Gel hele Murat üstad…
Gel de bir çay koyalım söze,
iki lafın belini kıralım,
kırılırken incitmesin kimseyi,
biz zaten yeterince kırıldık.
Biraz sizin oralardan olsun söz,
Gümüşhane’nin sisini katalım cümleye,
dağlar erken konuşsun,
taşlar hatırlasın eskiden kalanları.
Zigana’dan düşsün bir serinlik,
yürek ferahlasın,
içimizdeki ağırlık biraz hafiflesin.
Biraz da bizim ellerden gelsin,
Adıyaman’ın güneşi değsin dizelere,
Fırat kıyısında bekleyen sabrı koyalım ortaya,
toprak konuşsun,
çok susmuş çünkü.
Murat üstad,
bizim sözümüz süslü değil,
doğrudur, yamuktur belki
ama içten gelir.
Gümüşhane’de bir taşın üstünde otururken de
Adıyaman’da bir dut ağacının gölgesinde de
aynı dert çöker insanın omzuna.
Dağ başka dağdır,
ama yük aynı yüktür.
Ekmek her yerde bölünerek çoğalır,
acı her yerde paylaştıkça hafifler.
Biri Karadeniz’e bakar,
biri Mezopotamya’ya,
ama yürek
aynı yerden kanar.
Gel hele Murat üstad,
zaman dar,
laf uzun.
Suskunluğun da belini kıralım bu sefer,
konuşsun biraz içimiz.
Gümüşhane’nin sabahı
Adıyaman’ın akşamına değsin,
iki el bir dizenin içinde buluşsun.
Ne üstünlük arayalım,
ne eksiklik.
Biz yol insanıyız,
yoldaşlık bize yeter.
Ve şiirin sonuna yaklaşırken
ne unvan ister bu söz,
ne de gürültü.
Sadece yerini bulsun.
Bu dizeler
ne benim,
ne senin;
bu dizeler halkın, yolun, yüreğin sesi.
Adımı da sessizce bırakıyorum buraya,
yük olmadan, iz olarak kalsın:
—Kul Ortak diye:
KUL ORTAK
Baki OrtakKayıt Tarihi : 31.12.2025 18:25:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!