Yine acımasızca
akıp giderken zaman,
saniye – saniye kaçarken
akrepten yelkovan,
tek bir kelime bile etmeden
öylece susuyorsun ya hep sen,
oysa konuşmanı ve
ne varsa yüreğinden dökmeni
haykırmanı isterdim,
ayrılığın yıkıntıları arasında
çarpıp sonsuzluğun duvarlarına,
çınlasa da kulağımda sesin,
hiç fark etmez şimdi
acı tatlı dönse de dilin,
kelimelerinle
yüzleşmek isterdim be gülüm,
hatta ölümse bile son sözün
ölüme de gülümserdi gözüm
Bir sabah uyanıp ansızın
Yaprakları sarartan sarı güzün
rüzgârlarıyla taşınacak acı hüzün
sonrası kış, kıyamet, kar yağacak
eyvah! Bak kapanacak aşk-ı izin…
Oysa zaten saklanmayı,
saklı kalmayı tercih ediyorsun,
gerçek sandığın fakat yanıldığın
etrafını sarıp sarmalayan,
yüreğini tutuşturup harmanlayan
binlerce sahte duygu içerisine,
eğilip bükülüp gizleniyorsun ya,
hani saklandığını sanıyor,
sarıp sarmalandığını düşünüyorsun ya,
Tam da orda,
biten her aşkın neticesinde
gündüzünde, gecesinde
hüznünde eleminde ya da neşesinde
ve dağılırken ömrün
kenarında, köşesinde
yahut ne biliyim,
belki de tam ortasında,
yani kendi içinde,
kendi hayatında…
Ama hayır-hayır, sadece kayboluyorsun
yalnızlığın en çirkin kalabalığında...
Çoğul düşler kuruyorsun
geceleri satır arasında
çok ünlemli bir çığlık oluyorsun
aşkın kanayan yarasında
Farkına varmalısın ki
derinde bir yerde
yani yüreğinde, içerinde
aradığın ve bulduğun,
bulup içine dahil olduğun,
dahil oldukça, yok olduğun,
yok oldukça yeniden doğurduğun
ve hep yeniden arayıp sorduğun
o kayıp duyguların,
gizli ve sisli hislerin,
bir karabulut gibi dağılmışken
günüme ve geceme
ılık ılık sızmışken
kalbime ve yüreğime,
büyük bir hırsla ben,
hiç ağlayamam dedikçe,
o inatla yağmur biriktirmiş gözlerime...
Zaman bir gece yarısı…
Bak yine tükenmek bilmez
şu ölümcül susuşların...
Oysa birleştirsin isterdim ellerimizi
tekrardan o heyecanlı umutlanışların.
Tane - tane, günlerce - gecelerce
ve birikmiş on bin duyguyu
tek bir satırda hecelerce,
ah! o tatlı sert yazışmaların,
en suskun halinde bile
sevgiye aşkla sataşmaların…
Şimdi bitti mi yani,
bumuydu ederi, bu kadar mıydı değeri,
ne yani eskidik de rafa mı kaldırıldık
yoksa öldük de kefene mi sardırıldık
yazık çok yazık
hiç bilen de yok ki
ne uğruna harcandık
Ama artık anlamı yok,
sevgilerin korkak, duyguların soğuk,
yol yokuş ve
gökyüzünde kaybolmuş bir kuş,
bak düşüncenin de kanadı kırılmış
en çok ta o korkmuş,
susmuş pusmuş, sancılı bir düş olmuş
sormuş hep gerçeği sormuş
ve bulamamış, sonunda solmuş
koşmuş koşmuş, çok yorulmuş
ve tükendim derken gönül…
heyy! yeter artık sus dedi dilime,
eğer sevdaysa sorunun,
artık yok tek bir kelime,
gücün yeterse hadi
daldır al elini kalbime,
e savurup kül etmez mi senide,
ah yürekteki şu ateşten dönence,
ey sevgili nasıl bir girdapsın ki
her yanımdan sen savruldun
ben döndükçe aşk çemberinde.
03.08.2016 Saim Ergül
Saim ErgülKayıt Tarihi : 4.8.2016 13:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Saim Ergül](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/08/04/girdap-149.jpg)
İçte yanan yüreğin alevleri vurmuş mısralara. Sitemle karışık sevdanın bitmeyen bir çağrısı baştan sona. Sorgulamalar, yargılamalar arasında yine de aşk aşk aşk demiş kalem.
Çok uzundu ama akıcılığını kaybetmeyen, beğeniyle okuduğum bir şiirdi. Yüreğinize, kaleminize sağlık Saim Ergül. Kutluyorum.
=================================
Kutluyorum şiiri ve sizi Saim bey. NİCELERİNE...
TÜM YORUMLAR (4)