……hanım oturup hayatımı anlatsam sana.. ondan sonra seni seviyorum desem daha bir anlam kazanacak.
Seni nasıl sevdiğimi ispatlasam sende beni öyle seveceksin. ama işte lanet olası tarzım buna izin vermiyor
Her şeyi acık net garanti cözdükten sonra bir kadının beni sevmesin bir ehemmiyeti olmuyor ki..
Zenginliğide gördüm fakirliğide
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
acı
Gitmiştim.. Saçımdan tırnaklarıma kadar boylu boyunca bir gidiştim...
Durakta beklemekle otobüse binmek arasındaki çırpınışları kaplıyordu aklım.. Aklım öyle sevimsizdir ki böyle zamanlarda, bulutlarla yerkabuğu arasında sıkışır kalırım.. Doyumsuz bir yolculuk şoku ardı ardına gözlerime saplanır..İki adımda bir kavşak serilir önüme. Karasızlık buhranı sonra... Her acının yürüdüğü söylence bir yol vardır.İşte kavşakları hep acıya ayarlanan gidişlerim bu söylenceye aldanır... Kandili kısık bir aydınlıkta zamanın geç kalmışlığında yolları birbirine düğümlerim... Günü ikiye böler acının kılıcı yüzüne yakışan rengi seçer, geceyi giyinir acının kanayan yarıklarından küçük adımlar geçer... Resmi sevinç, içi ezinç başlangıçla gözüm görmeye başlar. Dilim tatlanır, ceplerimde kıvranır ellerim.. Oysa yürek yeniktir hala.Bunu artık kim değiştirebilir. İnsan görebilirse erdiğini soğuk sokaklara sokulma vakti gelmiştir. Alnımdan su eksildiğinde, acıların kayaları küflendiğinde aynalara suretimin sığmadığı zamanlarda gözüme dokunacak bir göz olmadığında sırası gelmiştir çantayı sırtlamanın. o günden sonra bütün kent sokaklarında asit yağmurlarında tek başıma yürürüm. Yüzüm keskin bir mehtapta küskün bir kedi kadar kimsesiz, yüzüm kapalı tüller kadar sessiz...
Az evvel bütün ıışıkların ardına baktım yoktun!!
Bu kentte senin lisanını konuşuyorum aşk boyu.. Lisanım var inanıyorum öyleyse bu gözümü alan sessizlik neden? Bu sağır özlemin failini göster bana.. Her gün yüreğimi ipe götüren bir cellatı arıyorum..
Gözlerimi gösteriyorum kalabalığa gören yok mu? Peki tanıyan celladı mı? Bir yol daha uzadı önüme, kıyısında sıra sıra meşe kolyesi.. Her meşenin gövdesine bir kelime yazıp geçmşim o yoldan..S enden başka kim başarabilirdi ağaçlardan cümle kurmayı...Ve beklediğim oldu ağaçların yolun sonu denize çıktığı..Ben seni denizsizken bilirim... Gözlerindeki son damla maviyi ellerinle saklardın her seferinde.. Daha engelleri aramızdan söküp karşımıza almadan gittin... Deniz sıçradı üzerine, tuza, yakamoza aldanıp gittin!!!
Ne zaman rüzgar saçılsa bir kadıın saçlarına, benim bungun ellerim ağlıyor şimdi.. Gel ben ölmekteyim... Caddelerde adımlarım boğuluyor, gözlerindeki surları katlime örüp durma!! Rengi kokuşmuş yazlara mezarımı kazma!! Naçar oturup ağladığım, güldüğüm çay bahçelerinde denizden donuk gözlü balıklar bakıyor bana.. Vapurların bir bir sana seferi yok.. Gözlerimdeki kayıp ilanlarına aldıran da.. İç bükey bir acıyla geldiğim kentte enkaz oldum.. Bana ayrılan kül bulutlarını soğuruyorum şimdi.. Kanat ve el gibi tutabilir mi bir başka eli ey deniz?
Bugün varlığımın infazına hükmettim.. Durgun bir denizle yanan bir kentin arasında kaldım.. Yamacıma yanaşan şu gemi son kavşağım olsun. İsimsiz olsun.. Eylüle açılıyor dalgalar.. Ah kalbim üzerine çullanacak yine sonbahar.. Sulara sok kanlı saçlarını.. El salla tren istasyonuna, kıyıdaki cam kırıklarını damıt.. Olsa olsa bir sevgiden düşmüştür bu acı.. Peki neden ben oldum bu acının sarnıcı?
seveceğimmmmmmmm
Ben seni;
Gün batımlarındaki telaşlarda seveceğim!
Yorgun ama mutlu akşam üstlerinde,
Denizlerin tuz kokusu karaya vurduğunda.
Sokak lambalarına üşüşen
Böceklerin pervasızlığında,
Gecenin habercisi,
Ürperten Meltemlerde seveceğim seni.
Ben seni;
Şafakların atındaki
Alacakaranlık renklerde seveceğim!
Uyanan kirpiklerin,
Güne merhaba diyen gözlerinde.
Güvercinlerin nasip aramaya
Koyuldukları parklarda,
Güneşin ısındığı,
Kenetli ellerin terlediği vakitlerde;
Çocukların sobeleşmelerindeki
Çığlıkta seveceğim seni.
Ben seni;
Dört mevsimin
Ayrı ayrı güzelliğinde seveceğim!
Tohumların baş kaldırışında,
Irmakların deli akışında.
Yazın, ağustos böceklerinin
Susmayan şarkılarında,
Sonbaharın sarısında,
Yeşilin tonlarının vedasında!
Kara kışlarda dahi,
Sıcacık yüreğimle seveceğim seni.
Ben seni;
Bıçak sırtında,
Gümüş renginde seveceğim!
Namlu ucunda
Kör kurşunların ölümcüllüğünde,
Cehennem-i ateşler gibi,
Alev alev yangınlarımda.
Ferhat'ı, Mecnun'u, Kerem'i
Tarihten silercesine!
Son nefesime dek,
Aşkına amade yüreğimle
Seveceğim seni.
EVET
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta