Bir Nuh tufanına asılı kaldı hüzünlerim,
Kentin yaralarını örterken türküleri ölümün,
Ağlayan bir çocuk kekemelikten emekli oldu yüreğimde,
Yüreğimde korkuyu sarkıtan dallar çiçek açtı korkusuzluk,
Hayat öyküler labirentiymiş eşkıya mekânlarında,
Her sabah yüzümüze çarpan mezar taşlarıyla uyanırız
Saçlarını uzatmış maviler boğar içimizde yılgı atlarını,
Diz vururuz onurlu bir yalnızlığın mihrabına
Kazan, kazan dökülür üstümüze zulmün saltanatı,
Kimse fark etmez, kimse bilmez, kimse duymaz,
Utançlarını sağlam duvarlarla gizlerler,
Yasal egolarını uygularlar
Evde yemek bekleyen çocuklarından habersiz,
Çocuklar birbirine sormuş senin baban ne iş yapar
Biri şöyle demiş benim babam Eminönü’nde hamal
Diğeri az bilmiş haliyle, bizimki Bayrampaşa’da
Ölü adam resimleri getirir her gün eve çuval, çuval
Geceleri bağırır, eşek gibi yatar, domuz gibi kalkar
Annem her sabah ardından öküze bakar gibi bakar,
Tebessüm hiç düşmemiş bu adamın yüzüne,
Bu adamın yüzünde garip bir akrep dolaşırmış simsiyah rengiyle
Adamın boğazı örümceklenmiş diyorlar ölü eti yemekten
Şimdi sevda şiirlerini afişliyorum gökyüzüne,
Hey başkaldırı iyi ki sen varsın yüreğimizde
Kayıt dışı kalsın dosyalara düşmeden infazlar
Beyaz gelincikler intihara adres aramasın her eylül sonrası
Yıkılsın eylülizmin duvarları kahrolsun eylülistler
Şimdi dağların yorgunluğu çökmüş savaş sonrası yüreğimize,
Göklerde kıyamet var kral yaptık yerde kargayı, yani
Uzun lafın kısası, geniş parklarına çekildik hüzünlerin.
Kayıt Tarihi : 25.3.2007 21:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!