Gel bahâr erit, bu yolun karını,
Geçen seneleri anmayalım hiç
Dinle bülbüllerin şarkılarını,
Güllerin kıpkızıl şarabını iç,
Bu dünya bir büyük meyhânedir, gel!
Saçında baygın bir gül kokusu var…
Zülfü kimi ayağın koymaz öpem nigârum
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Devamını Oku
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Gel bahar, gel ve sonra hemen git..çünkü biz en çok gidenleri severiz..
tam olarak anlayamadım..
beni uzaylılar mı kaçırdı demek istiyorsunuz ulviziya bey?
:))))))))))))))))))
Taş atar , karşılık vereni , taşlar...
Böylece ,uzar gider yoz savaşlar...
Cıvık kim , ey meyhane keçisi ;
Bütün ZOM , kızıllar , karabaşlar ...
yahu sen ne acaip cıvık bir adammışsın..
top musun tüfekmisin?
Atatürk düşmanı diye mimlenmişsin..
halâ arabın peşinde neden gezersin?
:)
Bu şiir şiir, bu kadın da şairemi şaire.
Daha fazla uzatırsak sonu yok fasit daire
Ey sevgili! Gel, kaldır aramızdaki tüm engelleri! Geçen senelerin tüm olumsuzluklarını unutalım, hiç anmayalım! Dinle bülbüllerin şarkılarını, güllerin kıpkızıl şarabını iç! Bu dünya bir büyük meyhânedir, gel! Aşkı yaşayalım, doyasıya! Sarhoş olalım, unutalım kendimizi, geçmişimizi, dünyayı ve içindeki herkesi, her şeyi…
Saçlarında baygın bir gül kokusu… Dudakların kızıl, karanfil gibi. Gözlerinde gülsün mine ışıklar, sesinle büyüle çarpan her kalbi. Bu hayat zâten bir efsânedir, gel! Gel, yaşayalım, yaşanmamış günleri, geceleri…
Ben mi çıldırmışım, sen mi delirdin? Yalvaran sesimden bu kaçış neye? Git dediğim zaman koşar gelirdin; gel şimdi de, inan bu efsaneye! Aşk diye bir şey var ve her şeyden önemli!
Şimdi günler büyük bir kadeh… haydi aşkla dolduralım, gel! Doya doya içelim, sarhoş olalım!
Ey sevgili, gel! Gel, ey sevgili! Yakınlarda gülün, çok yakınında… Ey gülünün aşkıyla yanan bülbül! Denize, renginden armağan bırak, ufuklarda gezin, semâya süzül, sonra yavaş yavaş in, içime ak! Gönlüm hasretinden deli divâne! Gel! Gel artık, gel!..
Halide Nusret ZORLUTUNA ... 1936 Yayla Türküsü
Mutluluklar...
Onur BİLGE
Bu şiirin yazıldığı zamanda şaire, mutlaka aşkı tanımıştı. Bir kadının aşkı bilinçli bir şekilde yaşayabileceği bir çağ… Fakat o zamanın insanı, bunu uluorta söyleyemez, yazarak ilan edemezdi. Erkek ozanlar bile Allah aşkıyla kul aşkını harmanlayarak, aşklarını Allah âşkıyla setrederek yazma yoluna gitmişlerdir. Bazıları da köylerindeki sevgililerine olan aşklarını şiirleştirirken, sadece köylerinden bahsetmişlerdir. O kadar büyük bir köy aşkı olur mu? Olur! Hem de nasıl olur! Ağacına, taşına, kurduna kuşuna, tek çakıl taşına kadar… O kadar hasrettirler ki ona ve o kadar zordur ki bir kıza veya kadına olan aşkı açık açık yazmak, sıla hasretiyle kamufle etmek zorunda kalmışlardır. Belki artık evlidirler. Belki artık sevilenler de evlenmiş, çoktan çoluğa çocuğa karışmışlardır.
