Yanılsamalı günleri ayıklıyorum 
Oturmuş yüreğimin kıyısına 
Biraz sen, biraz ben, birazda biz 
Parmak hesabı sayıyorum olmamışlığımızı 
Kaç parmağımız var ki
Sonra hasretin adını değişiyorum beynimin alfabesinden 
Seninde ıslanamayacağın Denizin var artık 
İçinde ne yakamozun kaldı, nede bir dalga 
Vurgun yemiş bir sünger avcısı gibi 
Vurgun olan yüreğinde bir Deniz olmayacak 
Hangi ölüm büyütür bize dair olanı 
Hangi kefene sığar ki bu yalnızlık
Ve hangi tabut taşır bu sessizliği
-Bizi bırakıp gitmek varsa serde 
Sende yiğitsin en az benim kadar, unutma-
Mavi olmayan nereye yürürsün tek başına söyle 
Nerede duracak kalbin? 
Baş ucumuza bırakmadık bir uçurum kaldı mı? 
Artık düşecek bir uçurumumuz bile yok, 
Dipsiz, karanlık kuyular kaldı geriye. 
Düşmeye her zaman korktuğumuz. 
Şimdi ikimizde tek başımıza düşecek uçurum arıyoruz 
Sen boğulamayacağın Deniz'e 
Ben hasretimi vurup yüreğime 
Uzak diyarların en uzak yalnızlığını taşıyarak. 
Artık kendi korkularını tek başına yaşayacaksın karanlıklara sığınmadan
Kendi kentinin kaldırımlarını bir sen adımlayacaksın benim gölgem bile olmadan! 
-Şimdi bana korkmak mı kalıyor dersin 
Korkuyorum ! 
Korku neyin adıysa- 
Ölememek mi delicesine isterken korku 
Korku yoksa yalnızlık mı bir başına çırılçıplak
Öpememek mi artık sevgiliyi dudaklarından 
Korku belkide sayamamaktır sevgilinin saçlarına kaç ak düştügünü
Sevmekse seni yaşamın her tadında korku 
Korkuyorum işte tepeden tırnağa 
Kime ne? 
Korku özlemekse seni anlatamadan deli deli,
Hasreti vurup yüreğimin sırtına 
En ağırını taşıyorum bu yükün. 
Beklemekse yalnızlığın durağında sırılsıklam 
Buluta özenir bedenim sağnak olmak ister de 
Yağamam! 
Üşürüm, üşürüm, üşürüm
Anlatamam! 
Kocaman bir geriye dönüp bakışlar kaldı bizden
Diş izlerimizin yerinde yalnızlık var artık
Dudaklarımız kanadıkça hatırlayacağımız günler.
Doldurulamayacak ne çok nokta bırakıyoruz Parmaklarımızın üşümüşlüğüne sarılıp 
Sence de virgüle mi vurulsaydık 
Ünlemine takılmadan hayatın 
Ne yapsaydım/n/k 
Aklımın eleğinden geçirmedik bir sen mi kalmıştın 
Acının en son tadı mıydın sen? 
Bir türlü unutamadığım 
Sevginin son tanımı olmuşluğun aklımı alacak 
Aşkın ilk başlangıcı tenin. 
Adına ayrılık denildi bu şiirin 
Oysa ölüm dediğin soluk alamamaktı 
İkimizinde aklında olmayan 
Ama hep ikimizin aklında kalan
Hangi mevsimdesin sen? 
Hangi seni ıslatmayan yağmurun altında yürüyorsun? 
Söyle bana bağıra çağıra söyle 
Güneşim, Güneşin nerde? 
Daha doğmadı mı yoksa 
En güzel yüzünü vurup Deniz'e 
Dalgasına aldanmadı mı? 
Tutulmadı mı çoban ateşinin gölgesinde 
Bir göz bırakmadı ateşin tam ortasına
-Hangi soruya takılmadık ki seninle
Hangisini çözdük bir çırpıda 
Hepsini sırtüstü bıraktık işte hadi gülümse-
Beynimizi parçalarcasına bir şeylere yanmanın adını ayrılık koyduk; 
Değişmeyen yazgının peşini bırakmanın burukluğunu da yüreğimizin cebine! 
