Demli kokular, çay bahçelerinden. Taze baharı üfler dudakların, kasırganın ortasında, umut biler aldanışlar ve ille de sen! Gelmelisin. Atamadığın adımlarını çevirmeli bekleyişler. Sabır dediğin bâki yolculuklara akıtırken, kapattığın vanalar verir mi geçişlere izni? Alınma yine sana değil sözlerim, eteklerine sarma tütünleri, yakma! Üşüyen yine kim?
Duraklar bekleyişte, kalabalık ömür sürgünü hapsetmek için gelmeyecek mi, geleceği bilinen otobüslerin? Kaç yolcu durdurdu yollarda; mahzen ıslak, kaldırımlar hepten yıkılmış. Tökezleyerek mi varacaksın yola, saltanat koltuğunu taşıyan erlerin yokluğunda.
Satırlarını saymadım yazarken, sayfaların yetişemediği hasreti ezdiğimi düşünüp kandım. Aslında kendime ispat edemediğim tek gerçek olduğunu düşünürken, asalet dolu bir sesle, uyandım.
Hak!
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman