GELİNCİK
Bu bir veda, bir ayrılış değil,birbirinden kopuş hiç değil GELİNCİK!
Bu; bir tek buğday tanesinden, dört yılda olgunlaşıp,başağa duruş,yeni tohumların,yeni ekinlerin müjdesi,yeni iman dolu yüreklere gebe, iman doğumunun sancısıdır bilesin ki GELİNCİK.
Dört yılda neler paylaşılmadı ki?
Zaman geldi 22,zaman geldi 17 gelinciğin vahiy soluyan nefesleriyle,melekler misali saf- saf,omuz omuza, yürek yangınlarıyla ısıtılan gelincik tarlası misali odalarda aynı davaya omuz vermelere şahitlikti paylaşılan.
Gazeteler üzerine açılan sofralarda; zeytin,peynir,domates,yavan ekmek,çayla bedenler beslenirken,
Semadan havarilere inen Maide Sofralarından doyumsuz tat ve lezzetle yüreklerdi,ruhlardı beslenen.
“Bu apartmanda ne çok türbanlı türedi.Neler oluyor? Gözlerimiz,alışık olmadığımız manzaralara, olaylara şahit oluyor.Dikkatli olmak,bunları gözlemlemek lazım” diyenlerin sesleriydi ilk kez yükselen.
Ümmü Cemil’ler,Ebu Leheb’ler çağımızda da işlerini aksatmadan yapıyorlardı.
Ayakkabıların kapı önünde bırakılmayıp,balkona saklanması,korkaklıktan değil,tedbire binaendi.Alınan önlem dikkatleri gelinciklerin üzerinden uzaklaştıramamıştı.
Her işin,her adımın istişareye sunulması,ortak kararlar alınması baştan benimsenen kuraldı.Ortak karar; Kur’an Okulu’nun, başka bir adrese taşınması yönünde çıkmıştı.
Beş güzel bahar çiçeğinin kaldığı ev “Erkamın Evi” olarak seçilmişti.
Öyle ya, Mürebbisi Rabbi olan,örnek aldığımız Kutlu Nebi’de böyle yapmamışmıydı?
Devam eden Kur’an Nesli yetiştirme,Kur’an Ahlak’ına dönüşme/dönüştürme sürecinde her yeni açan gelincik hamdedilerek,muhabbet çemberine alınıp,gelişmesi için özenle korunuyordu.
Ya solup gidenler!
Yola yatanlar,yoldan çıkanlar,yolda amuda kalkanlar…
En çok ta “An(ön) gutların” kaptığı yakıp,dağlamıştı ciğerleri.”Çağdaş,Modern “ailesinin başını örtüp,namaza başladığı için reddettiği güzel N….
Hatırlarsın; Ailesinden gizli ilk örtündüğünde söylediği, babasının “ Eğer benim kızlarım ….. İlke ve Cumhuriyet ilkelerinden ayrılırlarsa,verdiğim (öğretmendi babası) laik eğitime muhalif yaşam,kılık,kıyafeti benimserlerse acımam yatırır keserim! “ sözleri hepimizi dehşete düşürmüştü.Ailesinin reddetmesiyle ellerimizin arasından kayıp gitmişti gelincik N….”Angut Cemaatinden” babası yaşında bir müritle okulu bırakıp evlenmişti.
Daha neleri paylaşmadık ki?
Dökülenler,saçılanlar arasından seçilip,süzülen 15 yürek haftanın 3 günü beraber hep vahiy soluyup,gök sofradan beslenen sımsıkı birbirine kenetlenen yüreklerden müteşekkil tek yürek.
Ramazanlarda evinde kaynattığı tenceresini büyük tutup “Ya Ebazer! Çorbanın suyunu bol tut ki bir tas da, komşuna veresin” emri mucibince çocuklarının rızkını,
Dul,yetim ve fakirlerle paylaşan hanımların tenceresinden,yetimlerin tabağına aktarılan çorbanın kepçesini tutan el olmuştuk.Biliyorduk ki bu paylaşılan sadece çorba değildi. Muhabbetti,dertti,yalnız değilsinizin sözsüz iletisiydi.
Anasız,babasız,analı babalı kimsesiz,toplumda günah çocuğu damgası yiyip ötelenen,itelenen 13-18 yaş arası gençlerin kaldığı Devlet Yurduydu durağımız.Allah’tan başka hiçbir dini kavramın farkında olmayan,gusül abdesti almayı,namaz kılmayı bilmeyen, okulda okudukları din ve ahlak kültürü dersinin çarklarında öğütülüp,ufalanıp giden, yaşamlarının en sorunlu zaman diliminde ışıktan yoksun yarasalar misali sağa sola çarpıp duran bizim çocuklarımız,bizim kardeşlerimizdi bu kızlar.
Boşaltılan prefabriklerde, sık-sık uygunsuz vaziyette yakalanıp,çözüm olarak başka bir yurda sürgün edilen,işledikleri “suçta”, suçları olmayan gençler.
Nasılsa kimsesiz,savunmasızdı onlar.”günah keçileri ”yapanlardan bu dünyada hesap soran olmazdı. Toplumun çürümüşlüğünün,kokuşmuşluğunun kokusunun çıktığı bireyler olduklarından suçlanmalıydı onlar.
Haftada bir okul müdürünün izniyle ziyaretlerimiz ses getirmişti.Çünkü niyet sorumluluk bilinciyle hareketti.Onların içinde bulundukları çirkeften sorguya çekilecek olmanın kaygısıydı,tasasıydı taşıdığımız.
Evet, öyle ses getirmişti ki, bu ses yerel basında” Türbanlı bayanlar Devlet Yurdunda irticai faaliyet içindeler” olarak yankılanmıştı..
Ziyaretlere bir süre ara vermeler yine korkmak adına değil,tedbir adınaydı.
Nüfusu, 80 binin altında,yarıya yakınını üniversite öğrencilerinin oluşturduğu ilde,resmi olarak açılmış kilise sayısının 8 olduğu dönemlerdi. Gecekonduların olduğu,yemek dağıttığımız yerde bizde “Yâ-Sîn” günü başlatmıştık.Kocaların eşlerini parayla sattığı,ahlakın deprem yıkıntıları altında kalıp,enkaz altına gömüldüğü varoşlardı bu kez hedef. Amaç geçmişten aşinası oldukları “gelenek”i başlangıç belleyip,vahyin inşa ettiği vicdan ve ahlak bilincini yeniden diriltebilmekti.
Evet,hemen hatırladın değil mi?
6 aylık alınan yolda gönül sohbetlerine katılan bir hanım:” Ramazanda getirdiğiniz yemekler hala kursağımdayken,ben size ihanet edemem.Başkomiser muhtardan bilgi istemiş.O da beni gönderdi.Başkomiser Cuma toplantılarınızda neler okunup,neler konuşulduğunu,”Yâ-Sîn Günü” bittikten sonra gelip bana anlatacaksın..Yalan söylemeye kalkma biz her şeyi izliyoruz,konuşulanlardan, yapılanlardan haberimiz var ona göre “ demişti.
“Tamam dedim ancak çok korktum.Allah’tan da korktuğumdan sana söylüyorum. Zaten bir aya kadar Yalova’ya taşınacağız.Nasıl olsa beni bulamazlar” diye itiraf etmişti bayan.
Evet, GELİNCİK oradan da geri çekilmek zorunda kaldık.Tüm bu askıya alınan işlerin hepsi gelinciklerin yetişmesinin öncelikli ve önemli olmasındandı.
İnsanların,”Altın Günü”,”Havlu Günü”,”Pasta,börek,çörek Günü” … yaptıkları şu günlerde bizde gün yapmıştık; “Kitap Günü”.
Haftada toplanan kıt kanaat öğrenci harçlıklarından ayrılan mütevazı meblağlarla Kutup’lar, Özdenören’ler, Şeriati’ler,Karakoç’lar, İslamoğlu’lar, Pakdil’ler, Zarifoğlu’lar, Mevdudi’ler……le bazıları için ilk tanışıklıktı bu günler.Elbette kitapların gündem oluşturduğu günlerin ismi de “Kitap Günü” olurdu.
“Karalananların” hiçbirisi tasarlanan,kurgulanan satırlar değildi bunun şahidi Rabbim ve sizlersiniz. Yaşadıklarımızdan,paylaştıklarımızdan İlah-i Deftere kaydedilen bazı sayfaların sesli dillendirilmesiydi.”Sır mı? ,Giz mi? ,nedir bu ketûm hâl tavır” diyenler.Zanlarıyla düşünüp,yargılayan,lanet okuyan,gelincik sevgisinden bihaber ” nadan yürekler” ne bilir ki gelinciklerin kanayan yüreklerindeki gizi.
Sana hitabım neden isminle değil de, bir çiçekle ve özellikle de GELİNCİK.
İncecik,ufacık-tefecik bedeninle bir gelincik zarifliği, güzelliği,ama tıpkı gelinciğin nazenin sapı üzerinde kocaman baş taşıması gibi, imanla dopdolu kocaman bir yürek taşımandan ötürü.Hem bilirsin sen özelsin.
İlk tanıdığımda baş örtünü,okulda açarken çokta rahatsızlık duymadığını söylemiştin. Kavram dersimizde sana “Tesettür” konusunu işlemeni ricam bilinçliydi,sen fark etmesende.Yıllar içinde olgunlaşan imanınla “bir metrelik bir bez” olmadığını anlamış,ifade ettiği anlamı kavradığında almıştı yüreğin gelincik rengini.
Bu gün ilk gelinciğin ayrılış günü.İlk sen kanatarak, kanayarak, yüreğinde gelincik rengi tohumlarla terk etmektesin yetişip boy verdiğin toprağı.Biliyorum,gittiğin yerlerde bereketli topraklar bulup, yüreğinde beraberinde götürdüğün gelincik tohumlarını ekip,özenle besleyeceğini.
4 yıl emek verip bitirdiğin öğretmenlik mesleğini, ailenin tüm baskısına rağmen başını açmayacağını,gerekirse mesleğini icra etmeyeceğini söylerkenki kararlı duruşun ümit var etti beni.
Seni almaya gelen annenin dünyaya dönük kaygısıyla otoritesini sergilemesinde sana söylediğim “ Sen bu davanın Mus’ab b. Umeyr’isin Gelincik” sözüme yanıtın, yüreğime su serpti “Saçım kadar başım olsa, bu dava için koydum ortaya.Bir tanesinin bile örtüsünü açmaya inşallah hiçbir tagutun gücü yetmeyecek ” unutamam deyişini.
Ömrümde gördüğüm en güzel elâ gözlerin sahibi GELİNCİK!
Değişmez Sünnetullah bu. “Bu dava,öksüz,Bu dava yetim” Bu dava; Hep güçsüz bedenlerin,kocaman güçlü yüreklerinde,GELİNCİK’lerin minicik omuzlarında yüceldi.
Ayrılığın zorluğundan dem vurma.Gidenin mi,kalanın mı acısının yoğunluğunu, büyüklüğünü anlatmak imkansız.Gidenler yüreklerinde ekime hazır çimlenmiş tohumlarla gitmekte.Kalanlarsa yeni GELİNCİK’ leri gözleyip,yeni tohumların ekim ayını beklemekte.
Verimli, bereketli hasatların müjdesinde buluşmak duasıyla…
Selam ve muhabbet ola..
(duaekseni)
Kayıt Tarihi : 15.6.2007 15:27:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Dua Ekseni](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/06/15/gelincik-58.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!