Giderken Şiiri - Aynur Uluç

Aynur Uluç
498

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Giderken

Döngü bitti

Gitti küçük kız
Saçları mavi

Şiirlerini yaktı
Sezgilerini yaktı
Allı güllü giysilerini yaktı giderken

Zayıf karnını çarmıha gerdi

Martılara baktı son kez
Yağmura baktı
Çakıl taşlarına

Sönmüş şarkılara baktı

Çözdü gökkuşağını
Çözdü kimsenin umrunda olmayan
Gizemli soruları

Çizmekti boydan boya
Dışına çıkmaktı anahtar
Aldı eline bıçağı

Boğazındaki

Düğümü

Çözdü

Boyandı yer gök
Bir kız doğurdu son nefesinden
Saçları…

Saçsız

10 Şubat 2007

Aynur Uluç
Kayıt Tarihi : 11.4.2007 09:19:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yunus Güzel
    Yunus Güzel

    Gitmeler... Neler taşırlar içlerinde bu eylemin failleri... Gidilen yer ufuktur hep, ufuk eflatun düşlerin ülkesidir. Görülen, görülmeyen, bilinen,bilinmeyen yanlarıyla... İsteyerek gitmeler, istenmeden bazen de... Ardında yanan bir ateş bırakır her zaman...O ateşin, ardında mı içinde mi yandığını hiç bilemez giden... Ama yine de gitmek gerekir. Durmak sonu beklemektir. İçimizi yakansa vakitsiz gitmelerdir... Şimdi ardında uçurumlar bırakmadan gitme vaktidir... Döndüğünde düşülecek uçurumlar bırakmadan..

    Cevap Yaz
  • Temel Kurt
    Temel Kurt

    gitmek üzerine...

    uyumaya çalışırken uzakları düşünürüm çokça,gökyüzünün ilk maviliğiyle, güneşin ilk kızıllığının yarattığı eflatun bir sabahı...sonra uzağa göç eden kırlangıçları,sonra her gitmenin bir dönmesi olduğunu...

    kırlangıçlar gökyüzünün maviliğinde dikine keskin kıvrımlarla havada vals ederler,egede balıkçılar kırlangiçlara çatal kuyruk der,çatallı kuyrukları gökyüzünü ikiye bölen
    bir makas gibidir...o makasın kestiği gökyüzünün neleri bir birinden ayırdığını düşünürüm,sabah bana çok uzaktır o an...

    ve uyandım,sabahın içinde uzaktı her şey dizelere....

    en yakın uzak/en uzak yakın/martının kanadından sızan ışık...

    dilini özledim kağıt kokusunda...

    Cevap Yaz
  • Nilgün Aras
    Nilgün Aras

    Çizmekti boydan boya
    Dışına çıkmaktı anahtar

    Bu dizeler bana bir büyü formulünü hatırlattı. Daha eski çağlarda da var olmakla birlikte, ortaçağda özelleşmiş bu yönteme göre; yere bir daire çizilir, içine simgeler ve isimler yerleştirilir. Sonra bunlar yardıma çağırılır...

    Boydan boya çizmek, bir set, bir alan oluşturmak. Oraya belki geçmişi, belki sadece belli duyguları hapsetmek.
    Hapsetmek diyorum, çünkü dışına çıkmak anahtar.
    Sonra bu özgürlük ve kurtuluş mu, bilmiyorum.
    Yetseydi bir de boğazdaki düğümü çözmek gerekmezdi.
    Aslında İskender'in yöntemi kullanılmış burada da.
    Bıçakla kestirilip atılmış.

    Yeni doğana bakıyorum ben şimdi. Giden küçük kızın saçları maviydi. Yeni doğanın saç rengi verilecekti tam....
    Fakat o saçsız.
    Bu iyi mi kötü mü?
    Kim bilir?

    Cevap Yaz
  • Ramazan Topoğlu
    Ramazan Topoğlu

    'Martılar, yağmurlar, çakıl taşları, gökkuşağı gibi evrensel oyuncakları ile oynayan küçük kız, aşkın değerler sistemine geçerken geçtiği tükeniş geçidinde şarkılar sönerken kulaklarında, yakıcı nefesi ile bir doğum yapar..'

    Tırnakladığım şiirin yansıması bu sözler, bir altta bulunan (ben yazarken araya başkaları girmezse) sevgili Sinyali'ye ait. SİNYALİ şiirin şavkını elleriyle yakalayıp nasıl da yapıştırmış.

    'Gitmeler' bazen 'Dönüşleri' doğurur.
    Şiirlerini yakmış. Dehlizlerinde dinlenceye çekmiş.
    Sezgilerini yakmış. Sezgilerin yanması sessiz ağlayıştır. Farkına zor varılan. İstemeden bir boyun büküş çok hüzünlendiren.
    Bu arada rengarenk güldestesi kendiliğinde ateş alır. Ses çıkarmaz.

    Gizli burukluklar, hüzünler şairce çivileniyor. Gerekmediği halde acı çekme maznunluğu dokunaklı. Kuşlara, sulara, sudan yoksunluk hüznünde suyun terkedilmiş arkadaşı çakıltaşlarına son kez bakmak çakılan çivi acısından daha derindi.

    'Sönmüş Şarkı'
    Söylenirliğinin bitmişliği, nağmelerinin unutulmuşluğu, kaçınılmışlığı, bilerek sisler arasına terkedilişi.. Burkucu, uyarıcı. Taşları yerinden oynatıcı.

    Ve düğümü yine kendi çözdü.
    Giderken gittiği yere varış, dönüşe döndü.
    Çoğaldı.


    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara

    İnsanlar, zaman zaman özlerinin yüzeyinden yansıyan ''Varlık'' ''Bilgi'' ve ''Değer'' kavramlarındaki çift kutupluluktan, kutupsuz bir noktaya, çelişkilerin olmadığı bir iç derinliğe akmak ister..ağmak ister demek belki daha doğru..

    İşte bu yüzden şair olunurken; yokluk, bilgisizlik dediğimiz bilgelere mahsus bir geçitten geçilerek, süt liman bir değerler düzlemine iç geçirilir.. Yakıcı ve bir o kadar da doğugan bir soluk almadır bu iç geçirme..

    Her şeyi yakan bu soluktan,çocukken oyun oynar iken kapıldığımız ve evreni bir oyuncak gibi kullandığımız bir saklı cennet gözükür..

    Martılar, yağmurlar, çakıl taşları, gökkuşağı gibi evrensel oyuncakları ile oynayan küçük kız, aşkın değerler sistemine geçerken geçtiği tükeniş geçidinde şarkılar sönerken kulaklarında, yakıcı nefesi ile bir doğum yapar..

    aşkın,çelişiksiz ve cennetvari bir yerde , bir düzlemde, bir sükunet ve barış denizinin içinde yadırgısız ve ebedi bir mutluluk gözlerinde ama saçsız bir kız çoçuğudur bu

    ama saçsız.. sanki bir şua tedavisinden çıkan bir kızdır bu, cennetine hazırlanan ve barışık gözlü

    işte bu noktada saçlar ve kadınlar arasındaki ilgiye odaklanıyorum..

    ve şairin dizeleri takılıyor dudaklarıma..

    kuş düşünce damdan
    kızlar saçlarıyla ölümü düşünürler
    uzun bacaklı tanrılar koşuşur sokaklarda

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (8)

Aynur Uluç