Adının üstündekiler yaralıyor beni en çok.
Kendi bildiklerimi kendimden saklama çabalarım,
Tuz basıyor yaralarımın acıyan yanlarına.
Sus biberleri sürülüyor yüreğime,
İçten içe atılan kahkahalarla.
Çürümüş avuntular sunuluyor yalnızlığıma.
Kim olduğunu bilmediğim bakışlar,
Yüzüme saldırıyor köhne gözleriyle
Ve tanımadığım sesler anlamsızca
İçimden hep aynı senfoniyi fısıldıyor:
Yoksun, şimdi, nihayetinde, artık, gidiyorsun.
Yoksun;
İçim kan rengi gözyaşları mezarlığı.
Sahi girebilir misin bu mavisini yitirmiş,
Kırmızı taşlara esir olmuş mezarlığıma?
Dualar edebilir misin öldürdüğün gözyaşlarım için,
Bir nebze pişman olmuşçasına?
Biraz olsun rol yapabilir misin yalancılığını kuşanarak,
Beni sevdiğini söylediğin gibi
Ve sevmediğini öğrendiğimde,
İçime intihar eden kan kokulu gözyaşlarımı,
Diriltebilir misin yeniden hiç akmamış gibi?
Sahi o kadar yabancı kalabilir misin kendine?
Mavilerimi geri verebilir misin bana,
Kan rengi kırgınlıklarımı içerek?
Geri verebilir misin geçmişimi hiç gelmemiş gibi?
Seni bana hiç getirmemişçesine,
Bir hiçlikte bırakabilir misin yüreğimi?
Ve adımın üstüne bıraktığın lekeleri,
Alıp tükürebilir misin yüzüne yüzsüzce?
Şimdi;
Kırmızı karlar yağar bu şehirde,
Kırmızı yağmurlar…
Güneş hep kırmızıdır mezarlıklar şehrimde
Rüzgârlar, ağaçlar kırmızıdır artık,
Yapraklar, otlar, kuşlar…
Bir deniz dolaşır ruh misali göklerde,
Kimseye görünmeden kimliksizce…
Ve ben mavilerini yitirmiş bir halde
Kırmızılara yenik düşerim kendimsizce.
Nihayetinde;
“Git-kal”lar içinde bitmeyi becerebilmelisin.
Dağ eteklerindeki beyaz yüzler gibi,
Eriyip yok olmalısın yüreğimin dehlizlerinde.
Doğuşu olmayan batışlar içinde kaybolmalısın.
Bindiği sevdanın dalını kesen yalancılığını,
Bir arpa boyu yol alamamışlığını,
Cevapsız sorulara yenik düşmüş,
Sorusuz cevaplarda boğulan simanı,
Alıp savurabilmelisin uçurum kenarlarından.
Adıma bir parantezle iliştirdiğin adını,
Terk edebilmelisin köhne yüreğine
Ve heybendeki sessiz yalanları,
Sunabilmelisin gerçek çığlıklara,
Sağır olmuşçasına…
Artık;
Bulutlara denizler yağıyor,
Körlüğümü zulasında gizleyen gecelerin şakağından
Ve gözlerimdeki çölleri ıslatıyor,
Yanaklarımdaki saflığın üstüne tuzlar terk ederek.
Çığlıklar sessizliğe denk düşüyor mecalsizce,
Dizlerimden başlıyor yıkılmaya umutlarım.
Ayak bağları çözülmüş bir minvalle,
Devrik cümlelerin üstüne devriliyor kavuşmalarım.
Yıldızlara karanlıklar yağıyor ilk kez;
Ay kapatıyor ışıltılı, parlak gözlerini.
Yokluğunu anıyor karanlığa soyunmuş sokaklar.
Kırmızı bir papatyanın saçlarını yoluyor parmaklarım.
Dilimde öznesi "sen" olan iki kelime birbirini kovalıyor:
Gidiyorsun-gitmiyorsun, gidiyorsun-gitmiyorsun…
Ve yenilmişliğimi ilan ediyor,
Papatyanın kalan son saçı: Gidiyorsun.
Ardına bile bakmadan,
Bütün gidişleri heybende toplayıp,
Dönüşsüzce
Gidiyorsun…
Kayıt Tarihi : 19.1.2013 10:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!