gel ve hüküm sür
mülkündür yoksulluğum
kuşları olmayan ülke
nehri olmayan ormanlar
mülkündür
adımımla başlayan topraklar
sütü olmayan meme
tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Devamını Oku
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Guzel bir siir....Tesekkurler gunun sairine....
evet güzel vurgulamalar belirli aralıklarla tam isabet. mükemmel olmuş. kutlarım bir sorgulamadır zamana aşka, yoksullağa varlığa
Baştan sona mükemmel. Usa ve gerçeğe uygun bir anlatış biçimi var. Günün Şiiri ünvanını hak etmiş. Kutlarım.
Ziyaretçiler ile Fil
Gösterideki en çekici şeyin fil olduğu düşünülüyordu; halk onu görmek için toplanmıştı. Sonra karanlık çöktü, fil karanlık bir odaya alındı, ziyaretçiler artık onu göremez oldular. Herkes büyük hayvanın bir yerine dokunarak onu tanımlamaya çalıştı.
Filin bacağına dokunan bir ziyaretçi onu büyük bir sütuna; dişlerine elleyen ikincisi sivri bir cisme; kulağını tutan üçüncü kişi yelpazeye; sırtını okşayan ise düz bir yatağa benzediğini söyledi.(Mevlana celaleddini Rumi)
Yukarıdaki örnek özellikle yunan sofistik felsefe cereyanına dair eleştirilerde kullanılan eski bir kıssadır...
Şiire dair eleştirileri okudukça aklıma gelir durur bu kıssa...herhangi bir şiir örneğin adı belli şairi belli bir şiir değil elbet kastettiğim..Bizzat bir şiirden hareketle başlayan ve şiir kavramının ne olduğunu tartışan eleştiri yazılarından söz ediyorum...
Şiir insanın açık seçik anlatamayacığına inandığı bir duyguyu mecazlarla metaforlarla değindirmelerle dokundurmalarla yani çevresinde gezinerek anlatma çabasıdır...Nasıl ki dilin ağız boşluğunda soluğu muhtelif harf işaretlerine dönüştürmesiyle oluşturduğu seslerden oluşan sözcükler yetmediğinde mimik ve jestlerle anlamı takviyeye çabalarız ya..işte şiir de sözün yetişmediği yerde mimik ve jestlerin anlamında yatan çırpınışların harfler yoluyla taklit çabasıdır..
Bu çırpınışlar, pastoral, lirik, satirik, epik, didaktik, dadaist v.s v.s olabiliyor anlam ve tema yönünden
biçim yönünden uyaklı redifli aliterasyonlu ölçülü serbest v.b çeşitleri olabiliyor..
ama hangi tasnif içinde olursa olsun anlatılamayanı anlatma değil de sezdirme çabası eğer bir başka insanda bir frekans oluşturuyorsa iki insan arasında bir şiir oluşuyor demektir...
ben birisi şiir yazdım diyorsa ona sen hayır şiir yazmadın yazamadın deme hakkını kendimde göremiyorum..çünkü titreştiremediği veya titreşim sağlayamadığı zaman bir şiirin iki şık vardır ..ya titreştirdim diyende bir eksiklik vardır..yahut ben titreşmedim diyende...
şu kısa 54 yıllık ömrümde şiir olarak öyle farklı şeylerle karşılaştım ki...bazan yok artık bu da mı şiir dediğim şeyler zaman geçti ve dilime yapıştı kaldı...kimileri ise ilk okuduğumda beni yerimden oynatmıştı ama artık okuyamıyorum bu şiirleri
eski mısırda şöyle bir şiir var..
sen sevgili diyor zeytinyağını hani içerken boğazımdan akışının hissini veriyorsun..
yani zeytinyağı adamın boğazından aşağı inerken nasıl bir güzellik hissi vermiş ki adam sevgilisinin kendinde oluşturduğu güzelliği , o içiş anın güzellik algısına havale ediyor...
yani...
şiirin şu dizesine geliyorum
''zehre dönmüş us''
evet işte bu dize...
akıl eğer mayalanır, kimyasal yeni bir terkip oluşturur, bambaşka bir kavrayış zeminine geçerse ne olur..
evet ne olur diye soruyorum ve yanıt veriyorum..duygu olur..
aklın kendinde ihtilal yapması , ezberini bozması, yeni bir kavrayışa doğru hızlanması halinde, bir sürtünme sıcaklığı oluşur ve akıl bu durumunu kayıt altına almak ister..biz bu kayıt altına alma işlemine şiir diyoruz...
isyanlar iki çeşittir..başıbozuk isyanlar..kararlı isyanlar..
kararlı isyanlar isyanla barışmış isyanlardır... emir kiplerinden, unutma isteklerinden , içe kapanmalarından, ironik zehir rengi gülüşlerinden ele verirler kendilerini..
bu güzel şiirinize kısacık daolsa yorum yapmadan geçemedim.
gecenin bittiği vakitten gönlünüze günaydın...
Erdal GİŞİ
şiiriniz gerçekten güzel olmuş ..
özgün bir tarzda yazılmış ama akıcı...
kaleminize kuvvet .
refref
sözcüklerin duruşlarıyla güzel ses uyumu elde ediyorsun. ama anlatımın henüz şiirsel degil. sürekli kesik bir müzik var. henüz şiirsel dil olgun degil.
sancılandım...
Mevlana Mesnevi’sinde bir hikâye anlatır:
Bir adam, dostunun kapısına gelip, kapısını çalar. İçeriden gelen ses:
-Kapıyı çalan da kim, diye sorar.
Adam:
-BEN’im, diye cevap verince, dostu:
-Git, şimdi zamanı değil, sonra gel der.
-Adam, kapıdan ayrılır ve bir yıl dostunun hasretiyle yanıp tutuşur. Bir yılın sonunda dostunun kapısına tekrar gelir. Reddedilme korkusuyla kapıyı çalar.
İçeriden gelen ses:
-Kim o, diye sorar. Adam:
-SEN’im, diye cevap verir.
Dost, adamı içeri davet eder:
-Mademki BEN’sin, içeri gir. Ev dar iki kişi sığmıyor, der.
Kaçımızın SEN’ im diyebileceği, ruhunu birleştirebileceği bir dostu var? Kaçımız BEN’ini SEN yapmayı başarabildi? İşimiz hep BEN'lerle. Çok sevdiğimizi söylediğimiz halde SEN’im diyemiyoruz sevdiğimize. Ya sevgimizde bir problem var ya da BEN’imizde. Eğer sevdiğimizle SEN olabilseydik, arada mesafeler olsa bile SEN'imiz hep yakın olurdu. Bu yüzden “gözden ırak olan gönülden de ırak olur” sözü, SEN olamayan BEN’ler için doğru olsa gerek. SEN olmayı başarabilseydik maddi mesafelerin bir önemi olmaz, gözümüzden ıraklık, gönlümüzdeki ıraklığa engel olurdu.
Biz BEN’likleri ne zaman aşarsak SEN’likler o kadar yanı başımızda olacak. “Gerçek aşk” da bu olsa gerek. SEN-BEN değil, sevdiğimizle bir olmak.
Banu Hanım, çok güzel duygularla örülmüş bir şiirdi... Sağolunuz...
kitabınıza bu şiirin adını vermekte haklıymışsınız, tebrikler
Bu şiir ile ilgili 34 tane yorum bulunmakta