Hüznüme ram oluyor bu sevdanın gülleri, bir deli poyraz bir soğuk ayaz savuruyor külleri. Bu öyle bir acı ki, neresinden başlayım anlatmaya. Avuçlarımda yaşanmamış yıllarımın o sitemkar sözleri, avuçlarımda bir sevdanın nasır tutmuş elleri. Oysa ne kadar da uğraşmıştım bu sevdayı kurtarmak için kuyulardan, bir bakışına dünyayı feda ederdim. Bir göz kırpışınla ruhumu terk ederdim. Sana kırgınım, izlerini bu şehirde bıraktın diye, sana kırgınım, beni bana cellat eyledin diye…
Git artık, gözlerimden yaşlar düşmeden.
Git artık, kal demeden, dilim sürçmeden…
Hangi itirafları sıralasam peşi sıra gönlüme. Gönlüm pişmanlıktan sarhoş oluyor. Diyemediğim o kelime saplanıyor beynime bir çivi gibi. Oysa sana “ gitme, dur “ demeyi o kadar çok istemiştim ki. İsterdim ellerin elimde kalsın, isterdim gözlerinden bakayım özgürlüğüme. Yalan bir dünyanın rengine tutsağım şimdi. Şimdi bir çift gözün hasretiyle yaşarım. Yanarım, kül olurum ve yeniden yanarım…
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
yusuf bey güzel bir içerik var ama bu anlayışı şiire güçlü bir tarzda dönüştürmek gerek
tebrikler başarılar
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta