Bu gece rüyamdaydı, efem Gelibolu’da
Gözleri Eğe’deydi, gözünde hiddet gördüm
Şehitlerim huzursuz, geçilmişti boğazlar
Yirmi yıldır ülkemde gaflet delalet gördüm
Makber mi kaldı ya rap, satıldı bir-bir toprak
Ülkem yara içinde Bin yerinde bin mızrak
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu akşama şiir beğenirken bu şiire rastladım. Yüreğinize sağlık. Bence Haftanın şiiri seçilmeli. Saygılarımla Ferdi KÜÇÜK +10
Kutlarım beğeniyle okudum...
Saygılar
Yörük Ali
Kaldırır kolları vurur dizleri yere
Titretir de titretir inletir dağları
Hey gidinin efesi
Efelerin içinde Yörük Ali’m bir tanesi
Aman karşı dağın dumanı
Aşılmıyor yolları yaylalardır ocağı
Mesken tutmuş Yörük Ali’m dağları
Yakar anam yakar Yörük Ali’min selamı
Bir hey! le titretir ovamı
Ne efeler geldi gitti buradan
Boz dağlardan Aydından
Hey gidinin efesi
Yörük Ali’m de indi dağlardan
Kavaklı köyünde yaşadık bir zaman
Ali’m Ali’m Yörük Ali’m
Yenik düştün bre efem sen de zamana
Dinlemedi senin efeliğini anlamadı
Nereden çıktı karşına o tramvay hey efem hey!
Oy Ali’m Ali’m Yörük Ali’m
Kesti Ali’min bacaklarını aldı kendinden
Vuramadı bir daha dizleri yere
Kaldıramadı kolları titretemedi yerleri
Bir ah! la İzmir inledi
Efelerin diyarından hey!
Yörük Ali’m de geldi geçti bu dünyadan…..Pınar Atay 26.12.2008 Gaziantep
Bu güzel dizelere ek...
Seninle Yürüyorum Atam
Vur şu sazın teline sarı zeybek çalınsın
Atam diz vura, vura harmandalı salınsın
Oyunun usulüne Atam’dan ders alınsın
Yiğitliğin destanı yazıldı al kan ile
Dağlarım mesken oldu efelere şan ile
İçimde ukde kaldı, bir efe olamadım
Dağlarda at koşturup nidamı salamadım
Atam vatan davanda sağ kolun olamadım
Yiğitliğin destanı yazıldı al kan ile
Dağlarım mesken oldu efelere şan ile
Yörük efem seninle şu damladan ben geçtim
Püfür, püfür dağların soğuk suyundan içtim
Vatanın sarhoşuyum vurulmayı ben seçtim
Yiğitliğin destanı yazıldı al kan ile
Dağlarım mesken oldu efelere şan ile
“Haydaman Da Haydaman
Karadağların Sandalı Da Sandalı”
Vurulmuş Da Kanıyor
Kerimoğlunun Her Yanı Da Her Yanı”
Kanlarımız can olsun bu vatanın taşına
Bayrağım çiçek açmış dağlarımın başına
Uyanın efem, Atam kara sürmez kaşına
Yiğitliğin destanı yazıldı al kan ile
Dağlarım mesken oldu efelere şan ile
Uyandım geldim destan yazan şanlı yollardan
Seninle yürüyorum Atam çağdaş yollardan
26.Aralık.2008………………….Rahime Kaya
Selamlar üstadım. Şiirinizi beğenerek duygu yoğunluğu içinde okudum. Herbiri ayrı berer öğüt niteliğindeki dizelerinizden dolayı kutluyorum sizi. Saygılar. Şiiriniz listemde.
Sarı Zeybek,
Sen gelmeyeceksen de birilerini gönder...,
Sana benzesinler...
Yüreğinize sağlık sayın Mehmet Türkan, duygularınızı paylaşıyor, şiirinizi kutluyorum. Saygı ile .
NE YAZIKKİ KARA ZİHNİYELER HALEN ONCA YAŞANMIŞLIĞA RAĞMEN AYDINLANMIYOR
TEBRİK EDERİM
SAYGILARIMLA
Sayın Türkan, enfes bir şiir bu.. Geçmişi bugünle bağlamışsınız ve toplumsal bütünlük ruhu var dizelerde...Kutluyorum efendim, saygılar
Satılmayan bir kuruluşumuz kaldı mı? Şimdi sıra otoyollarda kabu binalarında... Devlet kendi binalarında kiracı olacakmış. Bu ne demektir durup bir düşünelim. Dile getiren şiirinize Tebrikler. Sevgiler
Bu şiir ile ilgili 8 tane yorum bulunmakta