(Babam için)
Önce koru düşer ayrılığın,
Derinden de derine düşer.
Baksalar da görmezler.
Yanmak mevsimin adı olur,
İklim olur.
Sıla olur yanmak.
Günü ışıdı sanırlar orda.
Sabahı serin, geceyi ayaz,
Seni o eski sen sanırlar.
Bilmezler içten içe kavruluşunu,
Tozuyup, kül olup savruluşunu,
İçinde bir baharın sararıp soluşunu,
Nerden bilsinler?
Ülfetler gider, kalır teselli;
Bazen bir söz, bazen bir yüz, belki bir nağme.
Belki bir hatıra, gönüle eştir.
Su serper sanma, o da ateşdir.
Yankılanır in in, yayılır dehliz dehliz.
Bir inilti, feryat figan bir avaz,
Çarpar içinin duvarlarına,
Amma duymazlar.
Bir derviş ayaklanır senden, âleme doğru,
Kızgın kumlarına basarak nisyânın,
Bir muamma, gurbetlik sefere doğru,
Can havliyle, isyanlara isyanın.
...
Bir yanın közdür amma bir yanın sürgün
Bir yanın darmadağın, bir yanın düğüm.
. * * * .
Sonra deli deli eser yalnızlık,
Vakt’olur, soluğu keser yalnızlık.
Seş-cihetten karayeldir esen hep,
Keyfekeder seni senden eden hep,
Aklı fikri toz duman eden hep.
Yalnızlık, köy kent;
Yalnızlık, dağ bayır dolanır gezer,
İs, pus içinden süzülür iner.
Döner gelir, senin bağrında kışlar.
Duruldu derken, yeniden başlar.
Şehir boşalmıştır içinle beraber,
Yığın yığın caddeler,
aslında bomboş
Yanın yören tekütenha,
Kısıktır sesler, yüzler bulanık,
Lâl olmuş diller, hâline tanık.
Havada yokluğun kesif kokusu.
Genzine işleyen bir küf kokusu
Derdin varsa da ağız dolusu.
Ne anlatmaya dilin döner,
Ne biri gelir, derdin böler.
Sende başlar, sende biter âfetler.
Belki gönlün viran, belki sersefil,
Ama şunu bil! Fırtınalar sende kopar,
Âlemde değil.
Bir yanın tufandır, bir yanın sürgün
Bir yanın darmadağın, bir yanın düğüm.
. * * * .
Akıbet derler ki ne senin hıncın?
Sudan yaratılmışken yanmak mı harcın?
Niceler sadre şifa sunarken
Nedir bu biçtiğin ateşten kefen?
Cevapsız sorular hengamesinde
Kendini bir nehrin kıyısında bulursun.
Kalbin, kararsız ve ürkek bir çiğ tanesidir şimdi.
Coşkun akan nehre doğru salınmış bir söğüdün yaprağında.
Gözlerini sabahın ışıltısına tazecik açmış bir çiğ tanesi.
Aklı almazken güneşi, bulutu, rüzgarı, yeşili, maviyi.
ve ermezken düne, bugüne, yarına.
tüm bilmezliğiyle, devriâlem hevesinde;
karışıversem der şu sulara,
Katre katre dağılsam âleme.
Çağıldasam, aksam gözelerden gün yüzüne.
Sonra tutunsam rüzgara, çıksam yücelere.
Yağsam yeryüzüne tane tane.
Bulur muyum bilmem, derdime çare.
Hızır’la İlyas’ın kesiştiği yerde alsam soluğu,
Yusuf’a menzil olan kör kuyuyu bulsam süzüle süzüle.
Bir balığın karnında duaya duran Yunus’u seyretsem de
Sütliman oluversem.
Bir kutlu ayağın tozuna ermek için başımı taştan taşa vursam.
Bulur muyum firak yarasına merhem?
Ateşi dondurmak, buzu köz etmek,
Mümkün olur mu o dem?
Zamandan aşıp ötelere taşmak,
Perdeleri yırtmak mümkün olur mu?
Derler ki çırpınmak nafile.
Sular tersine akar, sen tersine.
Hırçın seller gibi çağlasan da
Mecnun olup bağrını dağlasan da
Evrilip çevrilen
Yıkılıp devrilen yine sensin.
Bilirsin.
Yine de durulmaz için.
Bir yanın çağlayandır, diğer yanın sürgün.
Bir yanın darmadağın bir yanın düğüm.
. * * * .
Diyar diyar dolanır da iflah olmaz,
İki yakası bir türlü kavuşmaz dervişin.
Çaresizlik derler bir zemherir kışında.
Soluğu, takati kesik;
mecalsiz yığılıp kalır bir dağın başında.
Âlemde olmayan aranır mı?
Hiçliğe vücut rengi verilir mi?
Derviş olan yokluğa yerinir mi?
Sen derviş olamazsın, derler.
Sen derviş olamazsın!
Acı bir söz işitilir ansızın.
Ne közün bahanedir bu sürgüne ne sızın!
Eşikler aştın sen, ne yollar geçtin!
Hatırında mı hâlâ, neydi niyâzın?
Sayfaları, cildi dağılmış bir kitaba benzer hikayen.
Evveli gaibdir, ahiri meçhul.
Başladığın yolu adımlarken yine usul usul.
Yaprak yaprak dökülürsün toprağa,
Dağılırsın rüzgara pul pul.
Bir şeye bahanedir her şey.
Dillerin tutulduğu, sözlerin tükendiği bir şey:
Üfürür boşluğa hevesleri bir bir.
Tutunduğun gül dalından ayrılırken kanarsın ya!
Göğsüne düşen bir yalımla tutuşur,
Yandıkça yanarsın ya!
İşte bir buz dağıdır âhın,
Gözlerden saklı, bilene âyân.
Kimler âşinâ devâsız derde.
Kimlerdir sedasız sesleri duyan.
Gün olur döner sılaya, gurbete düşenler
Gemiler limana döner, kuşlar yuvaya.
Katreler ırmağa döner, sense toprağa.
…
İçinde fırtınaların dindiği,
Vuslata apaçık hasret dendiği
Zaman dedikleri şeyin donduğu
Bir andır o.
O vakit.
Bir yanın topraktır artık, bir yanın yine sürgün
Bir yanın darmadağın, bir yanın düğüm.
Erzincan / Ocak 2023
Ayhan Şen
Kayıt Tarihi : 23.2.2023 17:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Şiirin hikayesi kendisidir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!