içimdekileri, ben de öldürdüm kendimi. Başka bir ben vermeyeceğim kimseye. Sende tükendim ben. Sen bitince, ben de bittim.”
Başka hayatlara başladıklarını sanıyorlardı ikisi de.
İkisi de aynı anda, başka şehirlerde, başka pencere pervazına dayanıp, aynı gökyüzüne bakarak içlerini çektiler. Bir yıldız göz kırptı o anda.
“Kalbimi çıkarıp sakladım sevgilim. Seni çok sevip, özleyerek bana işkence ediyordu. Her gün, yeniden başlıyordu sensizliğe isyan etmeye. Gittiğin/m/den beri, karanlık içimi kemiriyor. Benden geri kalan ne varsa, her an biraz daha ölüyor.”
Aynı cümleleri söylediler birbirlerinden habersiz. Sihirdi aralarındaki her şey. Kimsenin görmediği, anlamadığı bir şeydi, zor işti birbirlerini sevmek ve sevmekten vazgeçmek. Bir sevdadan alıkoyuyordu kadın kendini ve cezalandırıyordu sevgilisini.
“Karanlık yakıyor be sevgilim! Dumanı ciğerlerimi dolduruyor sensizliğin. Tutuşuyor her yanım. Ölüyorum işte!
Gel artık sevgilim, yeniden doğurt beni bu küllerden Anka gibi. Çünkü hala seni seviyor kalbim. Hala seni özlüyor gözlerim. Sesini duymadığım her gece için, uyku yeniden terk ediyor beni. Gel de, sana ve düşlerime kavuşayım. Sensizken, hiçbir şey kalmıyor benimle. Rüyalarımı da aldı benden gidişin.”
Arkasını döndü pencereye adam ve yürüdü karanlığa. Alevler takıldı gözlerine. Şömineye baktı. Dönüp, aynı yıldızı yakaladı yine pencereden.
“Gel işte, güzel yüzlü sevgilim. Sesinle süsle gündüzümü de, gecemi de. Bekletme! ”
Kayıt Tarihi : 17.12.2014 10:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Edebiyatist Dergisi'nin 1. sayısında yayımlanan yazıdır. http://www.edebiyatist.com/2014/12/gittiginmden-beri-funda-kocaevli/
TÜM YORUMLAR (2)