Mehtap bulutlara inat ışıklarını yansıtmaya çalışırken, karanlıkta kayboluşumu yaşatıyordu. Kimsesizliğinde ruhumun. Karanlığın gölgesi benliğimi yavaş yavaş sararken, dudağımın kenarında hüzün çizgileri oluşuyordu. Sensizlik, ruhumu, bedenimi, benliğimi sararken, yüreğimin yangınlarında yeniden hayat bulmaya çalışıyordum.
Ben yüreğimde seni sevgilerin en coşkun ırmaklarında büyütüp çoğaltırken, sen katli reva görüyordun. Gittiğim yerde mi? Yoksa bıraktığım yerde miydin? Puslu akşamların ayazında, aşkımızın infazını yaşarken, gök kubbe delinmiş sanki gözyaşlarını akıtıyordu buz taneleri gibi.
Candan ümidi kesmiştim, lakin canandan geçmeyi beceremiyordum…
Gözyaşlarımı saklıyorum ruhumun dehlizlerine. Yüreğimdeki figanı şeyda bülbüllerinin diline veriyordum, seherdeki ötüşlerinde gülün yüreğine düşsün diye. Sessiz çığlıklarım yüreğimin duvarlarında yankılanırken, kan ile gözyaşımı karıp, şarab-ı matem yapıyordum. Göklerin kuyuları çalkalanırken, eski sevdaların sözü geçmiyor terk edilen yüreklere.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış