EĞİTİM ÜZERİNE YAZILAR
Eğitimde yapılan yanlışlar
2
Eğitimi allak bullak eden değişiklikler, denenmeden yapılan değiştirmelerdir. Bu tür değişikliklerle yazboz tarlasına döndürülen eğitimden iyi bir sonuç beklemek hayal. Birkaç başıbozuk bürokrat ve bakanlıkta kendini göstermek isteyen akıl danelerin, bol maaşlı uzmanların işin mutfağından uzak, hiçbir ön araştırma yapmadan aldıkları kararlar eğitimi bir uçurumun kenarına sürüklemiş, oradan aşağı yuvarlamak için fırsat kollamaktadır.
Siyasetin de parmak attığı bir alan olan eğitim bir milletim kaderiyle oynamaktadır. Siyasiler, karanlık odaklar, kendini bilmez bürokratlar, burnu düşse almayan uzmanlar eğitimi felç etmekten başka bir şey yapmıyorlar aslında. Bütün bu çok denklemli etkilerin allak bullak ettiği eğitim bu gün ortadan kalkmak üzere felçli bir hastadır, ona yapılan her yanlış müdahale sonunu hazırlamaktadır.
Bütün bu yanlışlar boş, cahil, kültürsüz ve saygısız bir gençlik yetiştiriyor artık bu eğitim. Bu gençlik artık hiçbir işe yaramayan, elinde bir diplomadan başkası bulunmayan, işe girmek için torpil aramaktan başka bir yol bulamayan, bulunca da iş beğenmeyen, beğenir yerleşirse iş yapmayan ve ayrıca verilen maaşı beğenmeyen bir gizli işsizler ordusunun neferi olmaktan ileri gidemeyecektir.
İşte eğitimimizin hali pür melali budur ve bu gün idarecilerin kara kara düşünmesi gereken nokta da bundan başkası değildir. Bu gün y ve z kuşaklarını yetiştiren bu yazboz tahtasına çevrilen eğitimdir. Ve bu gençlik kuşakları bu gün bazılarının kötü emelleri için nasıl kolayca kullanılabiliyorsa, yarın ne yapacakları, hangi kötü emellilerin hangi amaçları için kullanılacağını bilmek o kadar da kolay olmayacaktır.
Herhangi bir şeyleri ve herhangi bir konuda herhangi bir düşünceleri de yok bu gençlerin. Eğ itilmişlikleri de yok. Aksine yanlış yerlerde kullanılmaya hazır bir şekilde kurgulanıyorlar ve bekletiliyorlar.
Özellikle hemen hiçbir şey öğrenmeyen, hatta öğrenmekten nefret eden, hemen hiçbir şey okumayan ve okumaktan nefret eden bir gençlik bu. Araştırmayan ve araştırmaktan nefret eden bir kuşak yetişiyor. Fast food yemekten, eğlenmekten ve kavga etmekten başka bir şey bilmiyor. Cola içmekten bira içmeye oradan içki ve uyuşturucuya terfi eden ettirilen bir gençlik.
..
EN BÜYÜK MESELEMİZ
Ülkenin Geleceği ve Gençlik için Yapılması Gerekenler
Arkadaşlarla konuşuyoruz. Büyükşehir Belediye başkanının kardeşi de orada.Eski bir genel müdür. Gençlik elden gidiyor. Evet. Zenginleşme ile birlikte dünyevileşme ve sekülerleşme aldı başını gidiyor.
Geçen hafta iki belediye başkanını da ziyaret ettik. Her iki ziyarette de daha önceleri yapmadığım bir şey yaptım. Gençlik üzerine düşüncelerimi söyledim. Bu konunun düşünülmesini gençlerin kötü gidişten kurtarılması için gençlik merkezlerinin daha kapsamlı ele alınması gerektiği, gençliğin enerjisini doğru yolda sarf edebilmesini, arta kalan zamanlarında aynı mekan ve ortam içinde kültüre ve sanata yöneltilmesini, bu çalışmada belediyelerin sivil toplum merkezleriyle el ele vermesi gerektiğini aktardım.
Bu gençlik merkezlerinin spor artı satranç ve dama gibi zeka oyunlarını barındıran salonları yanında, okuma salonları, seminer ve tartışma salon ve ortamları olmalı, aynı ortamda ibadet mekanlarının bulunması ayrıca konferans salonları bulunmalı, buralarda periyodik okuma çalışmaları seminer ve konferans faaliyetleri, tartışma, bilgi ve kültür yarışmaları, sanat eğitimi verebilecek ortamların oluşturularak gençlerin yeteneklilerinin sanata yöneltilmesi gerektiğini kısaca anlattım.
Ayrıca bu merkezlerin okullarda eksik bırakılan eğitimlerin tamamlanması ve desteklenmesi amacıyla gönüllü eğitim çalışmalarının yapılması sağlanmalıdır. Ancak bu tür faaliyetlerdir ki gençliği bu gün düştüğü başıboşluk, cafe ve avm ortamlarından biraz olsun alacak, facebook ve tweet kültüründen kurtarabilecek onların kötü alışkanlıklardan kurtulmasını sağlayacak, kendine güvenen, düşünebilen zamanını iyi kullanabilen, içinde bulunduğu cemiyet için yararlı bireyler haline getirilebilecektir.
Ülke çapında güzel bir planlamayla büyük çalışmaya ihtiyaç var. Gerek gönüllü kültür teşekkülleri gerek devlet kurumları ve hükümet, gerekse belediyeler bu konuda çalışmalar yapmalı, bu konuda acil tedbirler ele alınmalıdır. Kayıp bir gençlik istemiyorsak y ve z kuşaklarının yıkıcı etkisini azaltmak, asımın nesline kapı açmak zorundayız. Bu da ancak bu kurumların işbirliğiyle olacaktır. Aksi halde benmerkezci, bencil egoist ve hedonist bir nesille karşılacağız ve bu nesil ülkenin geleceğini tehdit eden unsur olarak karşımıza çıkacaktır. Hiçbir değer eğitimi, almamış, kitap okumayı değil herhangi bir dergi ve hatta gazete kültürüne bile sahip olmayan, elinde telefonu ünlü harfleri yok sayıcı mesajlarla gününü gün eden, hayatı kafe, AVM, ve sinema çevresinde geçen bu gençlik, ne anne baba tanımakta, ne büyük ve yaşlı tanımakta, ne saygı ve sevgi bilmekte, ne mukaddes bilmektedir. Ne ezan, ne namaz bilecek, ne cami ne mescid tanıyacak, ne kutsal kitabı bilecek, ne kutsala ve inançları saygı gösterecek. Tek bildiği yemek içmek ve eğlenmek olacak. Bu neslin ülkenin geleceğini felakete götürmesi muhakkaktır.
..
SEKÜLER EĞİTİM VE BONZAİ
Yıllardır sürdürülen seküler eğitim gençleri Bonzai ’ye yöneltiyor artık dün sadece sigara ile mutlu olan gençlik, sonra biraya alıştırılmış, bira alışkanlığı alkol tüketimine yöneltmiştir. Alkol tüketimiyle yetinmeyen gençlik daha sonra esrar ve eroine alıştırılmış, ardından Ektasy ve en son olarak da Bonzai ’yi keşfetmiştir.
Maddi eğitimden bir türlü manevi eğitime geçilemedi. Medreselerin iflasından sonra batılı anlamda kurulan yeni mektepler batıcı bir zihniyet, Hristiyan öğretisinden dışlanmış ama İslami bir veçhe kazanamamıştır. Yetiştirilmek istenen gençlik pozitivist bir bakış açışıyla yönlendirilmiş, dini ve moral değerleri dışlayan bir eğitimin temelleri atılmıştır.
Bu eğitimin oluşturduğu nesillerin batıcı, dini değerleri önce önemsemeyen, giderek dışlayan bir kimliğe sokulmuşlardır. Gimnazyum’u: çıplaklık anlamına gelen beden eğitimi ve batılı teist müzikle yetişen gençlik hazcı bir kimliğe bürünmüştür. İbadetten uzak tutulan nesiller din derslerinden hayata bir değer katamamış, kendini dünyevi hazların emrine vermekte gecikmemiştir.
Halkın düşünce ve duygu dünyasından kopuk yetiştirilen nesiller halktan tamamen koparılmışlar, öğrenim görmüş gençlikle halk arasında büyük bir uçurum oluşmuştur. Bu uçurum gençliğin dünyasını alabildiğine yapaylaştırmıştır. Bu yapay dünya mutluluğu Allah inancı ve ona ibadette aramayıp dünyevi zevklerde aramış, bir müddet sonra kendisini Bonzai çukurunda bulmuştur.
Müfredattan inanç değerlerini kovmuş bir milli eğitimin vardığı son nokta burasıdır. Kılık kıyafet zorunluluğu ve askeri disiplinle verilen eğimin insanın iç dünyasını alabildiğine yalnızlaştırdığı açıktır. Ruhları aç bu nesillerin bedenleri doyurulmaya çalışılmış, bu doygunluk onların mutlu olmasına yetmemiş, mutluluğu zevkte ve uyuşturucuda aramıştır.
Üstüne üstlük Darvinist felsefenin yaratılışı inanç değerlerinden ayırması gençliği nihilizme sürüklemiş, en son felsefe dersleriyle büsbütün dünyası materyalist eştirilmiş, uçurumun kenarında bir başına bırakılmıştır.
Bu anlayış ülkemizi ve insanlarını İslam medeniyet bütününden koparmış, batı medeniyetinin bedbaht ve buhranlı dünyasına eklemiştir. Bu buhranlı dünyada kendine sağlam bir yer edinememiş gençlik kendini uyuşturucunun kucağında bulmuştur.
..
İNSANLIK ÖLDÜ MÜ?
Dün izlediğim bir haber bana bunu düşündürdü. İki kız annesini planlayarak öldürdü. Bu nasıl olur. Öz evlattan düşman nasıl yaratılır. Doğurduğu ve nazla büyüttüğü merhamet timsali annenin merhametle dolu olması gereken kız evlatları canavara dönüşebilir öz annelerini canavarca öldürebilirler miydi?
Bu da mı olacaktı dedirten ve akıllara hayret veren vahşet insanlığın ne kadar yozlaştığını hatta öldüğünü göstermiyor mu? Biz bunu hikâyelerde dinlerdik ve anne merhametinin boyutlarını anlatmak amacıyla örneklenen bir fıkrada dillendirildiğini görürü, bu fıkranın a apriori bir örnek olduğunu gerçekte olmayacağını bir duyguyu anne merhametinin boyutlarını anlatmak için kurgulanmış olduğunu düşünürdük.
Hikâye malum. Çocuk annesini bıçakla yaralar, bıçak annenin ciğerini parçalar, bu arada oğlanın eli bıçaktan zarar görür de oğlan bıçağın elini yaralamasıyla elim diye bağırır, anne ciğerindeki bıçak darbesini hiçe sayar, oğlum sana ne oldu diye kendisini bıçak darbesiyle öldürmeye azmeden oğlunun bir anlamda katilinin üzerine kapanır.
Evet, evet durum tam anlamıyla bir fecaat arz ediyor. Dün büyüklerine saygı göstermeyen, hayatın yemek, içmek, eğlenmekten ibaret olduğunu sayan, hiçbir manevi değer tanımayan bir gençlik yetişti. Kutsal değerlerin hiçe sayıldığı ortamlarda yetişen bu gençlik eskilerin eyyamcı dedikleri günübirlik eğlenceye dayalı hayatını –kendilerine göre- en iyi bir şekilde sürdürebilmek için sınır tanımaz bir hale geldi.
Her istediği karşılanan, istekleri önünde sınır tanımayan bu gençlik önündeki engelleri aşmak için Makyavelist anlayışla her şeyi mubah telakki etmeye başladı. İşte anne baba rızası peşinde koşan gençlikten anne –baba düşmanı, hatta katili bir gençlik doğdu, büyüdü ve yetişti. Şimdi de kendi zevkleri için her şeyi yapmayı zorunluluk haline getirdiler.
Bütün dünyayı saran bu yeni hayat tarzı insanın hayvandan aşağı bir yaratık hale geldiğinin resmidir ve bu gidişin sonu felakettir.
Yıllar önce büyüklerine yer vermeyen gençliğin ilk örnekleri oluşmuştu. Bunlardan biri de -itiraf etmekte biraz zorlanıyoruz ama- belki de bizdik. Manevi eğitimi ihmal edilen, değerler eğitimine alınmayan her genç gibi biz de bu olaya kendi açımızdan bakıyor ve ilerleyerek aşırılaşan bu davranışın buralara geleceğini ve bizi tehdit edeceğini kestiremiyorduk.
Bu gün ne yiyeceğini, ne giyeceğini, nasıl eğleneceğini şaşıran bir gençlikle karşı karşıyayız. Her şeyi anlık zevkleri için yapabilecek bir genlik bu. Marka giyinmeye alıştırılan, Coca Cola içen, Citos yiyen, elinde tabletlerle gezen, ondan bıkınca ipadlarla sarmaş dolaş olan bir gençlik bu. AVM’lerin üyesi, Cafelerin abonesi, sinemaların daimi müşterisi bu genlik çığırından çıkmıştır. Annelerini öldürmeye varan bu akıl almaz vahşiliğe varan bu katiller sürüsünün daha fazla çoğalmasını engelleyici tedbirler almak için acele etmeli, yeni bir gençlik yetiştirmenin planlarını yapmalıyız.
..
YENİ DEMOKRATİK DÜZEN VE BERABER YAŞAMA AZMİ
2
Bu olay orada kalmamış, tarihi bir kin ve düşmanlığa dönüşmüş, yıllar sonra bile Sünni toplumla ayrışma nedeni olarak canlı tutulmuştur. Aynı ruh Cumhuriyet yönetimine de taşınmış, tek parti iktidarında kanlı bir baskınla aynı toplumun düşmanlık hisleri yeniden canlandırılmıştır.
Cumhuriyet tek-tipleştirişi iktidarına sağlam zemin kurmak için Şeyh Rıza gibi Şeyh Said ve etrafındakileri de katletmiş, kalanları da sürgüne uğratmıştı. Çok partili rejime geçince Dersim isyanı ve Tunç bir el ile bastırma hareketi hep hatırlanır olmuştu. Daha ileri giderek DERSİM adı TUNCELİ ile değiştirilmiş, bu tarihi travma derinleştirilmişti. Şeyh Said isyanı ise hep unutturulmuş, bu isyanın kanlı bir şekilde bastırılışı hafızalardan kazınmıştı.
Hatta daha ileri giderek Şeyh Said ve arkadaşlarından öldürülenler dışında kalan çocuk yaştaki akrabaları uzun yıllar sürgünlerde gözetim altında tutulmuş, çok partili rejimde bu sürgün kısmen terk edilmiş olsa bile gizli servis ve istihbarat birimlerince sıkı takip altında tutulmuştu.
Hem Sünni, hem Alevi camiaya yapılan korku ve sindirme hareketi Cumhuriyetin Laik-Kemalist ideolojik bir kuşak yetiştirme çabasının planlı bir çalışmasıydı. BU PLAN Sünniler üzerinde yıllar süren baskı ve şiddet hareketine dönüşmüş, Sünni halkın din ve ibadet hürriyeti bile hiçe sayılmıştı. Dindarlık yobazlıkla eş tutulmuş, dindar kişiler gerici sıfatıyla lanetlenmiş ve Sabataist medya eliyle linç hareketine tabi tutulmuştu.
Önce Said-i Nursi, sonra Necip Fazıl ve Sezai Karakoç, sonu hapislere varan davalarla yıldırılmak istenmiş, sol aydınlar Sabahattin Ali hapishanede katledilmiş ve Nazım Hikmet hapishanelerde çürütülmek istenmiş, daha sonra vatandaşlıktan çıkarılarak vatan sevgisiyle dolu bir şair vatan hasretiyle diyarı gurbette hayata veda etmek zorunda bırakılmıştı. Erbakan liderliğindeki siyasal İslam kurduğu partiler kapatılıp, siyasal yasaklı hale getirilmiş, solda ise Mustafa Suphi ve arkadaşları Karadeniz’de boğularak öldürülmüştür. Yıllarca bu ülkede komünist parti kurulması yasaklanmış, milliyetçi Türkçü parti desteklenerek bir gençlik tabanına kavuşması sağlanmıştır. Kürt hareketleri ise sürekli engellenmiş, onları 12 Eylül öncesi komünist bir düşünce yapısında terör örgütüne dönüşmesine yol açılmıştı. Baskı altına alınan demokratik talepler illegal yapılanmaya itilmiş, böylece ülkede 10 yılda bir darbelerin yapılması peryodik hale getirilmiştir.
..
KAYBOLAN GENÇLİK
Bu gençlik ellerimiz arasından kayıyor. Mustafa Miyasoğlu’nun romanındaki ‘Kaybolmuş Günler’ aslında kaybolmuş gençliktir. Anne babası Müslüman ve mütedeyyin olduğu halde çocuğu kumarcı, içkici, esrar ve eroin kullanıcısı, hatta ateist olan bir gençlik kesimi oluşuyor.
Laiklik adı altında ladini bir eğitim alan bu nesil, gitgide yozlaşıyor, bozuluyor, temel değerlerini alamadan hüda-i nabit gibi yetişiyor. Bu köksüz yetişen gençlik ülkenin geleceğini tehdit diyor. Tehlike çanları çalıyor artık. Bu çanlar bizim için çalıyor. Hele hele ekonomik kalkınma ile birlikte zenginleşen toplum git gide manevi değerlerini kaybediyor. Bekaret kontrolü yaptırmak isteyen anne katlediliyor. Harçlık vermeyen baba oğlu tarafından acımasızca öldürülüyor.
O halde ne yapmalı. Bir yandan eğitim ve öğretime bir çekidüzen verirken diğer yandan sivil toplum kuruluşları belediyelerle el ele vererek genliğe eğilmeli, onu ahlak ve maneviyat dairesine alacak çalışmalar yapılmalıdır. Çare burada. Aksi halde iş işten geçmiş olacak atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacaktır.
Maalesef sivil toplum kuruluşları belli kişilerin egosunu tatmin etme aracı olmuş, enerjisini boşa harcamakta, beride büyük bir genlik kitlesi heba olmaktadır.
Öncelikle bu alanda projeler üretilmeli, bu projeleri yürütmeye koşullanmış sivil toplum kuruluşları, gönüllü kültür teşekkülleri kurulmalı, ya kurulmuş olanlar revize edilerek belli bir plan ve program çerçevesinde çalışmalara başlamalı, belediyeler bunlara yer ve imkan sağlayarak destek vermelidir.
Bu çerçevede faaliyet gösterecek dernekler öncelikle gençlerin enerjisini boşaltacak spor faaliyetlerine önem vermelidir. Dernek bünyesinde açılacak spor salonlarında bilardo, tenis, pinpon masalarıyla öğrenciyi bu mekanlara çekmeli, enerjisini boşaltan gençliğe dinlenme mekanları sunulmalı, bu mekanlarda uygun okuma ortamları, okuduğunu paylaşacağı tartışma ve düşünce alışverişi mekanları oluşturmalıdır. Ayrıca gençlerin belli bir sanat eğitimi alarak bu yeteneğinin ortaya çıkarılması, geliştirilmesi ve bu yeteneğini ortaya koyması ve böylece kendisini ifade etmesi sağlanmalıdır.
Belediyeler kent ve kasabalarda gönüllükültür sarayları inşa etmeli, bu sarayları gönüllü kültür teşekküllerine ehven fiyatlarla kiralamalıdır. Bu saraylarda konferans salonları, seminer salonları, tiyatro salonları ve müzik mekanları ve resim atölye ve sergi salonları bulunmalıdır. Bu mekanların gönüllü kültür teşekkülleri tarafından ortak kullanmalarının sağlanması elzemdir. Ayrıca bu komplekste kütüphaneler, okuma evleri bulunmalı, ayrıca kurs mekanları bulunmalı, ibadethaneler, hatta hatta o kente yaşayan bilge kişilerin düşüncelerini ulaştırabilecekleri, çalışmalarını yapabilecekleri mekanları olmalıdır. Bu büyük bir projedir ve ancak büyükşehir belediyeleri tarafından inşa edilebilir.
Bugünkü sivil toplum merkezleri bir aşamadır ama lokal kalmaktadır. Yetersizdir. Ancak faydadan hali olmadığı için onlar da devam etmeli, ancak bunlarla yetinilmeyerek bu büyük projeye acilen önayak olunmalıdır. Bu proje genliğin kucaklanması, kuşatılması, ihya ve yeniden inşa edilmesi için acil projedir. Geç kalınmıştır aslında, ama zararın neresinden dönülürse kardır. Yarın kafamızı taşlara vurmamak için bu konuda acil çalışmalar yapılmalıdır.
..
EĞİTİMDE REVİZYON
Eğitimde yenilenme şart. Bu yönetimin olmazsa olmazlarından olmalı. Aksi halde geçmiş iktidarların neden olduğu krizlerin getirdiği İslamcı iktidar ekonomide yatığı atılımlarla milli geliri artırarak toplumun refah seviyesini yükseltmiş, ancak bu yüksek kalkınma ile manevi kalkınmanın at başı beraber gitmemesi yüzünden oluşan yeni X,W,Y,Z gençlik kuşakları iktidarı tehdit etmeye başlamıştır.
Eğer ivedilikle hareket ederek gereken tedbirler alınmazsa İslamcı iktidar kendi eliyle kendi kuyusunu kazmış olacak, maddi kalkınmanın dünyevileştirdiği kesimler tarafından tarihin çöplüğüne gömülecektir. Bu nedenle manevi kalkınma için gerekli şartların oluşturulması, bunun için de eğitimde yenilenme yapılması şarttır.
Bugünkü eğitim halı hazırda zenginleşen toplumda bencil insan oluşturmaktan başka bir şeye yaramamaktadır. Her şeyi çıkar amaçlı düşünen, hedonist, hazcı bir nesil yetiştiren bu bireyler zenginleştikçe eğoistleşmekte, eğoistleştikçe insanlık değerlerinden uzaklaşmaktadır.
Bir yandan teknolojik vasıtaların gelişmesi, diğer yanda zenginleşme kitleleri her iki yandan kuşatmakta, bu iki saik arasında sıkışan, manevi değerlerden yoksun gençlik git gide kendini kaybetmekte, karşı cins ilişkisinden, konformizm sevdasından başka bir şey düşünemez hale gelmektedir.
Ahlaki değerlere bağlı bir gençlik yetiştirmekten başka çıkar yolu yoktur bu yönetimin. Aksi halde madden zenginleştirdiği bu toplum tarafından tasfiye edilecektir. Gidiş o yönedir. Seküler eğitimin vardığı nokta hiçte İslamcı yönetimin idealleriyle örtüşmemektedir.
Gidilen yolda iktidarını kaybetmek istemiyorsa eğer bu İslamcı yöneticiler eğitimde acil tedbirler almak zorundalar. Hem de bu tedbirlerin geçici, palyatif tedbirler olmaması şarttır. Bu nedenle eğitim baştanbaşa revizyona uğratılması şarttır.
Yapılması gerekenleri önceki yazılarda ele almıştık. Yine tekrar etmek gerekirse bugün İmam hatip okullarında yapılan eğitimin ana hatlarıyla bütün okullara yayılması, İmam Hatiplerinse bu alanda uzmanlık eğitimine yönlendirilmesi gerekecektir.
..
Eğitim Üzerine Yazılar
11
EĞİTİMDE ŞEKİLCİLİK ve ÖZ
..
Eğitim Üzerine Yazılar 4
DERSHANE VE OKUL ARASINDA EĞİTİM
Bu dershane nereden çıktı. Okullaşma oranının arttığı 70’li yıllar dershanelerin de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı yıllardır. Kemiyette artış keyfiyette azalmaya sebep olmuş, tam bu dönemde derneklerin kurs adı altında takviye eğitime başladığı yıllardır.
O kurslar bu gün okullardaki eğitimi sabote eder hale gelen dershanelerdir. Dershane sistemi eğitimimize nasıl sokuldu. Eğitim nasıl büyük bir maharetle dejenere edildi. Bu yozlaşma büyük bir planın parçasıdır. Bu plan ülkenin dönüştürülmesi planıydı ve onlara göre büyük bir maharetle başarılmıştı. 12 Eylül’e böyle gelindi, 12 Mart ve 28 Şubat’a böyle gelindi. Ülke kaosa sürüklendi. Ekonomik krizler yaşandı. İç ve dış sömürü odakları planlarını uyguladı. Sömürü düzeni çarklarını sıkılaştırdı.
Düşünmeyen, okumayan, araştırmayan, ezberci, kolayca tahrik edilebilen, kitleler halinde istenilen istikamete sürüklenebilen bir gençlik yetişti. Sözcük sayısı sınırlı bir dile sahip olan, kolayca kullanılabilen, slogancı, eylemci bir kuşak amaçlanmıştı ve bu gençlik ince bir plan içerisinde yetiştirildi, sokaklara salındı. Şimdi bu gençlik kafelerde sinemalarda, AVM’lerde ve sokaklarda, caddelerde.
..
SENDE
Bende bir şey yok ne varsa sende
O günlere geri dönmek sende
Güzellik sende gençlik sende
Hayat sende yaşamak sende
Yaşama sevincini sende buluyorum ben de
..
AŞKA VE HAYATA SONE
Işıkları parlıyor uzaklardan ruhumuzun
Ve sen ruhunun bütün çıplaklığıyla ortadasın
Arınmışsın tüm kirlerinden bu çağın
sen som güzellik som gençlik som aşksın
şehrin ışıkları parıldıyor uzaklardan
bu ışıklar beni yaşama sevincine boğuyor
..
YAZ TATİLİ
Geçip giden yaz tatili zevk vermedi hiç bana. Bir yandan aşırı sıcaklar ve aşırı sıcakların hareketlerimi kısıtlaması yaz tatilimi zehir etti bana. Herhangi bir tatil kültürüne sahip olamamak da cabası. Aileden gelen bu kültür bizde yok. Babam tatil bilmezdi. Yıllık iznini evde geçirirdi. Biraz tembellik yapmak, biraz fazla uyumak ona yeter de artardı bile.
Dedem zaten tatil nedir bilmezdi. O köyde kuran kursunda hocalık yapar, hafta sonlarında eve dönerdi. Kendini tümüyle ibadete vermiş bir Allah adamının tatille ne işi olabilirdi ki. Tatil kelimesi onun lügatinde bile yoktu. Emekli de olmamıştı zaten. Resmi olarak herhangi bir iş yapmamıştı. Çalıştığı kurslarda onun adına SSK yatırılmamıştı. Zaten az bir ücretle çalışır, takdir edilen ücretin bayağı bir kısmını da kuruma bağışlardı.
Babam onun aksine ne yapıp yapıp diyanet kurumuna bağlı bir din adamı hüviyeti kazanmıştı. 25. Yılını doldurur doldurmaz emekli olmuş, emekliliğin tadını çıkaramadan hastalanmış ve çok geçmeden dünyasını değişmişti.
Bense 27. Yılımı çalıştığım halde babamın akıbetine uğramamak için emekli olamıyorum. Oysa dinlenmeye öyle ihtiyacım var ki. Ama emekli günlerimin kabus günlerim olacağı korkusuyla karar veremiyorum.
Bu yaz tatilleri emeklilik günlerinin bir provası niteliğinde oluyor, ama bu provalar bir türlü mükemmelleşemiyor, kötü bir denme olmaktan, emeklilik kararını ertelemekten başka bir şeye yaramıyor.
Düğünden, dost ziyaretleri, özlemli karşılaşma ve toplantılar bana yeterli gelmiyor, öğrencilerimle geçirdiğim o zevkli anların yerini hiç biri tutmuyor. Sabah erken işe gitmek, sınıfa girmek, öğrencilerimin tatlı bakışları, onların sevgi ve sempatisi beni mutlu ediyor.
Geri dönülmez yola girmek bana esrarlı bir yolculuk gibi geliyor, karar vermemi güçleştiriyor, 65 yaşına kadar bu kararsızlığımı sürdüreceğimi sanıyorum. Bu şekilde kararsız bir olarak görevimi sürdürecek, zorunlu emeklilik yaşından sonra ne yapabileceğimi düşünmeye çalışıyorum.
Bu düşüncelerle geçen yaz tatilinden sonra yeni ders yılına hazır psikolojimle emeklilik düşüncesi ve çalışma gayreti arasında gidip geleceğim. Yıllar önce hep 25. Yılımı bekledim. Hiç gelmeyecekmiş gibi düşündüğüm bu 25 yıl bir çırpıda geçip gitmiş, 59 yılı devirmiş, torun torba sahibi olacağım günlere ermişti.
..
NECİP FAZIL VE DOLAYISIYLA
25, 27 ve 29 Mayıs Necip Fazıl ve Dolayısıyla
25.27.29 Mayıs günlerinin her birinin ayrı bir anlamı var bizde. 25 Mayıs Necip fazıl Üstadımızın doğum günü, 27 Mayıs meşum zulmün başlangıç tarihi, 29 Mayıs ise kutlu fetih günü.
İki kutlu gün arasına girmiş bu zulüm günü tarihimize kara bir leke olarak vurulmuş utanç günüdür. Bu utancı temizlemek bu milletin boynunun borcuydu ve temizledi inşallah. Ancak hala içimizdeki darbe heveslileri tükenmedi. O millet düşmanları hala diş bilemeye devam ediyor, en ufak bir fırsatta milletin boynuna yağlı ilmeği geçirmek için hazır bekliyorlar.
..
EĞİTİMİN AMACI
Eğitimde yıllardır bitmeyen sorun amaç sorunudur aslında. Eğitimde amaç konusunda fikir birliğine varmak gerek. Her ne kadar kanunlarla belirlenmiş bir amaç varsa bile toplum olarak bu amacı ne kadar kabullenmişiz bunu sorgulayalım.
Bu amaç kime nasıl sorularak hazırlandı bu pek belli değil. Bu amacı kim belirledi ve neye göre belirledi. Aslında bu amacın belirlenmesinden çok eğitimin insan yapısına ne kadar uygun, toplumsal değerlerimize ne kadar yakın bunun öncelikle soruşturulması, sorgulanması gerek.
Küçük bir azınlığın tek parti diktasından beri sürdürdüğü bürokratik yapının halka hemen hiç sormadan onun değerlerini kaale almadan dayattığı bir amaçtır ve toplum yapısı ile doku uyuşmazlığı barındırmaktadır.
Aslında bu amacın belirlenmesinden başka bu amaca uygun bir sistem arayışına girmek gereklidir. Öncelikle biz toplum değerlerine uygun bir eğitimde amaç sorgulamasına girişelim:
Biz öncelikle eğitimle neyi amaçlıyoruz. Anane babasına saygısız, içki kumar parası için anne babayı darp eden hatta ölümlere varan yaralamaya yol açan davranışta bulunan gençlik mi? üç kuruş için yaşlı bir insanı döven hatta öldüren, çantasını almak için yolda yürüyen bir kadını yaralayan insan tipi miydi aradığımız?
Esrar eroin bağımlısı bir zavallı gençlik mi amaçlıyoruz? Bankaları hortumlayan insan tipini mi amaçlıyoruz? İki yüzlü hatta bin bir yüzlü, çıkarcı, yalancı sahtekar dolandırıcı bir insan tipini mi hedefliyoruz? Amacı için bütün araçları mubah sayan bir karakter yapısı mı hedefliyoruz? Kendini dindar addettiği halde büyük amaçları(!) uğruna her yolu deneyen ve bunu dini referans göstererek yapan bir kişilik yapısı mı gayemiz?
İşte tüm bunlara hayır diyorsak bunca negatif varsayıma karşın pozitif teoremlerimiz ne olacak? Milletin değerlerine uygun bir nesil nasıl yetiştirilebilir? Bunu nasıl yapabiliriz? Biz şimdi bunu irdeleyeceğiz:
..
EĞİTİM ÜZERİNE YAZILAR
3
Eğitimde Devrim Niteliğindeki Çalışmalar
..
EY
Ey benim yeni aşkım
Uzun boylu kısrağım sen gitme
Çiçekler gibi aç eski hatıralar gibi kal
Islak saçlar gibi kal serin baharlar gibi kal
Esrik güller gibi kal uzun yazlar gibi kal
Sesini karanlıklara sal
Ey benim yeni aşkım
Uzun boylu kısrağım sen gitme
..
19.04.13
Sabah belediye otobüsü beklemek. Ondan önce gazetemi aldım. Her gün değişik bir gazete alıyorum.
Cuma günleri Zaman. Salı ve Cumartesi Star, bazı günler Yeni Şafak ve Sabah. Arada Bugün, Haber Türk ve Akşam…
Yıllarca Yeni Devir aldım. Ondan önce ta ilk günlerinden Milli Gazete, daha önceleri yok. Benim gençlik yıllarım büyüklerimin satın aldığı Mehmet Şevket EYGİ’ nin Bu gün ve Sabah gazeteleri. Daha sonra Türkiye ve zaman gazetesi abonelikleri. Ardından Yeni Devir ve Akit aboneliği…
Dergilere gelince önce babamın takip ettiği Ufuk –rahmetli o zamanlar Süleymancılar’ la birlikteydi-
Sonra Kadir Mısıroğlu’nun Sebil ve daha sonra Diriliş. Milli Türk Talebe Birliği’nin Milli Gençlik dergisi Hisar, Yazko, Türk Edebiyatı. İşte benim takip ettiğim neşriyat. Düşünce hamurumu bunlar yoğurdu. Ha Tohum, Diyanet, Hak Ses dergileri de cabası. Daha sonraları İslam, İlim ve Sanat yetişkin olduğum zaman okuduğum dergiler. Varlık, Gösteri, Edebiyat dergileri de cabası.
Dergi koleksiyonlarımı bir öğrenci yurduna bırakmıştım. Depremde yıkılan yurt binasının enkazında yitip gitti bu servet.
Bir sürü kitap alırdım gençliğimde. Yemez içmez tüm harçlıklarımı kitaba yatırırdım. Babamın ‘ bu kitaplar yerine tuğla alsaydın şimdiye ev yapardın’ deyişi kulaklarımdadır.
Kitap okuma bende çok eski bir hastalık. Sınıf kitaplıklarından kitap alarak başladım bu okuma işine.
Sonra yollardan topladığım gazete parçacıklarını okuyarak sürdürdüm. Eve gelen gazete ve dergileri somurarak okudum. Lise yıllarında kitapları satın almaya başladım. Kütüphanelerden kitap alışkanlığım hiç olmadı. Ama arkadaş ve dostlarımdan aldığım ödünç kitapları bir çırpıda okuduğumu hiç unutamam.
..
Y KUŞAĞI VEYA YAKLAŞAN TEHLİKE
Nerede kütüphaneler nerede Y kuşağını kurtarıcı projeler. Nerede din ve ahlak eğitimi. Nerede idealizm. Nerede inancı uğruna yaşayan gençlik. İslamcı gençlik gitgide eriyor. Dünyevileşiyor.