İşte şairemiz de bir vakit “GİT!” diyerek uzak durmaya çalışmış, sonra iştiyakla çağırmaya başlamıştır, gelmeyeceğini, gelemeyeceğini bile bile… Açık açık yazamayacağına göre bir sütre bulmuş, bir de imge…
Bu şiire, insan ve memleket konusunda, psikoloji kitaplarındaki hem genç ve yaşlı görünebilen bayan resmine bakar gibi bakmalıyız. Siz, bahsedilmekte olan baharı memleketin aydınlığa, refaha çıkacağı günler olarak alın, ben sevgili olarak algılamış olayım, bakalım neler çıkacak!
***
Bu şiirin yazıldığı zamanda şaire, mutlaka aşkı tanımıştı. Bir kadının aşkı bilinçli bir şekilde yaşayabileceği bir çağ… Fakat o zamanın insanı, bunu uluorta söyleyemez, yazarak ilan edemezdi. Erkek ozanlar bile Allah aşkıyla kul aşkını harmanlayarak, aşklarını Allah âşkıyla setrederek yazma yoluna gitmişlerdir. Bazıları da köylerindeki sevgililerine olan aşklarını şiirleştirirken, sadece köylerinden bahsetmişlerdir. O kadar büyük bir köy aşkı olur mu? Olur! Hem de nasıl olur! Ağacına, taşına, kurduna kuşuna, tek çakıl taşına kadar… O kadar hasrettirler ki ona ve o kadar zordur ki bir kıza veya kadına olan aşkı açık açık yazmak, sıla hasretiyle kamufle etmek zorunda kalmışlardır. Belki artık evlidirler. Belki artık sevilenler de evlenmiş, çoktan çoluğa çocuğa karışmışlardır.
İşte şairemiz de bir vakit “GİT!” diyerek uzak durmaya çalışmış, sonra iştiyakla çağırmaya başlamıştır, gelmeyeceğini, gelemeyeceğini bile bile… Açık açık yazamayacağına göre bir sütre bulmuş, bir de imge…
Bu şiire, insan ve memleket konusunda, psikoloji kitaplarındaki hem genç ve yaşlı görünebilen bayan resmine bakar gibi bakmalıyız. Siz, bahsedilmekte olan baharı, memleketin aydınlığa, refaha çıkacağı günler olarak düşünerek alın; ben, sevgili olarak alılamış olayım, bakalım neler çıkacak!
***
bu sefer de
eveeeeeeeeeeeeettttt
dedirtilmek için,bidirilmiş kıtalar olarak meydanlara sürülen kadınlar artık kendileri için
bişey yapmalı
bişey yapmalı
bişey yapmalı
bişey yapmalı..
O insanlar diyorlarsa ki: 'AŞK olmaz, olmamalı, yalnız ALLAH AŞKI vardır, yalnız ALLAH'ı seveceksiniz!', kendilerine sormak lazım: 'Siz, ALLAH âşığı mısınız?' 'Evet!' diyeceklerdir. Tekrar sormak lazım: 'Hiç âşık oldunuz mu?' Mutlaka olmuşlardır ama izzetinefis meselesi yaparak: 'Hayır! Öyle şey bilmedik, bilmeyiz biz!' diyeceklerdir. O zaman, ya âşık olmadıkları yalandır, ya da ALLAH âşığı oldukları...
Merdivenin onuncu ve sonuncu basamağına ayağınızı koyamazsınız. Merdiven, basamak basamaktır. Çocuk, daha kendisini bilmeden annesini bilir ve ona adeta aşık olur. Üç yaşında ya vardır ya yoktur, cinsiyet kavramını algılayarak bakmaya başlar etrafına... Ana baba, kardeş, akraba, arkadaş sevgisi derken mutlaka ama mutla aşık olacak, aşkı öğrenecektir.
ALLAH, bilmediklerimizden imtihan etmez bizi. Öğretmediğini istemez.
Her kim deli gibi ALLAH! diyor ve çevresi de onu meczup sanıyorsa, mutlaka yolu aşktan geçmiş, aşka gitmiştir, aşktadır.
O kadar!..
Bu şiir ile ilgili 115 tane yorum bulunmakta