Ötede unutulmuş olanların yanına oturduk, 
Buruşmuş bir kağıdın en suskun sayfası olduk işte 
Üzerinde hiç bir zaman hiç bir kimseye yazılamamış 
Belkide yazılmışta gönderilmemiş. 
Ve hatta 
Hiç olmamışlığımıza benzeyen bir sayfa! 
İnsan yaralarımız kanıyor yine 
Tuz basa basa kanatıyoruz acının en doyumsuzunu 
Sevdaya dair ne varsa doymadan 
Ayrılığı doyurduk tıka basa 
Gidiyoruz işte 
Bir bilinmeze gidiyoruz 
Aç kalbimiz bu gidişe,
Bu olmamışlığa ne kadar dayanacak 
Yüreğimizin heybesinde duran biz ne kadar yetecek bu yalnızlığa
Kim tutacak bu acının yasını
-Sen uzak diyarların hiç bilinmeyen bir cennetinde 
Çiçeklenip dallanırken
Ben bildiğin cehennemde yine senin için yanacağım- 
Ah bir bilsen
Nasıl seni getiriyor bana 
Bu vakitli vakitsiz,
Bu acımadan üzerime gelen,
Bu anlamsız bastıran keder 
Bu gece, 
Bu ay, 
Bu yıldızlar, 
Bu sensizliğin kör olası sesi nasıl sunuyor seni. 
Kimsezliğimmiş gibi alıyorum 
Sen yerine takıyorum koluma ayrılığı
Zehir zıkkım geçiyor üzerimden, 
Bir dağın yontulması kadar acıyor bedenim
Kendi dalımdan kopuşumun hüznü kalıyor geceye 
Ayrılık diyor rüzgar 
Bir dalım daha kopuyor 
Kokun çarpıyor yüzüme ansızın 
Kokun.............. 
Koklayamadığımdın oysa
Tanımsızlığım 
-Kalbimizi sırtından bıçaklayıp kaçan bu ayrılığa 
Nasılda takılıp aldandık-
Gidiyorsun işte 
Ben sokağımızın bilindik köşesinden sana bakıyorum yine
Hangi sokak olduğunu sorma 
Ya dönemezsen
Ya dönmezsen 
Ah bir dönsen! 
-Hangi penceresinden sana bakmadım ki evimizin 
Hangi odasına seni çizmedim dersin? 
Hangi duvarda kalmadı ki kanayan yumruklarımın izi-
Gidiyorsun
Ayrılığın o lanetli kelimesine bırakıp saçlarını 
Beni de götür diyemem 
''Her gidişin bir gelişin muştusu''diyen ben 
Nasılda bakıyorum el sallamadan. 
Bir kere giden olmadım,
Bin gelişine hasret 
Ah o çocuksu koşmalarını vuruyorum ya terleyen avuçlarıma çaresiz 
Bir yaprak hışırtısı,
Bir yağmur damlası, 
Sanki ayak sesin 
Yoksun...
Resmini seyreylemek 
Resminden kalanı izlemek düşüyor payıma 
Senin payın neydi 
Payın nerde 
Ben nerdeyim
Hangi fakirin mendiline düşer artık bozukluk sevgiler 
Hangi kuşun aklına açlık düşer 
Kış ayaz olsa da kanatsız
Karabasanların kuşatmadığı hangi düş kalır gecenin ortalık yerinde
Kim kan ter içinde uyanmaz ki çırılçıplak 
Saksılar hangi çiçeği kabullenir yatağına,
Hangi yaprağı ısıtır? 
Suya hasret kalmaz mı dersin yağmurda sırılsıklam bir toprak
Yıkılıyor sonunda umutlardan yaptığımız düş evimiz 
Kapısı penceresi birbir kırılıyor. 
Yolumuz artık bizim yolumuz olmaktan çıkmış 
Ne bir gül/üşün   biter etrafında
Ne de bir gün geçer 
Dikenine katlandığımız gül aslında hiç bir zaman kanatamayan olmuş elimizi de 
Bizim ne bundan ne de bir gül/n den haberimiz var! 
Yokluğumuza buz kesmiş oturuyoruz 
Güneşsiz bırakılan gecenin orta yerinde 
Isınmak için seni daha çok düşünüp 
Daha çok yazmam gerek biliyorum 
Biliyorum ama...
Kahrolası bir ''ama'' 
Beter bir ayrılık bırakıyorsun işte 
Sana dair ve hep bana ait olan 
En argo dilimle küfürler savuruyorum
Kesiyorum gecenin sessiz sesini 
Dudaklarını ağzıma alır gibi yakmalıyım bir cigara 
Yakmalıyım şimdi neyi veya kimi olursa olsun 
-Gidiyorsun işte 
Dünya yanmış 
Dünya aslında koca yalanmış- 
Bu ayrılık neyin eksiltilmiş toplamı 
Hangi çarpım tablosunda çıkar ki bu sonuç 
Benim bu denklemi aklım almıyor 
Kıyısında köşesinde unutulmuş bir şey var 
Bu dünyada senin yerine kim tutacak 
-Gidiyorsun bunun adı ayrılık -
Bütün gülücükler, 
Bütün güller, 
Bütün günler kahrolsun 
Kahrolsun işte slogan slogan ardına baktığım zamanlar 
Bu isyan, 
Bu kör olası içimde sana anlatamadan kalan 
Bir cigara ateşi kadar 
Bir kibrit çöpü gibi olsa da ayrılık kahrolsun! 
Gidiyorsun 
Bir doğum lekesi gibi bırakıp aşkını yüreğime 
Sabah olacak yine 
Yine aynı acının sevinci 
Yüzünü vuracağım yüzümün yaşama yansıyan yerine 
Güneşin gölgesinden geçip gidecek serin bir türkü 
Her şey ama her şey notasız kalacak belli 
Hüküm giymiş gibi seni yüreğim sol cebince taşıyacağım 
Kaç iklim geçecek havalandırmamın üzerinden bilmeyeceksin 
Pencereden sızan yağmur damlasına sen diyeceğim 
Oysa 
Oysa sen olmayacaksın 
Cigara dumanına hapsolmuş akşam üzerlerinden 
Demlediğim çay kokusu deyip adına 
Voltamın ucundaki en son adımım olarak kalacaksın 
Kaç adım ki bu hayat 
Kaç ayakkabıya gebe ki sokaklar, caddeler 
Kaç ayak izi kalacak ki üzerinden geçmediğim 
Seni artık neyle avutacak bu hayat sordun mu giderken kendine? 
Hayatın ve ayrılığın yakasına yapıştın mı hiç 
Yeni cennetleri bulmaya gitmeler değil bu 
Cehennem öfkeler bırakmaya sebep 
Bırakalım köpürsün kabarsın yansın bu yürek 
Yürek alsın başını gitsin ama sen gitme 
Sana son sözüm bu. 
Bize vurgun geceleri ayıkladım buraya 
Sıra sıra diziyorum 
Günler ayların albenisine kapılmış 
Aylar yılların kollarında 
Yıllara bakarsan ömrümüzü alıp götürüyor 
Giden bir tek sen değilsin 
Ah gidişiyle ömrümü erkene alan fırtınam 
Bunu bilmelisin! 
Gidiyorsun işte 
Bunun adı AYRILIK...
Mayıs/2006
Amed
Kayıt Tarihi : 5.5.2006 21:55:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



ne güzelsin şiir
Şiir kesinlikle güzel hele ki olursa böyle okuyucusu;
Saygılar.
Okurken yüregim burkuldu :( ben de bir iki dize eklemek istiyorum, yüregimden gecti...
Hayat ellerimden akıp gitti az önce.
Günler yirmidört saat değil artık.
Zaman da kaybolmuş...
Gecenin yıldızları,
Gündüzün güneşi de yok! ..
Okyanusların suyu bile çekilmiş.
Ağacın yeşili, papatyanın sarısı...
Senin peşin sıra hepsi terketmiş evreni...
Karanlık dört duvarın içindeyim.
Çaresizliği kendimle çarpıp,
Sensiz yaşadığım günlere böldüm.
Yokluğun bir kez daha yüreğimi acıttı.
Gücüm kalmadı artık! ..
Şimdi, nefesimi tuttuyorum.
Ha öldüm, ha öleceğim...
Sibel Uygun
TÜM YORUMLAR (5)