Gençler yaşlılara yer vermiyor, fakirin halinden anlayan yok. Trafikte canavarlaşan, birçok değeri alt üst eden bir nesil yetişiyor. Face tweeti nesli. Her şeylerin 140 karaktere sığdıran zavallı kuşak. Cafe' lerde boy göstermeyi marka giyinmeyi, hızlı araba sürmeyi, fast food yemeyi avm' lerde hayat geçirmeyi, sinema kültürlü, pop ve topçu, uzun saçlı top sakallı hiçbir şey hakkında bilgisi olmayan slogancı bir güruh geliyor. Bu nesil zorluyor kapıları. Giderek artıyor sayıları. Önlem alınmazsa binlerce gezi parkı olaylarına malzeme yapılacak, sokaklarda yakıp yıkacaklar, camilerde ö, cami bahçelerinde öpüşecekler.
Vatan sathını bir eğitim yuvası yapmadan, fakiri zayıfı gözetmeyi, sanat ve kültürü, erdem ve inancı bayraklaştırmadan kurtaramayacağız bu nesli. Gençliği kültür ve bilim dünyasına dâhil edecek büyük projeler gerek. Kentleri beton yığını olmaktan kurtaracak yeni projelerle birlikte doğal hayatı her yerinden kucaklayacak yeni kenti kurmadan bu gençliği bulamayacağız. Milli değerleri her köşesinde anıt gibi yükseltmeyen bir ülke kendi insanını yetiştiremez. O halde önce yeni mimari sonra yeni sosyal kurumlar ve eğitimde yapılacak kendine dönüşle sağlanabilir ancak bu. Bunun için düşünsel planda büyük araştırmalara ihtiyaç var. Sonra ortaya çıkacak büyük eserler ışığında yapılacak sempozyumlar, paneller tartışmalar yolumuzu görmemizi sağlayacak.
Osmanlı ve Selçuklu ekseninde geliştirilecek bu yeni gelişimin ilk çalışmalarını acilen başlatmalı yönetim. Cami çevresinde bütünleşecek sosyal kurumların şekillenmesi ivedilikle gerekli. Sanata kültüre yapılacak yatırımlar o alanlara rağbeti arttıracak gençliği pop kültürden klasik kültüre geçirecek, eğitimde kantiteden kaliteye geçilmesi, her mahallede kurulacak mahalle konaklarında açılacak spor ve kültürel mekânlar yeni bir gençliğin oluşmasını sağlayacaktır. Bu alanda iş aslında sivil toplum kuruluşlarının önünün açılmasıyla sağlanacak her il ve ilçede yapılacak gönüllü kültür teşekkülleri sarayları mahalline ışık saçan bir meşale olacaktır.
Tekkeleri ve zaviyelerin yeni bir mimari ile neşv-ü nema bulması halk eğitiminin öz mekânları olarak çekirdek oluşumunu sağlayacak. Orada kozasını örecek ipek böceği kozasını toplum yapraklarıyla beslenerek örecek ve ipeksi kumasını örecektir.
Vakıf ruhunun yeniden diriltilmesi, vakıfların bazılarını zengin etmek halkın Allah için yaptığı bağışları ailenin mülkü haline getirecek durumdan kurtarılması, onun yerine kanun kontrolünde şeffaf ve sosyal amaçlı hale getirilmesine çalışılmalıdır.
Daha söylenecek çok söz yapılacak çok iş var. Ancak buna yönetim erkinin sahip çıkması ve Hitlerin 10 senede Alman milletini yönlendirmesini ters örnek alırsak halkı iyiye doğruya yöneltmede SİVİL ÇABALARIN BELEDİYE VE MERKEZİ HÜKÜMET ELİYLE TEŞVİK EDİLMESİ ZARURETİ AÇIKTIR. Tarımın desteklenmesinden daha az önemli değil mi acaba bu çalışma?
Neden vakit kaybediliyor. Neden bir sosyal araştırma yapılmıyor. Neden uzmanlar aranmıyor onların görüşlerine başvurulmuyor? Ne bekleniyor Y Kuşaklarına olumsuz anlamda x ve z kuşaklarının katılması mı beklenen. Anarşizmin hortlaması ya da hippi gençliğinin oluşması alkolik ve uyuşturucu müptelası serbest yaşama ilkesini hayat gayesi edinen, feminist, pornocu, eyyamcı dahası tedhişçi bir gençliğin sökün etmesi mi isteniyor? İnternet in kitap aut, serbest yaşam in, geleneksel değerler aut. Bu son mu hazırlanıyor ülkeye?
Necip Fazıl Kısakürek’in İdeologca örgüsünün şekilleneceği toplum için daha ne bekleniyor. Sezai Karakoç’un Diriliş Nesli ’nin sökün etmesi için daha ne kadar bekleyeceğiz. Asım’ın Nesli daha büyümeden çöplüklerde mi can verecek. Büyük Doğu nesli yitip gidecek mi bu kargaşa içinde. Bu dünyevileşme daha ne kadar sürecek. Bediuzzaman’ın istikbalde ey yüksek sada dediği İslam’ın sedasını daha ne kadar bekleyip duracağız. Nurettin Topçu’nun hareket ordusu ne zaman hazır olacak. Nerede ilim irfan orduları nerede ahlak timsali insanlar nerede yunus misali erenler dervişler?
..
İstanbul Bir Başka
İstanbul’un karlı günleri
Güneşle dolu gençlik günleri
Aşk kalpte yandığı zaman
Kalpler sevda diye vurduğu zaman
Gençlik başta duman
Bu şiir öper dudaklarından
..