Tren isterdim burada yazacağım yere
Geçseydi koyardım raylara pırıl pırıl
Bir güneş tuttururdum batıdan diye
Sabah ezanının torpilli oluşu gibi
Olanca basit kaç dakika hiç duygusal
Bir aynaya sırlayabilseydim eğer seni
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Siz yolda hiç 'gibi'ye rastladınız mı?
Ben rastlamadım. Ama ben gibi' yi her an her yerde göreyazdım.
Göç göç bişeydi.Göçümtrak bişeydi yani. Ama göç değildi. Göçebe hiç değildi. Ebe de değildi.
Yolda kim varsa,yolda ne varsa hatta ortada bir yol varsa o oradaydı.
Kesin olarak orada mıydı? Bilemiyorum. Orada olmalıydı demesem bile orada olacağına dair bir oluşum illaki duruyordu içimde.. Üstelik bu oluşu ben çağırmadım. Malum, Cansever de, yakubu çağırmamıştı.
Gibi, gölge desem mümkün değil, gölge değil.. Gölgeler gözükür. Gibi birşeylerin yansımasıdır da diyemem. O da görünür.
Gibi bir kişidir belki ve o kişi belki de benim. Okullarda çünkü benim 'Gibi' olmam için çok göz kırptılar. Direkt söylemediler ama ima ettiler.
Gibi olmalısın.. Şunun gibi olman yetmez ayrıca bunun onun bizim gibi olmalısın. Var olan ne varsa alemde sen hepsinin gibisi olmalısın.
Sınıfta sanırım hepimiz 'Gibi' olmuştuk.
Minörsek en minör gibi, majör isek en majör gibi olmalıydık.
Gibi olmak için yaratılır dedim şu anda birden şimşek hızında düşündüğümde, insanlar. Adem gibi, Havva gibi.
Hımmmm..
Mevzu ciddileşti birden yaw. Oysa ben gayrıciddi gibi olmak istemiştim buraya sığındığımda.
Biliyorum ki şiirin saçaklarına ciddi olarak sığındığınızda, şiir sizi ciddiye almaz.
Aklım, katılıktan vazgeçip, akışkan gibi olduğunda buraya tekrar gelcem.
:)))
ah seni gidi gidi
trenin ağzına atsam seni
düdükler öttürsen
takırtısından uyansa bütün şehir
gidi gidi sevsem sesleri
mesela gidi gidi söylese türküler
gidi gidi gidilesem sevgilimi
ne kadarı benim olur dünyanın...
:))
Yine bizleri düşünce derinliğinin şiirleştiği bir metinle buluşturdu şair.Olağan akıp giden hayatın odaklandığımızda, yoğunlaştığımızda aslında ne kadar olağanüstü olduğunu göstermiş şair..
Son iki dizede tırtıldan kelebeğe dönüşüm hadisesindeki müthişliğin idraki ile ironik bir tebessümü dudaklarımıza bırakarak veda ediyor bize şiir..
Benzer bir tırtıl şiiri ile çengellendi zihnim bu arada..yazmazsam içimde ukde kalacak..Bekir Sıtkı Erdoğan'dan
İLAHİ ADALET
Her canlıya Hakk, layık olan cevheri verdi.
Tırtıl iki diş bulsa eğer ormanı yerdi:
Şayet kediler haftada bir gün uçabilse.
Dünyada bütün serçelerin nesli biterdi.
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta