yorgunluğun ötesinde karla kaplı yollar var, yürüdüğümüz. zemheriye tutulduğumuz rakımı yüksek bir şehir. koyulaşan dalgınlığımız, hayatımızın hüzünlü resmi. kimi şaşkın geçen günler gibi; soluduğumuz hava, ısındığımız soba hayallerin çok çok ötesinde...
kırılmışmıyız, ezilmişmiyiz belli değil. ama ötesindeyiz evin; kilometrelerin bini geçtiği bir ötede... zor olan şeylerin uçurum kenarındayız. kar yağıyor durmadan, tipi bir yandan. ve şimdi dışarda olmak, hayatın biçtiği idam cezası...
hafta sonlarına parasız girmek, öğrencilik günlerimizin acı tadı. acı tatlar üst üste gelince; ne kışın amansız soğuğu ne de boran fırtınaları yetişiyor dertlerimizin zirvesine. kalabalık rolünü oynayan insanlara imrenerek bakarken, yalnızlıkla dostluğumuza türküler söylüyoruz durmadan...
adalet peşinde koşan ayaklar, adalet uğruna bağlanıyor pervasızca. ve gençliğimiz, işkencelerden kaçan hazin bir tutuklu ise eğer; bizde isyan ateşini yakan Demirci Kawayız öyleyse. sonra çarpışmalar, sonra kavgalar, ardı sıra yalanlar sadece zihnimizde canlanan üç perdelik Shakespeare oyunu...
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla