Gezgin Yazarlar Ve Erken Bahar... Şiiri ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Gün boyu cami avlularında kanatları ağırlaşan kuşlara, banklarda uyuklayan emeklilere, çareyi unutuşta arayan kışla düzeninin memurlarına, tebeşir kokan çocukların bıkkınlığına, aç kedilere, kahvelerde iskambil kâğıtlarıyla kaderlerini seyredenlere baka kalıyorsun. Çiçek demetlerini okşayan kış güneşinin sevinci sana mütemadiyen “hadi git artık buralardan” diyor. Çok direnemeyeceğini biliyorsun. Ne zamandır hayallerinle kapandığın mahpushanede dünyanın uğultusunu dinliyorsun zaten. Gece kalbinin incecik, tül gibi uyanışına sağır kalan bedenin inceden sızlıyor. Her sabah aynı saatte geçen muslukçunun çağrısı, geceyi yırtan bozacının yanık feryadı, telaşlı, mutlu, mutsuz, korkak, öfkeli ayak sesleri, inip kalkan paslı kepenk gıcırtıları, sıkışık hayatının kapalı döngüsünü hatırlatıyor artık. Hâlbuki senin geniş hem de çok geniş bir dünya tasavvuruna ihtiyacın var. Avare dolaşmak, hesap vermemek, soru sormamak acı kıymığının battığı yerlerini büsbütün unutmak istiyorsun.

Walser’in hikâyesindeki o çocuk gibi “dünyanın sonunu” merak ediyorsun en çok. Açlık, uykusuzluk, yorgunluk hissetmeden, durup dinlenmeden oraya kadar yürümek istiyorsun. Buğulu bir rüya gibi tarif ediyordu Walser o meçhul diyarı; “Derin bir uçurum, güzel, yeşil bir çayırlık, sonra bir göl, sonra minik benek benek desenli bir kumaş, sonra yoğun, koyu bir bulamaç, sonra sadece saf hava, sonra beyaz, temiz bir düzlük, sonra onu tatlı tatlı sallayıp duran sınırsız bir sevinç denizi...”. Mercan rengi şafaklarda bakışların duvardaki çatlaklara, tavan köşelerindeki örümcek ağlarına takıldığında “dünyamın sonu” nerede diye soruyor musun hiç kendine? O çocuk kısacık hikâyesinin bittiğinde, aradığı yerin sadece teklifsiz, sıcak, huzurlu bir ev olduğunu anladı. Bunu kavrayabilmen için önce kovuğundan çıkıp özgürlüğünden ürkmeden bir başına dolaşman gerekiyor.

Hayran olma yeteneği...

Tabiatın değişim sarhoşluğunu damarlarında hissetmek için kendinden, bildiklerinden, umutlu, umutsuz bütün sevdalardan, aklından bir süreliğine vazgeçmelisin belki de. Sadece nehirler, ay, yıldızlar, ulu ağaçlar, buluttan başka her şeye benzeyen bulutlar dostun olmalı. Kış boyu acı sigara dumanları gibi ciğerlerinde sakladığın sıkıntıları, otların arasından tebessüm eden narin nergislere, bembeyaz kır sümbüllerine anlatmayı dene. Yaylalarda, dağlarda dalgın yürüyenlere varsın aylak desinler, onlara aldırma. Gezginler, şairler, hayalperestler, “deliler”, yazarlar kaderlerini böyle itinayla ilmek ilmek örer. Sen de eşlik et bu kez onlara. Sazlıklardan, yılan gibi kıvrılan yosunlardan, kuru dallardan yatak, ormanlarda uçuşan kayıp hayvan tüylerinden yastık, Tanrı’nın gece fısıltılarından yumuşak ninniler yap kendine. Uyuduğun yerlerde zamansız, mekânsız, dilsiz olsun rüyaların. Bilincinin kuytusundan öylesine derin ve sessiz aksınlar ki eve dönüp Nerval’in “Doğu’da Seyahat”ini okuduğun vakit gördüklerinin kıymetini kalp bilgisiyle hatırla.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta