Kar tanesini onla tanıdım ben.
Meğer uçuşurmuş en ufak bir esintide bir o yana bir bu yana. Havada melekler bir üfürürmüş onları, uzaklara güvercinlerin yuvalarına giderlermiş üşüdüklerinde. Yapraklar sevinç açtıklarında tanıdım onu. Minicik ağzı minicik pembemsi dudakları vardı. Açtı kapattı güldü gülümsedi 'Merhaba 'dedi dünyaya. Siyah kıvırcık saçları vardı bukle bukle. Gözleri iriydi. İri zeytin tanesi gibi. Annesi okula getirmişti. O herkesi bırakıp benim yanıma gelmişti. Benim küçük arkadaşım olmuştu. Küçük hayranım. Benim gibi süslüydü. Ayakkabılarını seçerken annesini bayıltır, giysi satın alırken delirtirdi. Benim ellerime bakar, kırmızı ojelerimi çok severdi. Ona oje sürerdim, minik ellerini avucuma alırdım, karşıma oturturdum. Sürekli bana bir şeyler anlatırdı. Yaz gelmişti. Onun bayramıydı bizim seminerler.
Sabah en süslü eteğini giyer saçına taçlar, tokalar takar okula gelirdi. Annesi okulumuzun Rehber öğretmeniydi. İşini seviyordu, eşiyle birlikte bir seminerden bir seminere gidiyorlardı. İstanbul’daki seminere kendisi katılıyor oradan sertifika alıp Adana’daki seminere yazılıyorlardı. Saçını bile boyatmaya zamanı yoktu, bulamıyordu belki de bulmak istemiyordu. Onu sürekli uyarıyordum, kendine dikkat et, özen göster, bak akşam doktorlarla yemeğe gideceksin, kuaföre git diyordum. Bunların bazılarını dinliyor; bazılarını dinlemiyordu.
Berfin beş yaşındaydı bize ilk geldiğinde önüne bir sepet oyuncak koydum istediğini seçiyor, hayalinde çiftlikler yapıyor içine prensesler oturtuyor, yanına prensini alıyor, atına binip hayal şatosuna gidiyordu. Akşam olunca annesi “Hadi gidelim baban gelecek” dediğinde ağlamaya başladı ”Hayır ben burada kalacağım” diye. Güzel gözlerinden boncuk boncuk yaşlar döküyor, elini tutmuyordu annesinin. En sonunda gidip kendi deyimiyle “Yıldızlı pijamasını alıp tekrar bize gelme ve geceyi hatta tüm hayatını bizim evde kalma” sözüyle merdivenlerden indi.
Bu onu ilk aldatmam oldu. Annesinin arabasına bininceye kadar aşağıdan sesleniyordu küçücük sesiyle “Bak Perinur teyze gideceğim Yıldızlı pijamamı alıp geleceğim bekle beni olur mu? ” “Tamam” diyordum el sallıyordum yüreğim burkularak. “Tamam, hadi git yıldızlı pijamanı al gel bekliyorum”.
Ne zaman büyüdü, ne zaman okula başladı bilemedim hayranımın. Yaşıtlarından hep daha güzel konuştu, daha güzel yazdı. Annesiyle babası çalışmalarının yararını görüyorlardı. Bir ofis açmaya karar verdiler.
Açılış gününde yine Berfin’le beraberdik. Annesi konuklarına ikramlarda bulunuyor onlara “Hoş geldiniz” diyor tokalaşıyor, bürosunun içini gezdiriyor bu büroda neler yapacaklarını, öğrencilere danışanlarına nasıl yardımcı olacaklarını sorunlarını nasıl bir çırpıda çözüvereceklerini anlatıyordu.
Berfin küçük bir yavru güvercin gibi kucağıma sokuluyor olup bitenlerden habersiz ezberlediği tekerlemeleri bana fısıldıyordu. Büronun içine dağılan hafif müzik eşliğinde kırmızı askılı yazlık ayakkabılarını sallıyor, birbirine sürtüyordu. Annesi “Yapma öyle Berfin dedi. Daha yeni aldık ayakkabılarını”.
İrkildi uykudan uyanır gibi. “Gidelim Perinur teyze, size gidelim”.
“Hadi Hülya ben Berfin’i alayım, bize gidelim. Uykusu geldi herhalde” dedim. “Tamam, ya sağ ol. Burada rezil oldu sabahtan beri vallaha”
Yaramaz iki çocuk gibi bürodan kaçtık. Merdivenlerden inerken “Hadi dedim en son merdivenden atlayabilirsen seni pizzacıya götüreceğim. Yok, atlayamazsan sen beni pizzacıya götüreceksin.”
Merdivenin en son basamağında durdu, büyük bir özenle basamaktan atladı. “Aferin” dedim alkışladım sevinçle, o başını yukarı kaldırdı “Mutlaka atlamalıydım” dedi. “Yoksa seni nasıl pizzacıya götürürdüm, bende para yok ki para çantamı almadım ofiste kaldı.”
Onu dinlerken gülmemeliydim. Okul hayatım boyunca bunu öğrenmiştim. Çocukları dinlerken ne kadar çocuksu konuşsalar da eğer onu dinlerken çocuksu konuşuyorlar diye gülerseniz gülümserseniz bütün dünyaları yıkılıyor. Gülmedim Berfin’e.
Onun mavi pullu ışıltılı minik çantası vardı. Bizi büyükleri taklit eder, onu koluna takar, düşürmemeğe özen gösterirdi. Ama bu kez bürodan çabuk kaçarken onu oturduğumuz koltukta unutmuştu ve bana parasız olduğundan ısmarlayamaz diye özenle son merdiveni atlamış, beni iddiada yenilmek için bahaneler aradığım iddiada yenmişti çok şükür.
Yemeğimizi yedikten sonra dolmuşa binip eve gelmiştik. Evde çocuk odasında hep oturduğu bilgisayara oturmuştum onu.
O sevdiği Barbi bebeklerine süslü giysiler giydiriyor, saçlarını boyuyordu ekranda. Eskiden saçlarını taradığımız bebekler şimdi soğuk gülümsemesiyle ekranda duruyordu uzun upuzun bacaklarıyla yanda elbiseleriyle. Bir tıklamayla yandaki elbiseyi alıp bebeğinizi giydirip onu bir saniyede prenses yapabiliyordunuz ya da balıkçı bir kız, beğenmezseniz hizmetçi bir kız.
O hep prensesleri seçiyordu. Ruhu hep güzledi çünkü. Akşam onun sevdiği patates kızartması yapıyordum. O kokuyu almış, evin kedisi gibi mutfağa gelmiş ama hiç istemiyor, sırasını bekliyordu. Bekletir miydim ben onu, ekmeğinin arasına patates kızartması ve köftesini koydum “Hadi” dedim “Balkonda yiyelim yemeğimizi. Hem de oturur dertleşiriz.”
Minicik boyuyla taşınacakları taşıdı balkona. Akşam olmuş o hala konuşuyordu. Okulda kızdığı çocukları anlatıyordu. Ben de ona o çocuktan kurtulmanın çaresini anlatıyordum. O diyordu ki “Beni dövecekmiş Perinur teyze”. Ben de “Dövmez dövemez abin var, ona söylersin. Abinden korkar dövmez.” Diyordum.
Bana hayallerini anlatıyordu. Ben büyüyünce benim de seminerlerim olacak diyordu. İstanbul’a gideceğim seminerlerim için ama Perinur teyze ben çocuğumu hiç yalnız bırakmayacağım hep yanımda götüreceğim. Ama Berfinciğim dedim bazen anneler babalar çok isteseler bile yanlarında çocuklarını götüremezler. Çünkü işleri gereği öyle yapmaları gerekir. Saçlarını okşadım. Kedi yavrusu gibi seveyim diye sokuldu bana. Okşadım ay karşıdan bakıyordu. Gölgesi üzerimize düşmüştü.
Yıldızlar tek tük görünmeye başladı. Minik arkadaşımın gözlerine uyku çökmüştü o hala uyumamakta direniyordu. Annesinin olmadığı için içini dolduran yalnızlığını doldurmaya çalışıyordum ama anne tarafı ağır gelmeye başladı.
“Anneme telefon edebilir miyim Perinur teyze? ” dedi.
“Tabi” dedim. Cep telefonuyla annesini aradım telefonu Berfin’in eline verdim. O minik kulağına koymuş, annesiyle konuşuyordu. Dudakları bükülmüş, kulakları sağır eden sessizlikle konuşuyordu.
“Ne zaman geleceksin? diyordu. Oysa bende kalacaktı, sabaha kadar konuşacak, birlikte koyun koyuna uyuyacaktık.
Annesi “Şimdi, çarşıdayım, geliyorum” dedi. “Gelirken sana ne getireyim? ”
Dudakları büküldü: “Gelirken “Zaman” getirir misin? ” dedi.
İçime hüzün çöktü minik bez bebek annesinden gelirken zaman istiyordu. Annesinin onu sevmesi için. Annesi geliyordu ama çok geçti. Minik bez bebek kucağımda uyuyuverdi. Ay üzerimizden bize bakıyordu.
Perinur OlgunKayıt Tarihi : 5.7.2009 16:03:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Perinur Olgun](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/07/05/gelirken-oyku.jpg)
I LOVE YOU!! :) SENİ SEVİYORUM!! =)
seni çok özledim :(
ne zaman geleceksin
seni kaç zamandır görmedim
üzüldüm:(
lütfen gel
SENİ ÇOK SEVİYORUM Berfin
seni çok özledim :(
ne zaman geleceksin
seni kaç zamandır görmedim
üzüldüm:(
lütfen gel
SENİ ÇOK SEVİYORUM Berfin
perinur tezeye çok tşkürler
onu çok seviorum
Kutluyorum.
Sevgi ve saygımla.
TÜM YORUMLAR (7)