Şiir tamadı:Gerçeklikler içinden doğru geçilen 'Krynn'e yakın bir yerde' – Jack’den yadigar fasulye ağacı’ndan Krynn'e yakın bir yere … (Gerçeklikler içinden... 'Krynn'e yakın bir yerde') : Bronz Ejderha ile Menfider (Masalsı)
Bileşenler:
A. Eskilerden destekle, eskilerden öte,
B. Krynn’da gece …,
B.a Kapı eşiğindeki tutkal EV,
B.b GNUR EYŞA, KARŞIDAN GELEN ve ‘DİLEKLER KUYUSU-OLAYIN BAŞ TARAFI’ YARI SANRISI
C Denizden Sonra
A.
Eskilerden destekle eskilerden öte.
Korkunun ecele faydası gar;
var
(emme yar) :
Köprü, hem belki tek geçit
hem de kesin, varlığın için
-yargılarının.
Her an tepelenebilirmiş hissi veren
vagon aralarıyla,
küçük hem hem de merak dolu sarsılan;
doğaların arasından şu çuf, ileri! ! il il:
Trene binenin önünden uçuşuveren
şans-cırcırböceği
el sallıyor,
böyle bir şeye, yolcu değil.
Hayat her zaman
devam etsin diye el sallıyor o.
Gökkuşağı geçirgeni
ak prizma üzerine
gelincik benekli uğurböceği
-bu seferki...
:Sıra dışı mı;
sallan sallan yuvarlan sallan yuvarlan ve
hoop,
inim gnam
cascavlak?
Dağın göğü
tepetaklak
ve tahtaları ekleyerek birbirine, merdiven hazırladı
fasülye ağacından çıkan çocuk.
Masal muamması,
mucizelerin her günkü gong döngülerini
insana sunar,
hem de ellerine.
Yerleşiğin
göçebe devleriyle buluşacak:
Onlar düşündü,
ata ata volta;
bu yarı göçebeler,
aşağının sarf-düş-dünyasını kardı...
Gar
gardır, AŞTİ;
sen,
iner ya da çıkarsın yukarı.
Ya da her yer boştur
-seç seç beğen,
zaman sana kısa sen ona uzun-
kalırsın ayakta obüs otobüste böyle...
Eskilerden destekle, eskilerden öte;
diyelim, korkunun ecele faydası olmasa da,
eklene eklene ifşa ile inşa
bir sağlam kanıt-yapı için
DeVAM vardır
ki bunun da ilerisi ecElden soyutlanmıştır.
Bitkilere tutunup, sıkarak fasulye ağacını
yukarı sallanan çocuk;
çevresindeki bir korku sisinin
dağıldığını hayretle izledi
-kendisine anlamsız.
Korku sisi 1 imiş, dağılışı 3 oldu.
Umutsuzlukların dayattığı yerde;
sadece, yaptı, çıktı.
Şu halde, bu işler saçmaysa;
ölüm, olsa da vardır olmasa da;
hayat eğer ordaysa.
Ya da o yoktur da,
yaşıyoruzdur bizler burada.
B.
İki okkalı kıtalı, yerküreden küçük
ama denizleri
toplam Su alanlarımızdan daha büyük
bu yeri
Menfider,*
bir aydan biraz fazla
bir sürede dolaştı.az uz …..
Yukarı ulaşmış olduğunda,
her yer kapkara idi.
Sanırım oraya gece gelmişti?
Gene de yeşillikler bulmuştu
ama ne ‘kibirli fakat iyiliğin çocukları “troller”’
ne “gnomlar”
ve ‘Ne de kısa ama sağlam yapılı
ve ‘gündemdeki sanatçı bile değil zanaatkar’,
demirci “cüceler”’ kalmıştı.
“Kenderler”i de bulalamıştı;
en çok
“Minatourlar”la
dövüşmeyi seven,`ki..
en son istenecek bir şey …`
‘Daha başka ırklar da,
ve hiçbiri..
kalmamış …’
İstisnalar kaideyi bozmaz:
Buraya çıktığının üçüncü günü;
tastamam, kurumaya yüz tutmuş
bir tuzlu su birikintisinin
vardığında yanına,
“Metalik Ejderha”lardan
bir “bronz ejderha” buldu orada.
Ejderha;
Mavi Ejderha”nın da kendini savunucu tarafı
nefesi’ni kullanmaya çalışmış,
başaramamıştı
Zaten savaşmaktan hoşlanmayan
ve işin zeka tarafını kullanmayı edip tercih
sebebine düşmanının eğilen bir türdü.
Ama zaten düşman da yoktu ki.
“Ben dostum…”
demişti Menfider ona.
Sonra çok sevdiler birbirlerini,
Tanıdılar …
Bu zeki ve
karşısını reddetmemeye meyilli
Ejderhayı sevmişti.
Birlikte devam ettiler yola.
Hemen dördüncü gün,
karşılarında “Buz Duvarı” belirdi.
Çevresinde nasıl olmuşsa
az buçuk bazı çiçekler …
Ama hepsi de çok parlak! …
Düşündüler düşündüler,
geçemediler …
‘14 gün burada geçti…..’
o günler zarfında,
Bronz Ejderha’nın sahibi olduğu
Çadırı, tulumları, kabı kacağı kullandılar
–çatal bıçağı hatta.
Gene sabah uyandıkları bir gün,
oturmuş bir köşede
çare döşenirlerken;
gök yarıldı sanki
ve tepeden bir “Beyaz Ejderha” yağdı.
Şimşek gibi indi yere…
Dedi ki: “Burası benim evim! ”
““Krağı konisi” nefes silahı”nı örnek gösterdi onlara.
“Korkun! Korkun ve kaçın.
Yoksa sizi yiyeceğim! ”
Fazla da bir şey demedi aslında,
daha sonra;
“Kromatik Ejderhalar”dan
bu yavaş düşünen tip curcuna.
Küçüktü, onun için belki
zıpkın gibi demin yere inebilmişti –hafifti.
“O zaman sihri de yoktur”
diye düşündü menfider …
:“Bunu ne için kullanabilirim? ” (diye…)
“Hadi size acıdım” diye devam etti
fazla düşünmek sevmeyen beyaz ejderha.
“Geçin gidin…”
Tek kol hareketi yaptı;
Ve sağdan sola, batıdan doğuya veya,
ufuksuzluğa niyet
buz duvarı boylu boyunca açıldı.
Ne biçim yerdi burası.
‘Sanki rüyada.’
Yürüdüler, yürüdüler…
Dört gün falan daha geçmişti;
hafif
çoraklıktan kurtulmaya başlamış
bir alanın az ilerisinde,
yeşilliklere girdiler.. bacaklar aniden artık
-biraz daha sabretmişlikleri…
Aşağı doğru açılan
ve yeşil otlarla bezeli siperlenmiş
bir kapak buldular karanlıklara yayılan.
Mağracının kaskından verdi ona bronz ejderha,
kendininkini de giydi,
‘gene tedarikli’,
aşağı niyetlendiler.
“Ben oruç değilim” dedi menfider.
“İyi, ben de değilim” dedi ejderha.
“gelse bile,
henüz Ramazan gelmedi.”
Işıkları yaktılar sert şapkada.
Çok aşağılara varacak
bir yolun başlangıcına
tutunduklarının bilincindeler mi?
Belli bir süre sonra
nerde durduklarını anladılar,
el fenerleriyle ölçtükleri mağra girdabında.
Altlarından uzayan koskoca bir uçurum
ayırıyordu onları karşı tepelerden.
Küçük bir kıvılcım gördüler sanki ilkin.
O an
Menfider
Ejderhayı yanağından öptü.
Kıvılcım derken ateşe dönüştü
-kızıllık.
“Buralarda büyük bir dünya vardı eskiden”
dedi, bronz ejderha.
Menfider: “Nerde? Burada mı? ”
“Hayır, yüzeyde yani…”
Koskoca bir Prinç Ejderha”
doğruluyordu
karşı tepeliklerde …
“Ben bakmamalıyım buna! ” diyerek irkildi
Bronz Ejderha.
“Şu karşıdaki prinç ejderha da, Tanrıların bir çocuğu
dediler bize.
Onun da bir hazine yığını var.
Dev gibi olana dek büyüyecektir, yaşı daha küçükse;
söyle! Küçük mü? ”:
Gözlerini kapamış ejderha bakamıyordur.
“Neden korktun böyle? ”
“Dedim ya bir ejderha diğerine bakamaz”
“Düşmanları felç etme özelliğimiz
ve düşünmeden saldırmalarını sağlama,
gerekir ise güçten düşürme;
bunlar, ejderha korkusu”
özelliğimizin bir sonucu …”
“İyi, peki sen de mi bu kadar vahşisin? ”,
meraklanıp sordu Menfider.
“..Yanii, gerekirse ‘zayıflatırız’,
ama normalde ‘felç ederiz’ gibi bi şeyler söyledin ya”?
Devam etti ejderhacık, halüsinasyonda gibi:
“Yüzyıllarca yıl yaşayacak o da,
artık çürümüş bu topraklarda hem de.
Zeki ve kurnaz, ve ölümcül
ve keskiin gözleri.
Buraya gelirse,
dişlerine, kuyruğuna ve arka pençelerine
(dikkat etmeli)
; kanatlarına dikkat etmeliyiz bi de! …
büyüleri ve nefesini saymıyorum bile! ”
“Napıyor orda,
o kızıllıklar içinde? ”
diye sordu Menfider. Sakindi.
Korkunç gürültüler yayılıyordu karşı yakadan …
Çocuk Menfider’di
ve buraya geldiğinden beri hiç büyü{ye}medi.
Bir avuç tozda
binbir patırtı kopardı…
“Burasını nasıl bulduğunu ve nasıl bilgilendiğini
biliyorum”
dedi bronz ejder. Devam etti:
“Beni bulacağını tahmin edemedin,
ama gene de buralar hakkında,
iyi kötü, bilgi edinmişsin.
Sebep bu olmalı…
Tabi bu işin gaip açıklaması. Fasülye ağaççı Jack mi
bulup söyledi sana fasülye ağacını? ...
Bir zaman yolcusunun kendi ikizini görmesinden
korkması gibi ürkekleşen draggi haykırdı:
“Hemen çıkmalıyız buradan! ”
“Peki ejderha, çıkalım…”
‘Bir tek yalan söylemeden ve söylenmeden
gelen bir bela ayrılık
bile kafanı kurcalasın neden,
bu kadar sevmedikten
sevilmedikten sonra, ölesiye! ! !
......’
Dışarıya
aynı kapıdan, aynen çıktılar.
Yorulmuş olan dragon,
“Az uyuyacağım” dedi.
Durr demeye kalmadan
yattı yeşilliklere uyudu.
‘Uyumak bir nevi rahatlatacaksa da,
Uyanman daha canlılık verici olacak.
Sen yaşamayı hak ediyorsun,
ölmen fuzuli değil kemirici-zararlı.
Bunu sen de biliyorsun.
Düşün!
Düşün ……
Uykunda düşün ………….
Uykunda bile düşün.’
‘Lanet olmasın!
Bunun için Descartes’tir Cheshire Kedisi düşünlere,
Yoksa ne için be! ..........
Yoksa ne için?
Yan yan gelinince,
düşünmeye ne ihtiyaç ……..’
(Az fevri …..)
Limon sineği gibi
periler
çıktı
o
an …
Hepsi havayı doldurdu
artık
Ölmek için unutulma gereğim yok.
Yalan olmayanla
yalanı ayırabilirm.
Beyaz yalanın
doğruluk politikası bile iticidir.
Politika yoktur.
Ama ya lanet olsun,
bu sefer?
B.a
Bir ev inşa etti,
buradaki eski alışılmışlıklar yapılarının
çevredeki bazı yıkılmışlıklardan
-küçük bir tahta ev.
Kapının yanına kurdu onu,
Jack’in fasülye ağacının.
‘Kim bu Jack! ? ’
kim bu 3.tekil …’
Uyuyan Güzel’in soluklarını sayıyor
ya da horultusunu.
çepçevresine ulaşabilen kurda kuşa kuşlar şanslı;
ama hala,
yüksekte olduklarından! !
Çünkü bronz draggi gibi
onlar da kendileyin kendileri
Ve ama bunun anlamını biliyor olmalılar?
Sıkıyor Menfider, avucluyor
ağacın yukarı ulaşmışlıklarını,
kolluyor sanki havayı
ve havanın meleklerini J. Donne’nin;
aşağı ineceğinden HÇÇ değil.
Aşağısının
bir uçurum olmasından
da değil artı–bir ayrıntı …
‘İlkbaharda saat sıfır noktası,
Yazda ise bir adım ileri, sabaha karşı 1. Nisan 13,
Doğmak lazım
“Doğum günü çocuuu”
Sıkışmışlık başağrısı.
Su uğraşısı …
Ekmek ya da emek: Ey, cırcırböceği! ! sen ki
Emeğin arı, duru tescili;
E, az da ‘hayat’ gerek! ! !
Yaşamın kurutulmuş hali yanımıza gelsin.
Bir eller
O Bir gözler olduğunda yine yeni
-aperatif katığı-
Hayat’ın yeşermiş hali
Yaşamak-buluşacağız …’
‘Eylem
Kıkırdasın.
Sinirlenmeden susarak başlamak.
Ama kıkırdasın.’
‘Yükselenini açıkla! ! ! ! ! ! ? ? : Arsıza
ben gibi, dedirttin sonunda……
‘Biraz da’ diyen kim ve kimidi.
Hep şans hep şans olmaz ki.’
B.b
Bedevi gibi geçişken çöl hayalleri başladı.
Benzinin otomobil sarstığı bir kayıp otobana;
Hizadan, o otoyoldan uzunlamasına bakmak sanki …
Kıpırtılar, dalgalanmalar,ve kum.
Ama çatlamış toprak. Kayalar gibi …
Saat öğlen on ikiler midir?
Gene sıcak.
Ve gündüz artık.
Göründü uzaktan,
ufuktan doğru yaklaşan…
Sırtına asmış taşıyor dev kazanını,
Menfider’in yanına gelince daha belli oldu.
Bakırın kapağını açtı.
Hiç de,
insana yaklaşan
Bir kahine kalaycısı, normal değildi.
“Gnur Ana, benim” dedi.
“Bir bir söyle, tutup sakladığın dileklerini.”
“Kaybettiklerini, artık muhafaza etmediklerini söyleme;
İzledim çünkü aynadan seni.
Acımadın pek başarısızlıklara sevdiğinden başka,
Gördüm
-senin başka uygulamanı istemiyorum;
Seni düşünüyorum.”
“Hala geçerli olan şeyler var” dedi bizimki.
Devam etti Gnur,
“Ne kastettiğini biliyorum.
Gene israrlısın
ve aynanın ötesinde sanıyorsun
hiç değilse.
Öyle ya da öyle değil
Ama öyle olan şeyler var
Ve sunarım istersen bunlardan sana.”
“Kar Kraliçesi, Andersen’i bulabildi mi; Gnur Ana? ”
“Bunlardan sana ne!
Romanı yazanla romandaki başrolcü,
Ayrı ayrı şeylerdir;
İki dünya, gene de ayrıdır.”
“Siz ise bir olmalıydınız;
yani tahminim anlamınca, olmalısınız;
Öyle değil mi? ”
“Aksiyse bunun, ki ve hala meraktaysan
Başrol oyuncusunun
Yazarını bulup bulamadığı hakkında;
7 parçadan oluşan bu hikayenin
Tamamını da çözmeli
ve birleştirmelisin
Bilmek
Ve sonra da, dileyecek olursan hala,
Çareler üretmek için.”
“Uyandırmanın en iyi yolu,
Yanına gidip söylenmek
-her zamanki
Bir şekil”
Diye hayıdlandı
..fısıltıvari,
kendince, Menfider.
“Gizler fazlalaştı…’
Aynadan açılan
Bir dilekler kuyusu bulacağını
Anlattı ona Gnur:
“Oraya gene de taş atma Menfider,
Ani, toynaklı belirtme kendini,
Az okşa.
Ama kendini anlatmak için
Hiçbir fırsatı da kaçırma.”
“Biliyorum
‘ilk gelen bir şans’ ile
Aynı şey olmadığını burçların”
Ve aynı şey olmadığını,
Bu ‘ilk gelen şansla gelen sevdiceğin’
Planlı giden bir mutlu sürece
Sadık kaldığını sonradan;
Şanstaki talih ile talihteki şans
Ve talihteki el…”
Diyerek onayladı salladığı kafasıyla.
‘Her ‘zaman’ bir şans olduğunda ise,
Her şey de burca dönüşüyor
Ya da dönüşebiliyor’
C
Küçücük kum taneleriyiz.
Ve bu evren,
küçücük bir kum tanesi;
nicelerinin yanında.
henüz oluşmuş ya da oluşmamış
-görüntüsü
şu ki- üst sisteminin..
içince oynaşıp duran.
Potansiyel ve aktive
olmuş hallerimiz'le
sürüklenip gidiyoruz
zaman okunun ilerisine
psikolojik okun hünerini
hayatın üzerine
kendimizden kendimizi soyutlarcasına
insafsız,
yıka yıka...
Gerçek nedir
ya da varolan nedir.
Henüz gerçekleştirmediklerimizle
ve gerçekleştirmiş olduklarımızla
hayat bir bütün ise,
geriye kalanları
avuçlayacak
yumuklaşmaya başlayan
parmaklarımızdaki
sezilgen
şefkat de bizden sorulacak
Kumsalda oynuyordu iki çocuk.
Sıktı kumu, heyecanlı ama arsızcasına, biri
ve hemen büyüdü.
Denizler birden geri çekilirkendi
diğer çocuğun
gevşetmesi kendi avcundaki kumları,
ıslak kumları
-henüz durgun
kenarında denizin...
Ve o
üstün bir hayalgücü kazandı
sarmalanmış mı? yılan ağacından
vadedilmiş cennetin
-diğer,
sıkılan kumların...
Sonra;
Dünya,
ya 6 gün,
ya hiç
ya hep
Sıkılan kumların, sarmalanmış yılan ağacının...
'Ve ama onun tepkisi kendi tepkisiyse,
yılan ağacı da yoktur.'
'Ama bu da bir aldatmacadır belki kendi içinde,
doğruyu bulmamız sürecinde'
diye düşünen o 2. çocuk olmalıydı.
İlk çocuk hiç olmamıştı;
sanki,
imajlardan bir hayalin
gerçeğe aktarılması gibi.
Savaşların bir görevi
bu dünyada olabilir mi
hiç....
Görev nedir?
İhtiyaçlarımız, var mıdır?
İlk çocuk hiç olmamıştı.
Bu yolla,
dürüstlük bile olsa adı bir politikanın,
bunun yumuşatılması
mümkün mü.
Çünkü beyaz yalan bile haytacadır
suçluysa diğeri.
'Faydalı şeyler mi bunlar,
bu sorduklarımız? '
diye düşündü sonra
o 2. çocuk gene...
Daha kaç kere daha çabalayacak.
1.sinin
o görüntüsü bile kalmadı,
kara kuru bir eyleme geçti yeryüzünde.
Meydanda bir savaş görüntüsü,
ardından gelen
bir sürü masum bakış,
ama düşünüş de...
Fazlalıklar sarkıyor gibi
iyiliğin sorumlu pençelerine.
İlk hayalet çocuktan
da önce 2. çocuk olmalıydı o halde.
Ay da düşünebilir
sıradışı dolunlarda
denizlerin med-cezir'inde.
İşte hayal işte çaba, işte dünya.
Açıklamalar:
A bölümüne dair ek not:
Umudun hiç görünmediği yerler vardır. İlerlemeli İnsan –farketmez. Güneşin vur kaçları, çekim/basınç ip çekme yarışında onun, sessiz görünen ama yılmayan bir sabırdan hünerini alabilir. Bu çeşit sessizlik, sinsi de değildir. Ve güneşler tekrar tekrar aynı haliyle doğmuşo olur. Hem daha büyük ve ama hem de daha uzun ömürlü. Enerjisi yaşını kısaltmaya muktedir olmayan …
Umudun olmadığı yerlerde de ilerlemeli insan. Yeniden gelir.
Tekrar umuda ulaşacak, hem de en gerçeğe giden bi yolda bu sefer. Ve böyle böyle arttırır insan (kendisinden) (gizli/CE bilgi) akın
*Bir yer daha vardı bir metin belgesinde, ama silinip gitti yanlışlıkla. Bu açıklamayı aklımdan yeniden yazdım, pek farkı yok ilk şekilden. Ama ikinci bir ek laf daha vardı onu hatırlarsam yazıcam. Neyse ki şiiri almıştım tabi, o silinmedi. Ama açıklamayı da aldım uçmadı sayılır gene –de.
Buradaki bilgilerde bana ilham/ background olan http://www.geocities.com/ardacakir/reference/races/dragon.html ve www.eksisozluk.com (krynn) ’a teşekkür ederim.
Daha geniş bilgi kısmını da asıyorum antoloji’ye.
Bu şiir A bölümünün ilk kıtasıyla öyle başlamıştı ama (daha) hikayeye döndü. Kendi kendini çoğalttı.
*türetmece.
Helingen şiirim vardı bi. Sonlandırılış geldi oralara oturdu, az benzedi. Ama tabi içindekiler farklı.
Baya bi benzemiş. Orda da şiir sonu böyle keskin bitebiliyordu. Ama kıtalar falan önce bir dizeler topluluğuna falan gelip dayanıyordu ki o da
Bir bitmeyişteki süredurumuydu. Ve ki şiirin asıl bitiş noktası da oydu. Adam ağacın yanına gidip oturuyor. Hellingende de hapishane hücresinde falan kalmayı seçiyordu az bi süre için,
Çıkcandan emin/çıkarılacağından.(not, bu son üç dör satırı yazmam “B.b” bölümünün başlamasından önce oldu)
Hikayenin ilk bölümü belki devamı gelebilir. Gelirse, aynada bulacağı dilekler kuyusu ve başka şeyler olacak orda.
C bölümüne dair:
böyle gelişti, bir doğaçlama oldu gece. sevgiler
gene göz atıcam
başlığın adının öyle oluşu ayrı bir anlam taşımıyor pek, sadece tatilden geldim ondan öyle koydum.
sevgiyle can dostlar
Kayıt Tarihi : 21.8.2007 04:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!